pdf dosyadaki eksik bölümler de eklendi; tümü .rar dosya halinde hazırlandı.
ÜlalarÝn tÝbbi indikasyon dÝßÝnda kullanÝlmasÝ ve
zellikle, hekimin gerek gstermediÛi durumlarda kißinin
kendi inisiyatifi ile veya yetkisiz kißilerin tavsiyesi
zerine kullanÝlmasÝ, ila suistimali veya tÝbbiÐolma -
yan ila kullanÝlÝßÝ diye adlandÝrÝlÝr. Bu, ila suistimalinin
geniß anlamdaki tanÝmÝdÝr. Bu tanÝma gre btn
ilalar iin suistimal sz konusudur. Bylece antibiyotiklerin,
vitaminlerin, antasid ilalarÝn, glukokortikoidlerin,
nonÐsteroidal antiinflamatuvar ilalarÝn, diretik ilalar
Ýn, anabolik steroidlerin ve diÛer ilalarÝn suistimalinden
ok sz edilebilir. Üla suistimali (ilacÝn ktye kullanÝlmas
Ý) ile yanlÝß ila kullanÝlmasÝ (baßka bir deyißle, ilac
Ýn kt kullanÝlmasÝ) farklÝ ßeylerdir. YanlÝß ila kullan
ÝlmasÝ, onu doÛru olarak kullanmasÝ gereken kimselerin
yani hekimlerin, hekim kontrolu altÝnda ila uygulayan
saÛlÝk personelinin ve hekimin tavsiye ve tarifine gre
ila alan hastalarÝn ilacÝ yanlÝß indikasyonda, yanlÝß dozda,
yanlÝß yoldan, yanlÝß aralÝklarla, ok kÝsa veya ok
uzun bir sre kullanmalarÝ gibi durumlarÝ ya da benzer
durumlarÝ kapsar.
Üla suistimalinin, bu blmde aÝklanacak zel bir
anlamÝ belirli psikotrop (diÛer adÝyla psikoaktif) ilalarÝn
insanda yaptÝklarÝ keyif artÝrÝcÝ davranÝßsal etkileri nedeniyle
tÝbbi bakÝmdan gereksiz bir ßekilde ve kißinin inisiyatifiyle
kullanÝlmasÝdÝr. Bu baÛlamda, sadece, hekimlikte
ila olarak kullanÝlmakta olan maddeler deÛil, fakat
aynÝ zamanda ila niteliÛinde olmayan psikoaktif maddeler
de suistimal edilir.
Keyif artÝrÝcÝ etkinliÛi olan psikoaktif maddelerin suistimali
zamanla madde baÛÝmlÝlÝÛÝ na yol aabilir. Suistimal
ve baÛÝmlÝlÝk tÝbbi bakÝmdan davranÝßsal (behev -
yoral) sendromlar dÝr. Bu iki durum iin, konu ile ilgili
eßitli kurulußlar ve uzmanlar deÛißik tanÝmlar ortaya atm
ÝßlardÝr. Suistimal iin yukarÝda belirtilen tanÝmda izafilik
payÝ vardÝr.
rneÛin alkol ve ttn kullanÝmÝ, zel
durumlar hari suistimal sayÝlmadÝÛÝ halde, psikotropik
etki profili bunlara benzeyen esrar kullanÝmÝ daima suistimal
sayÝlÝr.
BaÛÝmlÝlÝk deyimi yerine, kullanÝlan diÛer bir deyim,
yabancÝ dilden gelen adiksiyon Õdur. Bu deyim, latince
kendini bir ßeye tabi kÝlmak, ona teslim etmek anlamÝna
gelen ad dicere Õden tretilmißtir. Bunun en uygun Trk-
e karßÝlÝÛÝ tutkunluktur. Psißik ve psikiyatrik bozukluklar
Ýn tanÝmÝnÝ ve tanÝsÝnÝ aÝk seik hale getirmek ve
standardize etmek iin hazÝrlanan ve devamlÝ gncelleß-
tirilen bilimsel bir kaynak olan Amerikan Psikiyatri Derne
Ûinin (APAÕnÝn) DSM IV (1994) kÝlavuzunda davran
Ýßsal belirtilere ve bireylerarasÝ etkileßimdeki bozukluklar
Ýn trne ve derecesine gre madde suistimali ve madde
baÛÝmlÝlÝÛÝ iin somut tanÝmlar yapÝlmÝßtÝr. Bu kaynakta
baÛÝmlÝlÝk yerine adiksiyon deyimi kullanÝlÝr; ancak,
analitik deÛerlendirmeye gre baÛÝmlÝlÝÛÝn psikolojik
(psißik) ve fiziksel baÛÝmlÝlÝk Ûelerinin bulunmasÝ
nedeniyle baÛÝmlÝlÝk deyimi kavram karÝßÝklÝÛÝna yol a-
tÝÛÝ iin, davranÝßsal bir sendrom baÛlamÝnda klinik metinlerde
tutkunluk deyimi baÛÝmlÝlÝÛa yeÛlenmelidir.
Bu sendromun biyolojik temeli baÛlamÝnda baÛÝmlÝlÝk
deyiminin kullanÝlmasÝ uygun olur.
Suistimal edilen psikoaktif maddelerin hepsi, aslÝnda
baÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ, baßka bir deyißle adiktif maddeler -
dir. Madde kullanma veya ona maruz kalma suistimal
dzeyinde ise beyinde psißik baÛÝmlÝlÝk ve fiziksel ba-
ÛÝmlÝlÝk olußmasÝ ile ilißkili davranÝßsal ve somatik fonksiyonlar
Ý dzenleyen merkezlerde biyolojik adaptasyon
olaylarÝnÝn veya adaptif deÛißikliklerin meydana gelmedi
Ûi ya da belirgin olmadÝÛÝ kabul edilir. Bu nedenle
madde suistimali greceli olarak biyolojik bir olay sayÝlmaz.
Oysaki baÛÝmlÝlÝk biyolojik bir olaydÝr ve psikolojik
ve fiziksel Ûeleri ile hayvanlarda laboratuvar deneyleri
ile ve insanlarda klinik testlerle ortaya koymak ve
lmek mmkndr. BaÛÝmlÝlÝk (fiziksel olan), maddeye
duyarlÝ nron sistemi ieren tp iindeki, vcuttan Ýkart
ÝlmÝß (izole) bir organda (kobay ileumu gibi) bile meydana
getirilebilir.
Madde baÛÝmlÝlÝÛÝ, psikotrop bir madde ile santral
sinir sistemi (SSS) arasÝndaki etkileßmeden doÛan ve ilac
Ýn keyif artÝrÝcÝ psißik tesirlerini duyumsamak ve bazen
de yokluÛunun vereceÛi huzursuzluktan sakÝnmak iin,
ilacÝ devamlÝ veya periyodik olarak alma drts veya
1005
65. Konu
ÜLA SUÜSTÜMALÜ VE ÜLA BAÚIMLILIÚI
Giriß ¥ BaÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ ÜlalarÝn eßitli KullanÝlÝß Biim ve Dereceleri ¥ BaÛÝmlÝlÝÛa Yol Aan Etkenler ¥ BaÛÝmlÝlÝk olußmasÝnda
pekißtirinin nemi ¥ 3. KullananÝn Kißisel
zelliklerinin Sistimaldeki ve BaÛÝmlÝlÝktaki
nemi (Predispozisyon) ¥ Sosyoklt
rel Etkenler ¥ Üla Sistimalini Baßlatan
zel YardÝmcÝ Etkenler ¥ Suistimal Edilen Maddelerin KaynaÛÝ ¥ Psißik ve Fiziksel Ba-
ÛÝmlÝlÝk ¥ Psißik (Psikolojik) BaÛÝmlÝlÝk ¥ Fiziksel (Fizyolojik) BaÛÝmlÝlÝk ¥ Tolerans ¥ Fiziksel BaÛÝmlÝlÝk Olußumunun Temel Mekanizmalar
Ý ¥ aprazÐbaÛÝmlÝlÝk ¥ Üla Suistimal ve BaÛÝmlÝlÝÛÝnda Kißisel ve Sosyal Zarar ¥ BaÛÝmlÝlÝk DurumlarÝnÝn Tiplendirilmesi
¥ BaÛÝmlÝlÝk Tipleri ve BaßlÝca Nitelikleri ¥ 1. Morfin (Opioid) Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 2. Alkol Tipi BaÛÝmlÝlÝk (Alkolizm) ¥ 3. Barbit
rat Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 4. Ttn Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 5. Amfetamin Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 6. Kokain Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 7. Esrar (Marihuana)
Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 8. Halsinojen (LSD) Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 9. Khat Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ 10. Uucu Tipi BaÛÝmlÝlÝk ¥ ÜlalarÝn Ba-
ÛÝmlÝlÝk Yapma Potansiyelinin SaptanmasÝ ¥
1006 65. Konu
komplsiyonu baßta olmak zere eßitli behevyoral ve
diÛer reaksiyonlarÝn eßlik ettiÛi psißik ve bazen de ilave
olarak somatik (fiziksel) nitelikli bir durumdur. Bu, Dnya
SaÛlÝk
rgtnn ilgili komitesinin yaptÝÛÝ bir tanÝmd
Ýr. Operasyonel bir yaklaßÝmla ila baÛÝmlÝlÝÛÝ, kÝsaca,
psikotrop ila kullanmanÝn, kullanan kißinin gnlk etkinlikleri
iinde ncelik sÝrasÝnÝn arttÝÛÝ ve daha evvelki
yksek ncelikli olaÛan etkinlik ve davranÝßlarÝn nne
getiÛi birÓ sendromÓdur. Bir ilacÝ baÛÝmlÝlÝk olußmaksÝ-
zÝn suistimal eden kimse, ilacÝn gnlk etkinliklerini
bozmamasÝna zen gsterecek kadar bilinli ve kendine
egemendir. Oysaki ila baÛÝmlÝsÝ gnlk etkinliklerinin
ila almasÝnÝ engellemesini, rahatsÝz edilme sayacak kadar
bilinsizdir ve kendini ilacÝn egemenliÛine teslim etmi
ßtir. Üla baÛÝmlÝlÝÛÝ bir hep veya hi olayÝ deÛildir; ilaca
veya ila grubuna gre deÛißen derecelerde ve belirli
bir ilala koßullara gre deÛißen boyutlarda olußur. AyrÝ-
ca baÛÝmlÝlÝÛa dayanmayan dzenli ila suistimali ile ba-
ÛÝmlÝlÝk arasÝndaki sÝnÝr da kesin deÛildir. BaÛÝmlÝlÝÛÝn
derecesi, ila arama davranÝßÝnÝn ve drtsnn derecesi
ile ve bu drtnn gnlk etkinlikler iindeki ncelik sÝ-
rasÝ ile llebilir.
BaÛÝmlÝlÝk yapan ilalar SSSÕinde nemli derecede
psißik stimlasyon veya depresyon olußturan, sonuta alg
Ýlama, duygudurum, diÛer mental durumlar, davranÝß ve
bazen motor fonksiyonlarda bozukluk yapan psikoaktif
ilalardÝr. BaÛÝmlÝlÝk yapan psikoaktif ilalara basÝnda
ve yasal metinlerde uyußturucu ilalar veya narkotik
ilalar adÝ verilir. Bu deyimin bilimsel bir deÛeri yoktur
ve yanÝltÝcÝdÝr; nk baÛÝmlÝlÝk yapan maddelerin ancak
bir blm narkotik yani SSSÕde depresyon yapÝcÝ niteliktedir,
diÛerleri ise stimlan niteliktedirler (amfetaminler,
kokainler ve halsinojenler gibi). BaÛÝmlÝlÝk yapan
kimyasal etkenlerin hepsi ila deÛil, bir blm ila olarak
kullanÝlmayan maddeler olduÛu iin ila baÛÝmlÝlÝÛÝ
yerine, madde baÛÝmlÝlÝÛÝ deyimi kullanÝlÝr.
Santral sinir sistemini etkileyen, fakat belirgin psißik
etkisi olmayan ilalar (rneÛin antiepileptik ilalarÝn ve
antiparkinson ilalarÝn oÛu ve striknin, niketamid ve
pentiletetrazol gibi analeptik ilalar), baÛÝmlÝlÝk olußturmazlar.
AyrÝca, Rauwolfia alkaloidleri, fenotiazinler ve
butirofenon trevi nroleptik ilalar gibi psikotrop etkileri
bulunmakla beraber, bu etkileri normal bir kimsede
keyif artmasÝ ßeklinde olmayan ilalarÝn da baÛÝmlÝlÝk
yapma potansiyeli genellikle yoktur.
BaÛÝmlÝlÝk ÐyapÝcÝ ÜlalarÝn eßitli KullanÝlÝß Bi -
im ve Dereceleri
Bir lkede uygulanan ila kontrolu ve kaak ila ticaretini
(zel deyimiyle ila trafiÛini) nleme etkinliklerinin
sÝkÝlÝk derecesine gre bireyler baÛÝmlÝlÝk yapan
ilalara az veya ok maruz durumdadÝrlar. Üla baÛÝmlÝlÝ-
ÛÝ sorununun yoÛunluk kazandÝÛÝ BatÝ lkelerinde yapÝ-
lan incelemeler ilaca maruz kalan ve onu kendi zerinde
deneyen kimselerin (ÇexperimenterÈlerin) oÛunun, ilacÝ
bir veya birka kez kullandÝktan sonra bÝraktÝklarÝnÝ gstermi
ßtir. BunlarÝn az bir kÝsmÝ ilacÝ, arada sÝrada ve zellikle
eÛlenti ve dinlenti amacÝyla kullanmakta devam
ederler; bunlara dinlentisel ila kullanÝcÝlar (recreational
users) veya arada sÝrada kullanÝcÝlar (occasional
users) adÝ verilir. Byle kimselerde biyolojik anlamÝyla
bir baÛÝmlÝlÝk olußmamÝßtÝr ve ila kullanÝmlarÝnÝ kontrol
altÝnda tutabilirler; fakat bunlar ila baÛÝmlÝsÝ olmaya b-
yk bir olasÝlÝkla adaydÝrlar ve baÛÝmlÝlÝÛÝn kißisel ve
sosyal zararlarÝna kÝsmen maruzdurlar. Bu tr kullanÝlÝß
biimlerine toplu bir adlandÝrma ile baÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ
maddelerin baÛÝmlÝlÝksÝz (nonÐadiktif) kullanÝlÝßÝ adÝ
verilir. ilk kullananlarÝn veya arada sÝrada ila alarak bir
sredir kullanmakta devam edenlerin nisbeten az bir kÝsm
Ýnda ilaca karßÝ nne geilemeyen derecede aßÝrÝ bir
zlem olußur ve bunlarda ila kullanÝmÝ zerinde iradenin
kontrol kalkar. Byle kimseler, baÛÝmlÝlÝk olußmasÝ
nedeniyle ila kulananlardÝr.
Dinletisel olarak en sÝk kullanÝlan keyif verici maddeler
alkol ve ttndr; bunlar nisbeten ucuzdur ve hem
de pekok lkede toplumca hoßgrlen maddelerdir.
AÛrÝlÝ durum nedeniyle hastane dÝßÝnda hekim reetesiyle
opioid analjezik kullanan kißilerin oÛu, ellerinde
ila kalmÝß olsa bile, aÛrÝlÝ durum geince ila kullanmay
Ý durdururlar. HastalÝÛÝ nedeniyle benzodiazepinleri
kullanan kimseler de, genellikle doz ve tedavinin sresi
bakÝmÝndan dikkatlidirler; bunlarÝn ancak az bir kÝsmÝ,
ilacÝ kullanma nedeni ortadan kalksa bile onu kullanmakta
devam ederler. BaÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ ilalarÝn hekimin
tavsiyesi ve onun kontrolu altÝnda hasta tarafÝndan geici
olarak kullanÝlmasÝnÝn, komplsif ila kullanÝlÝßÝna neden
olmasÝ nemsiz bir oranda ortaya ÝkmaktadÝr. Ko-
ßullarÝn yarattÝÛÝ stresi gidermek iin baÛÝmlÝlÝk yapan
ila kullanan kißilerde de bu koßullarÝn elverißsizliÛi ortadan
kalkÝnca ila kullanÝlmasÝna oÛu kez son verilir.
Vietnam savaßÝnda Amerikan ordusundaki askerlerin
yaklaßÝk yarÝsÝnÝn heroin veya diÛer bir opiyat kullandÝÛÝ
ve kullananlarÝn yaklaßÝk 1/5Õinde baÛÝmlÝlÝk gelißtiÛi
kestirilmißtir; kullananlarÝn byk bir kÝsmÝ adÝgeen lkeden
kendi lkelerine gitmek zere ayrÝlmadan nce heroine
ve benzeri ilaca oÛu kez kendi inisiyatifleriyle son
vermißlerdir.
BaÛÝmlÝlÝÛa Yol Aan Etkenler
Belirli psikoaktif maddelerin suistimal edilmesinde
ve baÛÝmlÝlÝk olußturmasÝnda tr faktr rol oynar:
i) ÜlacÝn pekißtiri yapmasÝ, ii) KullananÝn kißisel zellikleri
ve iii) evresel (bu arada sosyoÐkltrel) etkenler.
BaÛÝmlÝlÝk olußmasÝnda pekißtirinin nemi: BaÜ
la Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1007
ÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ tipteki psikotrop maddelerin nemli ortak
zellikleri pekißtirici (reinforcer) olmalarÝdÝr. Bir
maddenin ruhsal durumda ve davranÝßta yaptÝÛÝ farmakolojik
etki, onu tekrar tekrar kullanma veya ilasÝz edememe
davranÝßÝnÝ teßvik ediyorsa ya da pekißtiriyorsa,
byle bir madde pekißtiricidir. Byle bir pekißtirici, pozitif
pekißtiri yapar. Maddenin olußturduÛu keyif artmasÝ
(mood elevation) veya fori, pozitif pekißtirici ana etkendir.
fori yapÝcÝ etkiye maddenin hedonik etkisi adÝ
da verilebilir. Madde kullanmayÝ srdrmede rol oynayan
pekißtirinin negatif diye nitelendirilen ßekli de vard
Ýr. Þyle ki baÛÝmlÝlÝk kazanÝlan maddeyi kesmenin veya
o ilacÝ bulamamanÝn keyifte yapacaÛÝ azalma, baÛÝml
Ý iin negatif (olumsuz) bir durumdur. BaÛÝmlÝ bu duruma
dßmekten sakÝnmak iin maddeyi almaya devam
eder. Bu olaya negatif pekißtiri adÝ verilir. Maddenin kesilmesine
baÛlÝ olumsuz durum, heroin ve diÛer opioidler,
alkol ve uyku ilalarÝ gibi SSS depresanlarÝna baÛÝml
Ý olanlarda o kadar belirgin ve ciddi semptom ve ißaretlerle
kendini gsterir ki bu durum yoksunluk (absti -
nens) sendromu diye adlandÝrÝlÝr. Hasta iin ÝzdÝrap verici
ve yÝldÝrÝcÝ olan bu olay zellikle adÝgeen ila trlerine
baÛÝmlÝlÝÛÝn pekißtirilmesinde nemli rol oynar.
HastanÝn ila kullanmadÝÛÝ zaman ortaya Ýkan organik
nedene baÛlÝ bir aÛrÝ, ßiddetli uykusuzluk, ruhsal bozuklu
Ûa baÛlÝ aÛÝr anksiyete gibi sakÝnÝlmasÝ gereken durumlar
da negatif pekißtirici etki yaparlar.
Bir ilacÝn veya maddenin pozitif pekißtiri yapÝp yapmad
ÝÛÝ, ileride belirtildiÛi gibi, deney hayvanlarÝnda
kendiÐverme (selfÐadministration) incelemeleri ile ortaya
konulabilir. Deney hayvanlarÝnda, baÛÝmlÝlÝkÐyapÝ-
cÝ maddelerin, hayvan tarafÝndan tekrarlanarak ve ÝsrarlÝ
biimde kendine verilmesi ßeklinde ortaya Ýkan pozitif
pekißtiri, 1954Õde ilk olarak Olds ve Milner tarafÝndan tan
Ýmlanan intrakranyal selfÐstimlasyon (ÜKSS) olayÝ
ßeklindeki pozitif pekißtiriye benzer. Pozitif pekißtirinin
bu trnde, stimle edici mikroelektrodun ucu nceden,
beyindeki belirli "dllendirici" (rewarding) blgelere*
(mediyal n beyin demeti, ventral tegmental alan ve septum
gibi) yerleßtirilmißse hayvan kafesteki bir pedale basarak
kendi kendini elektriksel stimuluslarla srekli stim
le eder. Opioidler, amfetaminler ve kokain, ÜKSS deneylerinde
fasilitasyon yaparlar ve ÒdllendiriciÓ stimulus
eßiÛini dßrrler; fakat alkol, pentobarbital ve
LSDÕnin byle bir etkisi yoktur.
ÜKSSÕnin ve baÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ maddelerin neden oldu
Ûu pozitif pekißtirinin nroanatomik zemini ni beynin
esas olarak mezolimbik ve ikincil olarak m e z o k o r t i k a l
dopaminerjik sistemi (bak. 54. Konu) teßkil eder. Amfetaminler
ve kokain gibi dopaminerjik sinapslarda etkinliÛi
doÛrudan artÝran ilalardan baßka, nikotin, alkol, hipnosedatif
ve opioid ilalarÝn yaptÝÛÝ pozitif pekißtiride de yukar
Ýda belirtilen beyin dopaminerjik sisteminin rol oynad
ÝÛÝnÝ gsteren kanÝtlar elde edilmißtir. Bu iki sistem mezensefalonun
ventral tegmental alanÝnÝ (VTA) direkt ya
da indirekt olarak nucleus accumbensÕe, ventral pallidum
Õa, limbik kortekse ve frontal korteksÕe baÛlar-
. Opioid ilalar ventral tegmental alandaki kaynak dopaminerjik
nronlarÝ inhibe eden bazÝ nronlarÝ kendilerine
zg (m ve delta) reseptrler aracÝlÝÛÝ ile inhibe ederler.
Sonuta dopaminerjik sistemi d i s i n h i b i s y o n l a s t i m l e
ederler. AyrÝca szkonusu alandan gelen dopaminerjik sinir
ularÝnÝn sinaps yaptÝÛÝ nucleus accumbens hcrelerinin
ve ventral pallidumdaki hcrelerin opioidler tarafÝndan
direkt olarak etkilenmesi de opioidlerin yaptÝÛÝ pozitif
pekißtiriye katkÝda bulunur (Koob ve Bloom, 1988).
KokainÕin yaptÝÛÝ pozitif pekißtiride dopaminerjik
sistemin aracÝlÝk ettiÛi, nucleus accumbensÕi tahrip edilen
veya nceden nroleptik (dopamin antagonisti) ila
verilen sÝanlarda kokainÕin pozitif pekißtiri yapmamasÝ
veya ok az yapmasÝ ile kanÝtlanmÝßtÝr. Pozitif pekißtiri
yapan ilalar VTA'yÝ lokal olarak veya beyin sapÝnÝn serotonerjik
raphe nronlarÝ aracÝlÝÛÝ ile uyarÝr; bu uyarÝ
n.accumbens'in kabuk ("shell") blgesindeki ve ona
komßu lateral amigdala' daki dopaminerjik akson ular
Ýndan dopamin salÝverilmesini artÝrÝr. Erotik film seyreden
erkeklerde de aynÝ durumun ortaya ÝktÝÛÝ PET yntemiyle
gsterilmißtir.
Maddenin yaptÝÛÝ pekißtirinin baÛÝmlÝlÝk olußturma
gcnde nemli bir belirleyici, ilacÝn verilißinden sonra
beyindeki etkisinin, baßlamasÝna kadar geen sre, baßka
bir deyißle etkinin gelißme hÝzÝ dÝr. HÝz, veriliß yoluna
baÛlÝdÝr. Genelde ila etkisinin en abuk baßlamasÝna
olanak veren yollar intravenz injeksiyon ve inhalasyondur.
Heroin, kokain ve amfetamin tuzlarÝnÝn sudaki sol
syonu i.v. injekte edildiÛinde ila beyine hemen sokulur
ve orada birden yksek konsantrasyon olußturur; bu
nedenle en yksek derecede keyiflenme yapar. Bu ilalar
i.v. verildiklerinde en fazla adiktiftirler. CiltaltÝna injeksiyonlar
Ý veya intranazal uygulanmalarÝ ise daha az peki
ßtiricidir; onun iin bu yollar kullanÝcÝ tarafÝndan tercih
edilmez. Gney AmerikanÝn And DaÛlarÝ Blgesindeki
yerli halk tarafÝndan binlerce yÝldan beri yapÝldÝÛÝ gibi,
kokain ieren kurutulmuß Coca bitkisi yapraÛÝnÝn iÛ-
nenmesi, yapraktan kokainin yavaß salÝverilmesi sonucu
aÛÝz mukozasÝnda yavaß absorbe edilmesi nedeniyle ancak
ok hafif bir pekißtiri yapabilir ve bu uygulama adiktif
sayÝlmaz. Ham baz (tuz haline getirilmemiß) kokain
preparatÝ olan ÒcrackÓ ÝsÝtma ile kolayca buharlaßÝr; buhar
Ýn koklanmasÝ (inhalasyonu), i.v. tuz kokain injeksiyonu
kadar fazla keyif artmasÝ yapar ve adiktiflik potansiyeli
yksektir. Nikotinin, nikotin ieren bir aerosol olan
sigara dumanÝ iinde inhalasyonu da, beyindeki ok abuk
baßlayan etkisi nedeniyle, nikotin cikleti ßeklinde
* Bunlara kabaca "keyif artÝrÝcÝ" blgeler adÝ da verilebilir.
1008 65. Konu
iÛnenerek alÝnan nikotine gre daha fazla adiktiftir.
KullananÝn kißisel zelliklerinin baÛÝmlÝlÝk oluß -
masÝndaki nemi (predispozisyon): AynÝ ilaca maruz
kalan kißilerde ilacÝn suistimal edilme ve baÛÝmlÝlÝk yapma
potansiyelinin olduka geniß bir lekte deÛißkenlik
gstermesi, bazÝ kimselerin ila suistimaline ve baÛÝmlÝ-
lÝk gelißtirmeye yatkÝnlÝÛÝnÝn (predispozisyonunun) oldu
Ûunu gsterir.
Alkolik anne ve/veya babanÝn ocuklarÝnÝn uzun yÝllar
izlenmesine dayanan incelemelerde, alkol suistimalinde
genetik yatkÝnlÝÛÝn rol oynadÝÛÝ kanÝtlanmÝßtÝr.
Þyle ki alkolik anababanÝn ocuklarÝnda ileride alkol
baÛÝmlÝlÝÛÝ gelißmesi, bunlar bebeklikten itibaren alkolsuz
aileler tarafÝndan evlat edinilmiß olsalar bile, alkolik
yesi olmayan ailelerin aynÝ yaßlardaki ocuklarÝndakine
gre ok daha sÝk grlmßtr. AynÝ ßekilde, diÛer maddelerin
(rneÛin ttn) suistimali ve baÛÝmlÝlÝÛÝ da bazÝ
ailelerde diÛer ailelerdekine gre daha sÝk grlr. Ükizlerde
yapÝlan incelemelerde aynÝ genoma sahip tek yumurta
ikizlerinde, ikizlerden biri alkolikse diÛerinin de
yle olmasÝ (konkordans) oranÝ, %100Õe yaklaßÝr ve ift
yumurta ikizlerindeki konkordans oranÝndan ok daha
yksektir.
Hi olmazsa alkol baÛÝmlÝlÝÛÝ iin, kißilerde baÛÝmlÝ-
lÝk yapÝcÝ maddeye (alkolikte alkole) karßÝ doÛußtan tolerans
bulunmasÝ ile o maddenin suistimal edilmesi ve ona
baÛÝmlÝlÝk gelißmesi olasÝlÝÛÝ arasÝnda da yakÝn bir ilißki
bulunmußtur.
Üla etkisinin olußmasÝna katkÝda bulunan enzim, resept
r ve diÛer fonksiyonel proteinleri kodlayan genlerdeki
polimorfizmin de kißisel predispozisyonda rol oynamas
Ý olasÝdÝr. Bunun bir kanÝtÝ, ila ve diÛer maddeleri
metabolize eden enzimlerin genetik polimorfizmi ile ilgilidir.
Þyle ki etil alkolden vcutta olußan ve rahatsÝz edici
etkileri nedeniyle ÒcaydÝrÝcÝÓ zelliÛi olan asetaldehidi
yÝkan aldehid dehidrojenaz enziminin dßk etkinlikli
ALDH2 mutantÝnÝ taßÝyan kißilerde, alkol aldÝktan kÝsa
bir sre sonra kanda asetaldehid birikmesine baÛlÝ olarak
meydana gelen rahatsÝz edici etkiler (yzde kÝzarma, bulant
Ý, baßaÛrÝsÝ gibi) nedeniyle bu kißilerde alkol suistimali
olasÝlÝÛÝ dßktr. Bu tr mutasyon DoÛu Asya Ýrklar
Ýnda sÝk grlr.
Madde suistimaline yatkÝnlÝkta, adiktif maddenin aktive
ettiÛi reseptr proteininin ve/veya pozitif pekißtiri
olußmasÝnda ortak nihai yolak olduÛu gsterilen mezolimbik
sistemle ilißkili dopamin reseptr tiplerinin proteinini
kodlayan genlerin polimorfizminin de rol oynadÝÛÝ
sanÝlmaktadÝr.
Predispozisyonda, insanÝn kißilik yapÝsÝ da bir dereceye
kadar rol oynar. BaÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ maddeleri tÝbbi
Ðolmayan bir ßekilde srekli kullanmakta devam eden
kißilerin bir kÝsmÝnÝn, huylarÝ gereÛi sosyal deÛerlere
nem vermeyen, asi karakterli, abuk parlayan, dßkÝrÝkl
ÝÛÝna dayancÝ olmayan, risk alma davranÝßÝ olan, antisosyal,
ve uygunsuz davranÝßa yatkÝn, evresine kolay uyum
saÛlayamayan, motivasyonu ve kißisel onur duygusu d-
ßk, dinsel duygularÝ zayÝf ve ailesinden ok arkadaßlarÝ-
na baÛlanma eÛilimi gsteren kißiler olduÛu saptanmÝßtÝr.
Byle kimselerin sz edilen zellikleri ocukluklarÝndan
beri gsterdikleri bulunmußtur. Sz konusu kimselerde
depresyon oranÝ da yksek bulunmußtur. Kißinin
yetißtiÛi aile tipi ve sorunlarÝ da onun predispozisyonuna
katkÝda bulunabilir. A.B.D.Õde 18Ð35 yaßlar arasÝndaki
bireylerde yapÝlan bir incelemede daha nce majr depresyon
veya anksiyeteli ruhsal bozukluklar geirmiß erkeklerde
baÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ ila kullanma riskinin 3 kez,
kadÝnlarda ise 2.5 kez arttÝÛÝ bulunmußtur.
BatÝ lkelerinde yapÝlan yeni epidemiyolojik incelemeler,
baÛÝmlÝlÝÛa yol aan maddelerin suistimalinin genellikle
delikanlÝlÝk dnemi nde baßladÝÛÝnÝ ortaya koymu
ßtur. ABDÕde ila suistimaline baßlamanÝn 15Ð18 yaß
arasÝnda doruÛa ÝktÝÛÝ saptanmÝßtÝr. Bu aÛdan sonra
ila suistimaline baßlayan kißilerin oranÝ dßk bulunmu
ßtur. Bu incelemeler, ila suistimaline baßlayanlarÝn
baßlangÝta, genellikle sigara ve alkol kullandÝklarÝnÝ, daha
sonra esrara getiklerini ve ondan sonra daha ÇarpÝ-
cÝÈ ilalara (heroin, uyku ilalarÝ, kokain, fensiklidin gibi)
ÒykseldikleriÓni de ortaya koymußtur. DelikanlÝlÝk
dneminde sigara ve alkol kullanmayan genlerde, daha
ileri yaßta alkol ve diÛer baÛÝmlÝlÝk yapan ilalarÝ suistimal
etme oranÝnÝn nisbeten dßk olduÛu bulunmußtur.
BazÝ kißilerde, bir ilacÝn olußturduÛu keyif veya zevkin
nitelik ve derecesinin, insanlarÝn oÛunda olußana
gre aßÝrÝlÝk gstermesi de bu kißilerdeki predispozisyona
katkÝda bulunabilir. Ülaca karßÝ verilen cevabÝn deÛißik
olmasÝnda, kißinin ilaca aßÝrÝ duyarlÝÛÝ veya ruhsal durumunun
(ilatan nceki bazal durumun) farklÝlÝÛÝ rol oynayabilir.
BazÝ kimselerde ila suistimali ve baÛÝmlÝlÝÛÝn
olußmasÝnda bir ruhsal bozukluÛun altÝnda yatan beyin
nromediyatr sistemlerindeki eksikliÛin rol oynadÝÛÝ ve
kißinin ilacÝ, bu eksikliÛi gidermek ve normale dnmek
iin aldÝÛÝ varsayÝm olarak ileri srlmßtr. KanÝtlanmam
Ýß bir varsayÝma gre opioid ila baÛÝmlÝlarÝnda beynin
endojen opioid peptid sisteminde bir hipoaktivite vard
Ýr ve opioid kullanmaya predispozisyon buna baÛlÝdÝr.
Ancak opioid baÛÝmlÝlÝÛÝ ile beyindeki opioid peptid sisteminin
etkinlik derecesi arasÝnda bir ilißki olup olmadÝ-
ÛÝ hakkÝnda halen herhangi bir kanÝt yoktur.
Sosyokltrel etken: Kißinin predispozisyonu yan
Ýnda, onun iinde bulunduÛu toplum kesiminin (blge,
mahalle, yakÝn arkadaß grubu gibi) ve toplumun genelinin
gelenek, grenek, olanak ve deÛer hkmlerinin ve
yakÝn evrenin yaptÝÛÝ baskÝnÝn madde suistimalinde, baÜ
la Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1009
ÛÝmlÝlÝk gelißmesinde ve tipinin belirlenmesinde katkÝsÝ
vardÝr.
BazÝ toplumlarda veya toplumlarÝn belirli kesimlerinde
baÛÝmlÝlÝk yapan maddelerin veya bitki kÝsÝmlarÝ-
nÝn bireysel veya toplu halde kullanÝlmasÝ, bizim toplumumuzda
kahve imek, nargile imek, ay imek gibi
veya dÛn yemeÛi yemek gibi gnlk yaßamÝn bir par-
asÝ veya toplumsal bir gelenek haline gelmißtir.
rne-
Ûin: i) BatÝ lkelerinde alkoll iki kullanÝlmasÝ gnlk
yaßamÝn, su imek gibi doÛal karßÝlanan bir Ûesidir; dini
trenlere bile girmißtir. ii) Gney AmerikaÕnÝn bazÝ
blgelerinde, kÝrsal alanlarda alÝßan kißiler, o blgelerde
yetißen koka yapraklarÝnÝ gnlk ißleri esnasÝnda birka
kez mola vermek suretiyle dzenli bir ßekilde iÛnerler.
iii) Yemende khat iÛnenmesi zel bir ßekilde dekore
edilmiß zel odalarda sosyal bir gelenek olarak toplu halde
yapÝlÝr.
BaÛÝmlÝlÝk olußturan ila ve maddeyi bulma olanaÛÝ
da baÛÝmlÝlÝÛÝ kolaylaßtÝrÝr. Sosyal refahÝn artmasÝ ba-
ÛÝmlÝlÝk insidensini artÝrÝr. Üla bulma olanaÛÝ fazla olan,
doktor, eczacÝ ve hemßirelerde ilaca baÛÝmlÝlÝk oranÝ,
benzer sosyoekonomik dzeydeki meslek gruplarÝnda oldu
Ûundan daha fazla olabilmektedir.
Madde Suistimalini Baßlatan
zel YardÝmcÝ Et -
kenler
Maddenin zellikleri ve kißinin predispozisyonu ile
ilgili ana etkenler yanÝnda, kißiyi psikotrop madde kullanmaya
iten onun motivasyonlarÝna ilißkin minr etkenler
de vardÝr. Bunlar aßaÛÝdaki ßekilde zetlenebilir:
(i) Keyif, ferahlÝk ve gevßeme duyumsamak gereksinimi,
(ii) Gncel sÝkÝntÝlardan ve korkulardan kurtulmak,
beÛenmediÛi evreden bir sre ÒuzaklaßmakÓ, (iii) Yeni
zevkler ve yeni eÛlenceler aramak, (iv) ÜlacÝn etkisi hakk
Ýndaki merakÝnÝ gidermek, (v) Bilincini genißletmek yani
ilacÝn yarattÝÛÝ psißik durum iinde bilincinin derinliklerine
inmek, (vi) Ruhi inhibisyondan ve pÝsÝrÝklÝktan
kurtulmak, (vii) evrenin ve geleneklerin baskÝsÝnÝ kÝrmak,
onlardan baÛÝmsÝz olduÛunu gstermek, (viii) evreye
zenme ve uyma, (ix) Sevip baÛlandÝÛÝ kißiler taraf
Ýndan reddedilmenin, onlardan ayrÝlmanÝn veya onlarÝ
kaybetmenin verdiÛi ÝzdÝrabÝ telafi etmek, (x) Yklenmek
zorunda kaldÝÛÝ, fakat baßetmekte glk ektiÛi sorumluluklar
Ýn (evlilik, annelik, babalÝk, mesleki ykml
lk, borlanma) baskÝsÝnÝ gidermek, (xi) Kißinin rol
modeli olarak benimsediÛi kißilerin madde suistimal
eden veya bu maddelerin trafiÛi ile ilißkili kißiler olmasÝ.
Tabiatiyle yukarÝda sayÝlan durumlarla karßÝlaßan veya
bu amalara erißmek isteyen kimselerin elindeki tek
ara baÛÝmlÝlÝk yapan ilalarÝ almak deÛildir. Nitekim bu
durumlarda, insanlarÝn ancak bir kÝsmÝ ilaca baßvurmaktad
Ýr.
Suistimal Edilen Maddelerin KaynaÛÝ
BaÛÝmlÝlar tarafÝndan suistimal edilen ila ve diÛer
maddelerle bunlarÝn karÝßÝmlarÝnÝn kaynaÛÝ, genellikle
eczanelerde yasal olarak pazarlanan veya hastanelerde
kullanÝlan tÝbbi mstahzarlar deÛildir; bunlarÝn oÛu ka-
ak olarak retilen ve kaak olarak el altÝndan pazarlanan
maddelerdir. Bu tr pazarlanmÝß maddelere Òsokak ilacÝÓ
(street drug) denilir. Ancak bazÝ lkelerde yasal kontrol
nlemlerinin yetersizliÛi ve kontrolla grevli olanlarÝn
aldÝrmazlÝÛÝ veya grevini ktye kullanmasÝ sonucu ba-
ÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ saf ila maddesi (sbstans) veya onlarÝ
ieren tÝbbi mstahzarlar, ierden veya ithal suretiyle dÝ-
ßardan yasal olarak saÛlandÝktan sonra ÒsokaÛaÓ dßebilmektedir
(ÒdiversiyonÓ). Adiktif maddelerin kaak retiminin,
sentez ve satÝßÝnÝ yapmanÝn ekonomik ekiciliÛi,
genelde ynetimi ve zelde kontrol rgtleri yetersiz
olan lkelerde onlarÝn ticaretini (trafiÛini) engellemeyi
gleßtirmektedir. Trkiye baÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ maddelerin
tÝbbi kullanÝßÝnÝ ve suistimal edilenlerin trafiÛini en sÝkÝ
ßekilde kontrol eden lkeler arasÝndadÝr. lkeler arasÝnda
insan ve mal akÝßÝnÝn yoÛunluÛu nedeniyle bir lkedeki
gevßeklik, diÛerlerinin bu konudaki titiz rgtlenmesinin
verimliliÛini dßrmektedir. Sonu olarak kaak piyasaya
mal sunulmasÝnÝ kontrol etmek, dnyanÝn bazÝ yerlerinde
yeterli derecede gerekleßtirilememektedir. Bu nedenle
sunumu azaltmanÝn aresi olarak, istemin azaltÝl -
masÝ yaklaßÝmÝna daha bir nem verilmektedir. Mmkn
olan en sÝkÝ ve titiz kontrol nlemlerini uygulayan BatÝ
lkelerinde bile milyonlarca kißinin dzenli kokain veya
heroin kullanÝlmasÝna yetecek boyutlarda kaak ÒmalÓ
gelmesinin nlenememesi dßndrc bir noktadÝr.
Sokak ilalarÝ genellikle saf madde iermezler. Üinde
bulunduÛu sylenilen madde yanÝnda inert bir madde
(laktoz, talk vb. gibi) veya daha ucuz, fakat dßk etkili
veya maddenin kullanÝlÝß amacÝna gre etkisiz bir madde
ierirler (lokal anestezikler, antihistaminikler, kinin vb.
maddelerle kitlenin artÝrÝlmasÝ veya heroin iine uyku
ilacÝ katÝlmasÝ gibi). Bu karÝßÝmlar iinde aktif madde
miktarÝnÝn kaakÝnÝn tutumuna veya piyasaya sunumun
bolluÛuna ve darlÝÛÝna gre deÛißebilmesi, baÛÝmlÝnÝn
doz hatasÝ yapmasÝna yol aabilmektedir; bu yzden bazen
aßÝrÝ dozda ila alÝnmasÝna baÛlÝ lm olur.
PSÜÞÜK ve FÜZÜKSEL BAÚIMLILIK
Bir maddeye baÛÝmlÝlÝk kazanmÝß bir kimsede iki
trl baÛÝmlÝlÝk durumu ayÝrt edilir: Psißik baÛÝmlÝlÝk ve
fiziksel baÛÝmlÝlÝk. Maddeye baÛÝmlÝlÝk bazen sadece
psijik baÛÝmlÝlÝk ßeklinde olabilir; fakat tek baßÝna fiziksel
baÛÝmlÝlÝk zel bazÝ durumlar dÝßÝnda gelißmez. Fiziksel
baÛÝmlÝlÝk gelißmiß ise beraberinde genellikle psi-
ßik baÛÝmlÝlÝk da gelißmißtir.
Psißik (psikolojik) baÛÝmlÝlÝk: Maddenin pozitif pe1010
65. Konu
kißtiri yapmasÝna baÛlÝdÝr. ÜlacÝ almaya devam etme arzusu
ile kendini belli eder; bu arzu ilaca karßÝ psißik bir
zleme dayanÝr. Bazen zlem (ÒcravingÓ) o kadar ßiddetli
durumdadÝr ki, maddeyi almak zorunluluk haline gelmi
ßtir; onu almaya karßÝ kißide nne geilmesi g veya
olanaksÝz bir arzu (komplsiyon) olußmußtur. Üla zlemi
kißiyi ila arama davranÝßÝ (drugÐseeking behavior)
iine sokar. Maddeyi alma drts zerinde iradenin
kontrolu kaybolmußtur, yorum gerekirse madde kißiyi
kontrol eder duruma gemißtir. Psißik baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi,
ila veya madde gruplarÝna ve belirli bir grup iindeki
farklÝ yelere gre deÛißiklik gsterir.
rneÛin morfin,
heroin, kokain ve hatta sigara gl psißik baÛÝmlÝlÝk
olußturabilir. Opioidler iinde heroinin psißik baÛÝmlÝlÝk
olußturma gc ve potansiyeli morfininkinden ve morfininki
kodeininkinden daha yksektir. AyrÝca belirli bir
maddenin psißik baÛÝmlÝlÝk olußturma derecesi kißiler
arasÝnda deÛißiklik gsterir. BazÝ ilalarÝ veya maddeleri
devamlÝ ya da periyodik alma arzusu, greceli olarak yle
zayÝftÝr ki bu davranÝß psißik baÛÝmlÝlÝk sayÝlmaz; rne
Ûin kahve ve ay alÝßkanlÝÛÝ gibi ve bazÝ akßamcÝlarÝn
alkoll iki alÝßkanlÝÛÝ veya tiryaki olmayanlarÝn sigara
alÝßkanlÝÛÝ gibi. Psißik baÛÝmlÝlÝk, btn madde baÛÝmlÝ-
lÝÛÝ olgularÝnda bulunan temel Ûedir. Üla sadece psißik
baÛÝmlÝlÝk olußturmuß fakat fizikel baÛÝmlÝlÝk yapmamÝß-
sa onun kesilmesinin, aßaÛÝda tanÝmlanan yoksunluk
sendromuna neden olmadÝÛÝ kabul edilir.
Fiziksel (fizyolojik) baÛÝmlÝlÝk, psißik baÛÝmlÝlÝktan
ayrÝ ve oÛu zaman ona eßlik eden, fakat derecesi onunkinden
farklÝ olabilen srekli bir durumdur. Fiziksel ba-
ÛÝmlÝlÝk, maddenin, kÝsa veya uzun bir sre boyunca v-
cutta bulunmasÝ sonucu; i) beyinde onun etkilediÛi hedef
nronlardaki reseptrlerde ya da bu reseptrlerle kenetli
membranal efektr mekanizmalarda (adenilil siklaz ve
iyon kanallarÝ gibi) ve postreseptr olay zincirinin diÛer
basamaklarÝnda ve/veya ii) hedef nronlarla ilißkili ve
onlarÝn fonksiyonunu kontrol eden nronlarÝn olußturdu-
Ûu sistemlerde yaptÝÛÝ adaptif deÛißmelere baÛlÝdÝr. KÝ-
saca tanÝmlamak gerekirse fiziksel baÛÝmlÝlÝk, maddenin
etkilediÛi nronlarÝn ona bir sre devamlÝ maruz kalmasÝ
sonucu olußan ve madde kesilmediÛi srece belirtileri
bastÝrÝlmÝß olarak kalan ve bu nedenle farkedilmeyen, fakat
madde kesilince yoksunluk sendromu ile kendini belli
eden bir nroadaptasyon durumudur. Bu nroadaptasyon
olayÝ maddeye karßÝÐyanÝt niteliÛinde olduÛu iin
kontradaptasyon (ÒcounteradaptationÓ) diye adlandÝrÝ-
lÝr; yukarÝda belirtilen birinci ßekli sistemÐii adaptasyon
ve ikinci ßekli sistemlerÐarasÝ adaptasyon olarak kabul
edilir. BaÛÝmlÝlÝkÐyapÝcÝ maddeler reseptrlere davranÝß-
larÝ bakÝmÝndan agonist maddelerdir. Beyinde madde
varlÝÛÝnda, onun agonistik etkinliÛi ile kontradaptif deÛi-
ßiklikler birbirini dengeler ve yeni bir homeostaz olußur.
Dengeleme nedeniyle, kontradaptif deÛißiklikler madde
vcutta bulunduÛu srece latent olarak kalÝr; fakat onun
kesilmesi veya farmakolojik antagonistinin verilmesi,
agonistik etkinliÛi azalttÝÛÝ veya ortadan kaldÝrdÝÛÝ iin
latent kontradaptif deÛißiklikler baskÝdan kurtulup btn
boyutlarÝyla yoksunluk sendromu ßeklinde ortaya Ý-
karlar. Buna kesilme (withdrawal) sendromu adÝ da verilir.
Yoksunluk sendromunu olußturan psißik ve somatik
(fiziksel) nitelikteki ißaret ve semptomlar, nronal sistemlerde
agonistin yaptÝÛÝ deÛißmenin (etkinin) tersi olan
deÛißmelerin dÝßarÝya yansÝmasÝndan ibarettir. Bu nedenle
yoksunluk sendromu genelde bir rebound olayÝ olarak
kabul edilir.
rneÛin, morfin ve heroin gibi opioid ila-
lar akut etki olarak uyußukluk, hareket etmeye isteksizlik,
aÛrÝda azalma ve sempatik sistemde inhibisyon yapar.
Bunlara baÛÝmlÝ olanlarda ila kesildiÛinde ortaya
Ýkar yoksunluk sendromunda uyku bozukluÛu, aßÝrÝ hareketlilik,
aÛrÝya duyarlÝÛÝn artmasÝ ve sempatik hiperaktivite
belirtileri ortaya Ýkar. Amfetaminler psikostim-
lan etki, uykusuzluk, yorgunluÛa dayancÝn artmasÝ ve iß-
tah azalmasÝ yapar. Oysaki amfetamin yoksunluk sendromunda
uyußukluk, aßÝrÝ uyuma (hipersomni), ileri derecede
yorgunluk ve ißtah artmasÝ gibi belirtiler ortaya Ý-
kar. Yoksunluk sendromu maddeyi tekrar vermek suretiyle
dzeltilebilir; byle bir girißim yapÝlmazsa, nronlarda
meydana gelmiß olan adaptif deÛißikliklerin maddeye
baßlamadan nceki duruma dnmesine kadar veya
antagoniste baÛlÝ ise onun elimine edilmesine kadar devam
eder. Sendromun akut dnemi heroin baÛÝmlÝlarÝnda
bir hafta kadardÝr ve son dozdan 48Ð72 saat sonra yoksunluk
belirtileri doruÛa Ýkar. Akut dnem getikten
sonra haftalarca devam eden hafif bozukluklar grlebilir.
Maddenin farmakolojik antagonistinin baÛÝmlÝya verilmesine
baÛlÝ ÒyapayÓ yoksunluk sendromu ise, antagonistin
etki sresi kadar srer; rneÛin bir heroinomana
tek doz nalokson injekte edildiÛinde meydana gelen yoksunluk
sendromunun devam sresi 1Ð2 saat kadardÝr.
Madde baÛÝmlÝsÝnda olußan fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn de -
recesi, madde kesildiÛinde meydana gelen yoksunluk
sendromunun ßiddeti ile llr. Madde kullanma sresinin
uzunluÛu ve kullanÝlan gnlk dozun yksekliÛi ile
orantÝlÝ olarak fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi artar ve yoksunluk
sendromu da o oranda ßiddetli olur. Ancak adiktif
maddelerin yaptÝÛÝ fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi iin tavan
vardÝr.
rneÛin, gnde 500 mgÕin stnde morfin
kullanan baÛÝmlÝlarda, bu miktar 1 g veya 3 g olsun, fiziksel
baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi ve yoksunluk sendromunun
ßiddeti aynÝdÝr. AynÝ gruptaki ilalarÝn olußturduÛu fiziksel
baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi farklÝ olabilir.
rneÛin narkotik
anajezikler grubundan morfin kullananlarda ilacÝn kesilÜ
la Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1011
mesi ßiddetli bir yoksunluk sendromu olußturduÛu halde,
kodein kullananlarda ilacÝn kesilmesi aynÝ trde, fakat
daha az ßiddetli yoksunluk belirtilerine neden olur. Bazen
aynÝ derecede ßiddetli fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußtuÛu
halde ilalarÝn farmakokinetiÛindeki farklÝlÝk nedeniyle,
bunlardan birinin yoksunluk sendromu diÛerininkinden
ok daha az ßiddetli olabilir. Buna rnek olarak metadon
baÛÝmlÝlÝÛÝ ile morfin baÛÝmlÝlÝÛÝ gsterilebilir. Metadonun
eliminasyon yarÝlanma mr morfininkine gre ok
daha uzundur. Metadon kesildiÛinde vcuttaki ila dzeyinin
sÝfÝra inmesi gnleri alÝr. Bu nedenle metadon yoksunlu
Ûu belirtileri ge baßlar ve daha hafif bir ßekilde
seyreder. Bu durum, opioid analjezik baÛÝmlÝlarÝnda, bir
detoksikasyon yntemi olarak uygulanan metadon ikamesinin
esasÝnÝ olußturur. Bir opioid analjezik antagonisti
olan naloksonun belirli dozda i.v. injeksiyonu, gerek
morfin ve gerekse metadon baÛÝmlÝlarÝnda benzer ßiddette
yoksunluk sendromu yapar; bu durum her iki ilacÝn da
gerekte aynÝ derecede fiziksel baÛÝmlÝlÝk yaptÝÛÝnÝ gsterir.
Fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝk yapan maddelerden bazÝlarÝna
karßÝ fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesine paralel bir derecede
tolerans meydana gelir (opioidler, alkol, hipnosedatifler
ile olduÛu gibi). Bu durum fiziksel baÛÝmlÝlÝkla tolerans
Ýn, bazen beyinde aynÝ mekanizmalarla olußabileceÛini
dßndrr. Kontraadaptif deÛißmeler kÝsmen veya tamamen;
tolerans olußmasÝna da katkÝda bulunabilir.
Fiziksel baÛÝmlÝlÝk, yukarÝda kÝsaca deÛinildiÛi gibi
psißik baÛÝmlÝlÝktan ayrÝ bir durum veya olaydÝr. BazÝ
ila gruplarÝ psißik baÛÝmlÝlÝÛa ilave olarak, grnße g-
re hi fiziksel baÛÝmlÝlÝk yapmazlar (LSD ve benzeri halusinojenler
ve khat gibi) veya olaÛan kalÝba gre kullan
ÝlmalarÝ halinde, yoksunluk belirtilerinin yansÝttÝÛÝ kadar
Ýyla nisbeten zayÝf bir fiziksel baÛÝmlÝlÝk yaparlar
(amfetaminler, kokain ve esrar gibi). Psißik baÛÝmlÝlÝk ise
btn baÛÝmlÝlÝk olaylarÝnÝn onsuzÐolmazÝdÝr. Ancak
zel koßullarda, bazÝ ilalarla kuralÐdÝßÝ bir ßekilde psißik
baÛÝmlÝlÝk olmadan sadece fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußturmak
mmkndr. Bunun bazÝ rnekleri aßaÛÝda belirtilmi
ßtir: (i) Benzodiazepinleri ve zellikle kÝsa etki sreli
olanlarÝ tedavi dozunda veya daha yukarÝ dozlarda herg
n ya da ona yakÝn sÝklÝkta uzun sre (genellikle 1 aydan
daha uzun) alanlarda sadece fiziksel baÛÝmlÝlÝk olu-
ßabilir ve ila birden kesilirse yoksunluk sendromu belirtileri
ortaya Ýkabilir. (ii) Parsiyel agonist tipi bir opioid
ila olan nalorfin, devamlÝ uygulandÝÛÝnda sadece fiziksel
baÛÝmlÝlÝk gelißir ve ilacÝn birden kesilmesi yoksunluk
sendromuna neden olur. (iii) AÛÝr bir hastalÝk veya
travmaya baÛlÝ srekli ve ßiddetli aÛrÝsÝ nedeniyle haftalarca
devamlÝ morfin verilen hastalarÝn oÛunda belirgin
bir fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußtuÛu halde, psißik baÛÝmlÝlÝk o
kadar belirgin olmaz; morfin kullanmayÝ gerektiren durum
dzelince hasta ilaca devam etme arzusu gstermez.
(iv) Bir ilaca karßÝ gelißen psißik baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi bireyler
arasÝnda deÛißkenlik gsterdiÛi halde, fiziksel ba-
ÛÝmlÝlÝk iin byle bir deÛißkenlik yoktur. ilacÝn bireylere
benzer dozda ve aynÝ sre verilmesi yaklaßÝk olarak
aynÝ derecede fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußturur. Daha nce
belirtildiÛi gibi fiziksel baÛÝmlÝlÝk in vivo olarak meydana
geldiÛi veya meydana getirildiÛi gibi, vcut dÝßÝna Ý-
karÝlmÝß sinirsel yapÝlarda (kobay ileumunun Auerbach
pleksusu gibi) veya tek bir nronda (nroblastoma x glioma
hibrid hcreleri gibi) ya da nron kltrlerinde kolayca
meydana getirilebilir. (v) Uzun sren komalÝ bir
hastada, uygun bir ilala psißik baÛÝmlÝlÝk olußmasÝ szkonusu
olmadÝÛÝ halde, fiziksel baÛÝmlÝlÝk meydana gelmesi
mmkndr.
Gerekte her iki baÛÝmlÝlÝk trn birlikte meydana
getiren bir ilacÝn, deney havyanlarÝnda, beyinde belirli
yerlere kendi kendine mikroinjeksiyonu saÛlanarak, psi-
ßik baÛÝmlÝlÝÛÝ fiziksel baÛÝmlÝlÝktan baÛÝmsÝz bir ßekilde
meydana getirmek mmkn olmußtur.
rneÛin belirtilen
deneysel koßullarda sÝanÝn morfini beyindeki ventral
tegmental alana kendi kendine mikroinjeksiyon yapmasÝ,
pozitifÐpekißtiri (psißik baÛÝmlÝlÝk) olußturduÛu halde fiziksel
baÛÝmlÝlÝk olußturmamÝßtÝr, halbuki periventrik-
ler gri blgeye morfinin mikroinfzyonla deneyi yapan
tarafÝndan bir sre uygulanmasÝ fiziksel baÛÝmlÝlÝk oluß-
turur; bu, nalokson injeksiyonunun ardÝndan yoksunluk
belirtilerinin ortaya ÝkmasÝ ile kanÝtlanÝr. DiÛer bir ilgin
gzlem, bu blgeye morfin injeksiyonunun pozitif
pekißtiri yapmamasÝ ve bu nedenle de mikropipetin ucu
oraya yerleßtirildiÛinde hayvanÝn kendi kendine injeksiyon
yapmamasÝdÝr. Bu gzlemler beyinde fiziksel ba-
ÛÝmlÝlÝÛa ve psißik baÛÝmlÝlÝÛa katkÝda bulunan merkezlerin
ayrÝ olduÛunu dßndrr.
Üla kullanmaya baßlama ile fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn geli
ßmesi arasÝnda geen sre (fiziksel baÛÝmlÝlÝk gelißme
hÝzÝ) ila gruplarÝna gre deÛißir.
rneÛin opioid analjeziklere
karßÝ hÝzlÝ (erken) fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußtuÛu
halde, alkole karßÝ yavaß (ge) olußur.
Üla baÛÝmlÝlarÝnda olußan fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn, pozitif
pekißtiriye deÛil, negatif pekißtiriye katkÝsÝ vardÝr.
Yorumsal bir anlatÝmla baÛÝmlÝnÝn, ilacÝn sadece psißik
baÛÝmlÝlÝk olußturmasÝnÝ arzuladÝÛÝ ve fiziksel baÛÝmlÝlÝ-
ÛÝ istemediÛi sylenebilir.
T o l e r a n s : Adiktif maddelerin, suistimali ve baÛÝmlÝ-
lÝÛÝ srdrmek iin yinelenen dozlarda bir sre alÝnmasÝ,
baßlangÝtaki keyif artÝrÝcÝ etkinin giderek azalmasÝna ve
etki sresinin kÝsalmasÝna yol aar. Etki azalmasÝnÝ nlemek
iin kullanÝcÝ giderek artan dozlarda madde uygular.
Adiktif maddelere tolerans, doÛußtan veya kazanÝlm
Ýß olur. DoÛußtan tolerans, genetik polimorfizm nede1012
65. Konu
niyle kißide o maddenin dispozisyonunun (daÛÝlÝmÝnÝn
ve eliminasyonunun) hÝzlanmÝß olmasÝna ya da o maddenin
aktive ettiÛi reseptrn ya da postreseptr olaylarÝn
duyarlÝÛÝnÝn ve veriminin dßk olmasÝna baÛlÝdÝr. Byle
kißilerde, maddenin ilk dozu bile, duyarlÝÛÝ normal
olan kißilere aynÝ dozda verilen ilaca gre daha az etki
yapar.
KazanÝlmÝß toleransÝn farmakokinetik (dispozisyonel),
farmakodinamik ve Ûrenilmiß tipleri vardÝr. Far -
makokinetik tolerans, maddenin yinelenen dozlarda bir
sre uygulanmasÝ sonucu metabolizmasÝnÝn, maddenin
plazma konsantrasyonunun giderek azalmasÝna neden
olacak ßekilde hÝzlanmasÝna veya daÛÝlÝm hacminin artmas
Ýna baÛlÝdÝr. Farmakodinamik tolerans, nronal etkiye
aracÝlÝk eden reseptrlerin sayÝsÝnÝn (dansitesinin)
maddeye kronik maruz kalma sonucu azalmasÝna, desensitize
olmasÝna ya da postreseptr olaylardaki adaptif de-
Ûißmeye baÛlÝdÝr.
Ûrenilmiß toleransÝn behevyoral to -
lerans tipinde madde kullanÝmÝnÝn yol atÝÛÝ fonksiyon
bozukluÛunun (alkoliklerdeki yalpalayarak yrme veya
dikkat azalmasÝ gibi) kullanÝcÝ tarafÝndan Ûrenilmesi sonucu
kißinin abasÝyla bastÝrÝlmasÝna baÛlÝdÝr.
Ûrenmeye
baÛlÝ toleransÝn duruma Ð zg tolerans tipinde,
madde uygulamasÝna eßlik eden durum, ortam ve olaylar
gibi yakÝn evresel koßullarÝn (ipularÝnÝn) Ûrenilmesine
baÛlÝ olarak gelißen bir koßullandÝrma szkonusudur;
bu tipe koßullandÝrÝlmÝß tolerans da denilir. Bu olayda
madde verileceÛinin Òhabercisi olanÓ yani verilmeye eß-
lik eden bu ipularÝ veya ila beklentisi ilacÝn yapacaÛÝ
etkiyi tamponlamaya ynelik zÝt ynl adaptif veya refleks
ÒsavunmaÓ mekanizmalarÝnÝn, daha ila verilmeden
tetiklenmesine yol aar; bylece, kullanÝcÝnÝn madde verildi
Ûi andaki bazal durumunu deÛißtirir. Bu deÛißmiß bazal
durum stne binen madde etkisi daha az olur.
Suistimal edilen maddeler baÛlamÝnda diÛer bir tolerans
ßekli akut tolerans ÕtÝr. Bu olay, kokainin i.v. injeksiyonla
kÝsa aralarla birka saat iinde peßpeße uygulanmas
Ý (Òkokain salvosuÓ, ÒbingeÓ) halinde grlr. Bu s-
re iinde uygulama sayÝsÝ arttÝka kokainin etkisi giderek
azalÝr. Akut toleransÝn tersi, sensitizasyon veya ters to -
lerans denilen durumdur; bu durum, kokainin daha uzun
aralarla (gnde bir injeksiyon gibi) insana veya deney
hayvanÝna verilmesi sÝrasÝnda gzlenir. Ülerleyen gnlerde,
kokain dozu deÛißmediÛi halde, etkisi giderek glenir.
SÝanlarda yapÝlan sensitizasyon deneylerinde, yinelenen
kokain injeksiyonunun, limbik sistemdeki dopaminerjik
akson ularÝndan giderek artan miktarda dopamin
salÝverdiÛi bulunmußtur. Sensitizasyon gelißmesinde ko-
ßullandÝrmanÝn da kÝsmen katkÝsÝ vardÝr; kokain verilmesine
eßlik eden aynÝ koßullar altÝnda fizyolojik salin injeksiyonu
da hiperaktif davranÝßa neden olur.
AynÝ farmakolojik gruptaki ilalardan birine karßÝ tolerans
gelißmißse o gruptaki diÛer ilalara karßÝ da tolerans
vardÝr. Buna aprazÐtolerans adÝ verilir. apraz
Ðtolerans, ila gruplarÝ arasÝnda da olabilir; rneÛin
alkol, barbitratlar, benzodiazepinler ve diÛer hipnosedatif
ilalardan birine tolerans kazanmÝß bir kimse adÝ ge-
en diÛer ilalara, hatta genel anesteziklere de tolerans
gsterir.
Farmakodinamik toleransÝn gelißme hÝzÝ ve derecesi
ilaca gre deÛißir. ToleransÝn derecesi, baÛÝmlÝnÝn kulland
ÝÛÝ gnlk ila dozu ile o ilacÝn mutad olarak kullanÝlan
(diÛer bir deyißle baÛÝmlÝnÝn baßlangÝta kullandÝÛÝ) gnl
k dozu arasÝndaki oran ile belirlenir. Morfine uzun sre
baÛÝmlÝ bir kimse gnde 5 g morfini ciddi bir belirti olmaks
ÝzÝn kullanabilir; bu ilacÝn gnlk mutad dozu ortalama
bir deÛer olarak 40 mg kabul edilirse baÛÝmlÝ, morfinin
mutad dozunun 125 misline tolerans gstermektedir.
Toleransla ilgili diÛer bir durum ilacÝn vcutta etkilediÛi
eßitli yerlerdeki hcrelerin o ilaca karßÝ aynÝ derecede
ve/veya aynÝ abuklukta tolerans kazanmamasÝdÝr. Bu nedenle
baÛÝmlÝlÝk yapan ilalara karßÝ gelißen tolerans genellikle
tam deÛil, k Ý s m i d i r ; bazÝ etkilere karßÝ tolerans
gelißtiÛi halde, diÛerlerine karßÝ tolerans gelißmez ya da
daha dßk derecede gelißir.
rneÛin amfetaminlerin,
yksek dozda yaptÝklarÝ halsinasyonlar ve paranoid del
zyonlar gibi psikotomimetik etkilerine karßÝ tolerans geli
ßmez. Tolerans gelißtiÛi bilinen bir ila, baÛÝmlÝ tarafÝndan
devamlÝ alÝnmazsa ve arada vcutta ilacÝn bulunmad
ÝÛÝ intervaller kalÝrsa tolerans gelißmeyebilir. AynÝ durum
fiziksel baÛÝmlÝlÝk gelißmesi iin de szkonusudur.
rneÛin belirgin tolerans gelißtiÛi bilinen morfin, kronik
ßiddetli aÛrÝsÝ olan bir kanser hastasÝnda gnde 3Ð4 kez
cilt altÝndan 10Ð15 mg dozunda her gn uygulanÝrsa kißide
bir sre sonra olduka belirgin bir tolerans gelißir. K -
peklerde i.v. morfin infzyonunu 8 saat devamlÝ olarak
yapmak suretiyle, abuk tolerans ve fiziksel baÛÝmlÝlÝk
gelißtiÛi gsterilmißtir.
te yandan, zaman zaman kolik
tarzÝnda aÛrÝsÝ olan bir kimsede, birka gnde bir veya daha
seyrek olarak yÝllarca morfin injeksiyonu belirgin bir
toleransa yol amayabilir. Ün vitro koßullarda yaßatÝlan
izole organlarda veya nroblastoma x glioma hibrid hcre
kltrlerinde ortama morfin konulmasÝ sonucu kÝsa bir
sre (bir veya birka saat ya da biraz daha uzun) morfine
maruz kalma tolerans ve hatta fiziksel baÛÝmlÝlÝk (Louie
ve diÛ. 1985) olußturabilir. Deneysel olußturulan tolerans
Ýn baßlangÝta morfin reseptrlerinin afinitesinin azalmas
Ýna ve sonra nron yzeyindeki reseptrlerin internalizasyonla
sitoplazma iine ekilmesine (downÐregulation
Õa) baÛlÝ olduÛu bulunmußtur.
Üla kesildikten sonra tolerans kÝsa bir sre sonra
kaybolur; kißi o ilaca karßÝ baßlangÝtaki duyarlÝÛÝnÝ kazan
Ýr.
Üla Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1013
SSS depresyonu yapan ilalara (opioidler, alkol ve
hipnosedatif ilalar gibi) baÛÝmlÝlÝkta, fiziksel baÛÝmlÝ-
lÝkla birlikte tolerans da olußur. Bu iki olayÝn gelißmesi
ve derecesi genellikle paralellik gsterir. Bu nedenle bu
tr ilalar iin her iki olayÝn da aynÝ veya benzer mekanizmalarla
olußtuÛu bir varsayÝm olarak ileri srlmß-
tr. Buna karßÝlÝk SSS stimlanÝ olan amfetaminlere ileri
derecede tolerans gelißtiÛi halde, fiziksel baÛÝmlÝlÝk hafif
derecede gelißir; diÛer bir stimlan olan LSDÕye karßÝ
ok abuk ve ileri derecede tolerans gelißir, fiziksel ba-
ÛÝmlÝlÝk olußmaz. Kokain ve esrara karßÝ ise, pek belirgin
bir fiziksel baÛÝmlÝlÝk veya tolerans gelißmez.
Fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußumunun temel mekaniz -
malarÝ: Fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn olußumunu aÝklamaya y-
nelik teorilerden ikisi aßaÛÝda belirtilmißtir. Bunlar aynÝ
zamanda tolerans olußmasÝnÝ da aÝklayabilirler. Bu teoriler
esas olarak morfin tipi baÛÝmlÝlÝktaki gzlemlere
dayanarak onunla ilgili olarak gelißtirilmißlerdir. DiÛer
teorilere KitabÝn 7. BaskÝ 1. Cildinde deÛinilmißtir (bak.
s. 430). (i) Ünhibitr bir nromediyatrn sentez ve
salÝverilmesinin azaltÝlmasÝ: Buna gre opiyaterjik bir
sinir yolaÛÝnÝn diÛer bir yolaÛÝ inhibe etmek suretiyle
fonksiyon yaptÝÛÝ varsayÝlÝr. Opiyaterjik sinir ucundan
salÝverilen inhibitr opioid peptid nromediyatr, postsinaptik
primer inhibitr etkisi yanÝnda, presinaptik otoresept
rleri uyarmak suretiyle kendi salÝverilmesini frenler.
Morfin veya benzeri bir ila verildiÛinde postsinaptik
reseptrlerin ila tarafÝndan aktivasyonu inhibitr yola-
ÛÝn etkinliÛini artÝrÝr; bylece ilacÝn akut etkileri ortaya
Ýkar.
te yandan ila, presinaptik otoreseptrleri etkileyerek
opioid nromediyatr sentezini ve salÝverilmesini
ileri derecede azaltÝr; sonuta ilaca karßÝ tolerans olußur;
rneÛin uzun sre morfin verilmesi stiriatumda opioid
nrotransmiterlerin prekrsr olan proenkefalinÕin sentezini
azaltÝr. Üla kesilince inhibitr yolak (postsinaptik
membran) zerinde ilacÝn inhibitr etkisi kalkar. Sinir
ucundan endojen opioid nromediyatr salÝverilmesi daha
nceden azalmÝß olduÛu iin, inhibitr yolak zerinde,
ila ortamdan kaybolduktan sonra yeterli derecede bir inhibisyon
yapÝlamaz. Bylece yoksunluk sendromunun
eksitatr belirtileri ortaya Ýkar. Birka gnde nromediyat
r sentezi ilatan nceki dzeyine Ýkar, yeterli derecede
nromediyatr salÝverilir, yeterli inhibisyon yapÝlÝr
ve eksitasyon belirtileri ortadan kalkar. Bu durum, yoksunluk
sendromunun kÝsÝtlÝ bir sre devam etmesini de
aÝklar.
(ii) Sinyal transdkleme sisteminin etkinliÛinin
latent olarak artmasÝ: Nron membranÝnda agonist ilac
Ýn reseptr aktive etmesi, reseptrle kenetli ve ondan
gelen sinyali transdkleyen efektr makromoleklleri
aktive veya inhibe eder. ÜlacÝn uzun sre verilmesi resept
rlerde belirgin bir deÛißme yapmaksÝzÝn efektrn etkinli
Ûinde kompansatuvar, baßka bir deyißle kontraadaptif
nitelikte deÛißmelere yol aabilir. Üla etkisi altÝnda latent
kalan bu deÛißmeler, ila kesildikten sonra egemen
duruma geerek yoksunluk sendromuna neden olurlar.
Byle bir mekanizmanÝn rneÛi uzun sre morfin verilen
deney hayvanlarÝnÝn locus coeruleusÕunda bulunmußtur.
Þyle ki morfin bu yerdeki nronlarda adenilil siklazÝ inhibe
ederek nronlarÝn inhibisyonuna neden olur. Uzun
sre morfin verildiÛinde kontraadaptif bir deÛißme sonucu
enzim sentezi artar, fakat ortamda morfin bulunduÛu
srece artmÝß enzim etkinliÛi Gi proteini aracÝlÝÛÝ ile bask
Ý altÝnda tutulur. Üla kesildiÛinde enzim baskÝdan kurtulur
ve birden bol miktarda olußan sAMP nronlarÝ stim
le eder. Morfin locus coeruleusÕtaki nronlarÝ, bir G
proteini aracÝlÝÛÝ ile K+ kanallarÝnÝ aarak da inhibe eder.
Uzun sre morfine maruz kalma, adaptif olarak, morfin
reseptrleri ile kanal arasÝndaki kenetlenmenin etkinli-
Ûinde azalma yapar. MorfinÕin kesilmesi, bu kenetlenmenin
etkinliÛi normale dnene kadar bir sre iin nronlar
Ýn K+ kanallarÝ zerindeki inhibisyonu azaltÝr ve stim-
lasyona yol aar. Szkonusu yerdeki nronlarda gerek
adenilil siklaz ve gerekse K+ kanallarÝ sadece opioid resept
rleri ile deÛil, fakat a2Ðadrenerjik reseptrler ile de
k e n e t l e n e b i l i r l e r . Bu durum a2Ðreseptrlerin spesifik
agonisti olan klonidin ve benzeri maddelerin morfin abstinens
sendromunun bazÝ belirtilerini dzeltmesini de
aÝklayabilir.
aprazÐbaÛÝmlÝlÝk: Bir ilacÝn diÛer bir ilaca baÛÝml
Ý bir kißide meydana gelen yoksunluk belirtilerini giderebilmesine
ve bylece o ilaca karßÝ varolan fiziksel ba-
ÛÝmlÝlÝk durumunu srdrebilmesine aprazÐbaÛÝmlÝlÝk
denilir. aprazÐbaÛÝmlÝlÝk kÝsmi veya tam olur. apraz
ÐbaÛÝmlÝlÝk tam ise, bir ila diÛerinin yoksunluk belirtilerini
tmyle dzeltebilir.
aprazÐbaÛÝmlÝlÝk ilißkisi gsteren ilalar aynÝ farmakolojik
gruptan veya farklÝ farmakolojik gruptan olurlar.
Opioid analjezikler grubundaki ilalardan morfin ve
metadon arasÝnda tam bir aprazÐbaÛÝmlÝlÝk vardÝr; te
yandan kodein morfin baÛÝmlÝlÝÛÝnda yoksunluÛu kÝsmen
dzeltir. Alkol, barbitrat baÛÝmlÝlarÝnda olußan
yoksunluk sendromunun belirtilerini byk lde (fakat
tamamiyle deÛil) giderebilir. Genel anestezikler, barbit-
ratlar, benzodiazepinler, diÛer hipnosedatif ilalar ve alkol
arasÝnda genellikle kÝsmi nitelikte aprazÐbaÛÝmlÝlÝk
vardÝr.
ÜLA BAÚIMLILIÚINDA KÜÞÜSEL VE
SOSYAL ZARAR
ÜlalarÝn baÛÝmlÝlÝk yapma ve suistimal edilme durumlar
ÝnÝ deÛerlendirirken, sadece onlarÝn psikolojik ve
fiziksel baÛÝmlÝlÝk yapma yetenekleri deÛil, fakat aynÝ
1014 65. Konu
zamanda onlarÝn kißi, evresindekiler ve toplum zerinde
zarar olußturma olasÝlÝÛÝ ve derecesi zerinde de durulur.
BazÝ maddelerin suistimali ve onlara baÛÝmlÝlÝk, kißi, evresindekiler
ve genel olarak toplum iin nemli zararlara
yol aar. Kißinin saÛlÝÛÝnÝn tehlikeye girmesi, ilacÝn
toksik etkileri ya da yanlÝßlÝkla aßÝrÝ dozda alÝnmasÝ ile ilgili
olabileceÛi gibi bu etkilerin indirekt sonularÝna da
baÛlÝ olabilir. ilacÝn psikotoksik etkisi sonucu kißi kaza
yapmaya ve kazaya maruz kalmaya elverißli duruma gelebilir.
Kißi, ilacÝn yaptÝÛÝ psißik aldÝrmazlÝk hali iinde
ya da ila temini drtsnn obsesyon derecesine varmas
Ý ve gnlk yaßamÝnÝn nemli bir uÛraßÝnÝ olußturmasÝ
sonucu, kißisel hijyenini ve beslenmesini ihmal eder. Ülac
Ý kendi kendine injeksiyon suretiyle tek baßÝna veya bir
arkadaß grubu iinde veriyorsa steriliteye dikkat etmeyebilir;
bunun sonucu bakteriyel pnmoni ve sepsis, hepatit
B ve C ve AIDS gibi infeksiyonlar meydana gelebilir.
AIDS olgularÝnÝn, lkeler arasÝnda oran deÛißmekle beraber,
yaklaßÝk %10Ð20Õlik bir blmnn i.v. ila kullanan
baÛÝmlÝlar olduÛu saptanmÝßtÝr. Btn bu durumlar
kißinin sadece saÛlÝÛÝnÝ deÛil, fakat ißini de ihmal etmesine
neden olabilir ve ißinde retkenliÛinin azalmasÝna da
yol aabilir. AyrÝca kißi, kazancÝnÝn az veya ok bir kÝsm
ÝnÝ baÛÝmlÝ olduÛu ilacÝn temini iin sarfeder. Bylece
baÛÝmlÝlÝk tiplerinin oÛunda kißinin ekonomik zararÝ da
szkonusudur.
BazÝ baÛÝmlÝlÝk tiplerinde belirgin bir nem kazanan
sosyal zarar da eßitli ßekillerde olur: i) YukarÝda belirtilen
ßekilde saÛlÝÛÝ bozulan, ißini ihmal eden, retkenliÛi
azalan, masrafÝ artan baÛÝmlÝ, ailesine ve evresindeki di-
Ûer kißilere karßÝ sosyal ve ekonomik ykmllklerini
yerine getirmeyip onlarÝ sÝkÝntÝya sokar. evresindekiler
iin ÇykÈ olur. ii) BaÛÝmlÝlÝk yapan bazÝ ila tiplerinin
neden olduÛu agresif, paranoid ve diÛer psikotik davranÝß
ßekillerinin etkisi altÝnda ya da zlem duyduÛu ilacÝn veya
bunu satÝn almak iin gereken paranÝn temini amacÝyla
kißi hÝrsÝzlÝk, cinayet, fuhuß ve diÛer sularÝ ißler. iii)
Üla etkisi altÝnda kaza yapma olasÝlÝÛÝ artan baÛÝmlÝ, ta-
ßÝt kazasÝ veya iß kazasÝna neden olarak baßkalarÝnÝn hayat
ÝnÝ tehlikeye atabilir. Trafik kazalarÝnÝn nemli bir b-
lmnde srcnn veya yayanÝn alkol almÝß olmasÝ,
szkonusu durumun sÝk gzlenen bir rneÛidir. ABDÕde
taßÝt kazalarÝna baÛlÝ lmlerin yaklaßÝk yarÝsÝndan sarho
ß srclerin sorumlu olduÛu saptanmÝßtÝr. iv) BaÛÝml
ÝlÝk yapan maddelerin kaak ticaretini yapanlarÝn elinde
biriken ve byk miktarlarÝ bulan ÇkaraÈ para doÛrudan
doÛruya veya ÇaklanmakÈ suretiyle lkesel veya uluslararas
Ý dzeyde, yasalÐolmayan ticari, ekonomik veya politik
operasyonlarÝn ya da terrizmin finansmanÝ iin kullan
Ýlabilir.
Madde suistimali ile mcadelenin temel yntem -
leri: Madde suistimali ve baÛÝmlÝlÝÛÝnÝn kißisel ve toplumsal
dzeyde nemli zararlarÝ nedeniyle her lkede
bunlarla mcadele edilir. Ulusal mcadelenin tek baßÝna
yetersiz kalmasÝ nedeniyle uluslararasÝ, bu arada komßu
lkelerarasÝ mcadele esastÝr.
Mcadelenin temel yaklaßÝm ve yntemleri ßunlard
Ýr: 1. Talebin (istemin) azaltÝlmasÝ (kißileri madde suistimaline
iten nedenlerin dzeltilmesi ile kullanÝcÝlarÝn
sayÝsÝnÝn azaltÝlmasÝ). 2. Sunumun azaltÝlmasÝ (adiktif
madde retiminin, lke dÝßÝndan girißinin, pazarlanmasÝ-
nÝn, eczane ve hastanelerden yasal psikoaktif ilalarÝn
kaaÛa kaydÝrÝlmasÝnÝn yani diversiyonunun ve maddelerin
kullanÝcÝya ulaßtÝrÝlmasÝnÝn engellenmesi). 3. Ulusal
ve uluslararasÝ dzeyde, byk lekte kaak madde
retimi yapan ÒlaboratuvarlarÓÝn, kaak ekimin, madde
retimini ve ticaretini yani ÒtrafiÛiÓ yneten ßebekele -
rin, baßka bir deyißle narkotik mafyasÝ nÝn, kertilme -
si. 4. Suistimal edenlerin ve baÛÝmlÝlarÝn tedavi edilme -
si ve rehabilitasyonu ile retken hale getirilmesi.
BAÚIMLILIK DURUMLARININ TÜPLENDÜ-
RÜLMESÜ
BaÛÝmlÝlÝk yapan maddelerin farmakolojik profili,
baÛÝmlÝlÝÛa eßlik eden psißik ve fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn nitelikleri
ve eßitli ynleri, suistimalin ve baÛÝmlÝlÝÛÝn yol
atÝÛÝ kißisel, toplumsal ve halk saÛlÝÛÝ ile ilgili zararlar
Ýn boyutu, psikotrop madde gruplarÝ arasÝnda deÛißiklik
gsterir. Bu farklÝlÝklara dayanarak Dnya SaÛlÝk
rg-
tnn Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ Uzman Kurulu aßaÛÝda yazÝlÝ ba-
ÛÝmlÝlÝk tiplerini tanÝmlamÝßtÝr.
1. Morfin tipi baÛÝmlÝlÝk
2. Alkol tipi baÛÝmlÝlÝk
3. Barbitrat tipi baÛÝmlÝlÝk
4. Barbitrat tipi baÛÝmlÝlÝk
5. Amfetamin tipi baÛÝmlÝlÝk
6. Kokain tipi baÛÝmlÝlÝk
7. Esrar (marihuana) tipi baÛÝmlÝlÝk
8. Halsinojen (LSD) tipi baÛÝmlÝlÝk
9. ÔKhatÕ tipi baÛÝmlÝlÝk
10. Uucu solvent tipi baÛÝmlÝlÝk
Üla baÛÝmlÝlarÝnÝn kullandÝklarÝ bazÝ Òsokak ilalarÝÓ
birden fazla ve farklÝ farmakolojik gruptan ila ierirler;
rneÛin heroin yerine kullanÝlan ve daha ucuza satÝlan
kodein + glutetimid ve pentazosin + tripelenamin kombinasyonlar
Ý veya heroin + kokain kombinasyonu gibi. Ayr
Ýca bazÝ baÛÝmlÝlar duruma gre baßka gruptan bir ilacÝ
da suistimal ederler (amfetamin baÛÝmlÝlarÝnÝn arada, fakat
olduka dzenli bir ßekilde barbitrat kullanmalarÝ
gibi). Bu nedenlerle bazÝ kimselerde sadece bir gruptaki
ilaca deÛil, fakat aynÝ zamanda diÛer gruptaki ilaca da
baÛÝmlÝlÝk bulunabilir (mltipl baÛÝmlÝlÝk).
Üla Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1015
BAÚIMLILIK TÜPLERÜ ve BAÞLICA
NÜTELÜKLERÜ
YukarÝda on blmde toplanan baÛÝmlÝlÝk tipleri aßa-
ÛÝda ana zellikleri ile aÝklanacaktÝr. BunlarÝn ayrÝntÝlÝ
incelenmesi, ancak her bir ila grubunun farmakolojik
zelliklerinin bilinmesi ile mmkn olabilir. BaÛÝmlÝlÝk
tipleri arasÝnda ilacÝn farmakolojik etkilerine baÛlÝ farklar
dÝßÝnda, aßaÛÝdaki noktalarda temel bazÝ farklar vard
Ýr: i) Psißik baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi (bu sadece ilala deÛil,
kißi ile de ilgili bir parametredir), ii) Fiziksel baÛÝmlÝlÝk
olup olmamasÝ, oluyorsa gelißme hÝzÝ ve derecesi, iii)
Bundan nceki zelliÛin bir parasÝ olarak, ila kesildi-
Ûinde, yoksunluk sendromu meydana gelip gelmemesi ve
geliyorsa ßiddeti ve belirtileri, iv) Tolerans olußup oluß-
mamasÝ, olußuyorsa gelißme hÝzÝ ve derecesi, v) Kißisel
ve sosyal zararÝn boyutlarÝ.
1. Morfin (Opioid) Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Morfin, heroin (diasetilmorfin) ve diÛer opioid ila-
larÝn (bak. 64. Konu) yol atÝÛÝ baÛÝmlÝlÝk tipidir.
Morfin tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn karakteristikleri ßunlardÝr:
(i) Genellikle komplsiyon derecesinde ila zlemi
ve dolayÝsÝyla gl psißik baÛÝmlÝlÝk vardÝr. ÜlacÝ bÝrakt
Ýktan sonra yeniden baßlama oranÝ (residivizm) nisbeten
yksektir.
(ii) Fiziksel baÛÝmlÝlÝk erken baßlar, bununla birlikte
tolerans gelißir. Kullanma sresi arttÝka gerek fiziksel
baÛÝmlÝlÝÛÝn derecesi ve gerekse toleransÝn derecesi paralel
olarak artar. 7 Ð 10 gn devamlÝ opioid uygulanmasÝ,
ila kesildiÛinde, hafif fakat farkedilebilir abstinens belirtilerine
neden olur. Daha sonra insanda tek bir terap-
tik dozda verilen morfinden 6Ð8 saat sonra verilen morfin
antagonisti naloksonÕun hafif de olsa yoksunluk belirtilerini
tetiklemesine dayanarak morfinin ilk dozundan
itibaren fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn baßladÝÛÝ ileri srlmßtr.
Madde temini sorunu olmaksÝzÝn uzun sre, dzenli kullanan
baÛÝmlÝlarda gnlk doz, mutad gnlk dozun yakla
ßÝk 125 katÝna kadar (rneÛin gnde 4Ð5 g morfin gibi)
Ýkabilir. Opioidlerin fori yapÝcÝ (keyif verici) etkisine,
sedatif etkisine ve SSS zerindeki diÛer etkilerinin oÛuna
karßÝ tolerans gelißtiÛi halde, az sayÝda bazÝ etkilerine
(miyozis ve konstipasyon gibi) tolerans gelißmez (kÝsmi
tolerans).
(iii) Morfin ve heroin gibi gl opioidleri kullananlarda
daha belirgin olmak zere, ilacÝn kesilmesi son
dozdan 8Ð10 saat sonra baßlayan akut yoksunluk sendromuna
neden olur. Bunun baßlÝca belirtileri, 64. Konuda
aÝklanmÝßtÝr. Akut dnemden sonra, hipotansiyon, bradikardi,
hipotermi, midriyazis ve solunum merkezinin
karbon diokside karßÝ duyarlÝÛÝnÝn azalmasÝ gibi nisbeten
hafif belirtilerin eßlik ettiÛi kronik yoksunluk dnemi gelir
ve bu dnem 26Ð30 hafta kadar srer.
BaÛÝmlÝ olduÛu ilacÝ veya onun yerini tutabilen bir
diÛerini temin edebildiÛi srece, kißinin gnlk yaßantÝ-
sÝnÝ, alÝßmasÝnÝ ve evre ile olan ilißkilerini normal d-
zeyde srdrebilmesi mmkndr. Ancak ilacÝn dzenli
temini oÛu zaman mmkn olmadÝÛÝndan, baÛÝmlÝlar
nemli kißisel ve sosyal sorunlar yaratÝrlar. AyrÝca heroin
gibi sÝklÝkla intravenz uygulanan opioid ilalarÝ kullananlarda
aßÝrÝ dozun verilmesi ve aseptik olmayan injeksiyon
yapÝlmasÝ, akut zehirlenme ve sistemik infeksiyon
sonucu lme neden olabilir.
eßitli opioid ilalarÝn baÛÝmlÝlÝk kapma potansiyelleri
farklÝ derecelerdedir. Gl fori yapÝcÝ etkisi olan
heroin en yksek baÛÝmlÝlÝk yapma potansiyeli gsteren
maddedir ve ila olarak kullanÝlmasÝ pek ok lkede yasaklanm
ÝßtÝr. Buna karßÝlÝk, bazÝ opioidler, rneÛin ks-
rk ilacÝ olarak kullanÝlan kodein (metilmorfin) ile benzomorfan
trevi sentetik opioidler baÛÝmlÝlÝk potansiyeli
nisbeten dßk olan ilalardÝr. BaÛÝmlÝlar heroini suda
zp i.v. injeksiyon ile veya sigara iine katÝp ya da t-
tn heroin solsyonu ile ÝslatÝp kuruttuktan sonra inhalasyon
suretiyle ya da toz heroini buruna enfiye ßeklinde
ekerek kullanÝrlar. Morfin ve heroin, karaciÛerde
ilkÐgeiß eliminasyonlarÝ fazla olduÛu iin baÛÝmlÝlar taraf
Ýndan aÛÝzdan genellikle kullanÝlmaz; ancak baÛÝmlÝ-
lar afyonu aÛÝzdan kullanabilirler. ÜlacÝn i.v. verilmesi
beyindeki konsantrasyonu, hÝzlÝ olarak yksek bir dzeye
ÝkardÝÛÝndan, diÛer yollardan veriliße gre aßÝrÝ bir
fori (ÒrushÓ, zevkten atlama) yapar.
Opioid tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn tedavisine ve diÛer tÝbbi
ynlerine 64. Konuda ayrÝntÝlÝ olarak deÛinilmißtir.
2. Alkol Tipi BaÛÝmlÝlÝk (Alkolizm):
Birok bakÝmdan barbitrat tipi baÛÝmlÝlÝÛa benzer;
bu nedenle, bazÝ kaynaklarda alkolÐbarbitrat tipi ba -
ÛÝmlÝlÝk diye tek bir tip ayÝrt edilir. Alkol, barbitratlar
ve diÛer hipnosedatif ilalar arasÝnda aprazÐbaÛÝmlÝlÝk
ve apraz tolerans ilißkisi vardÝr (bak. s. 1011Ð12).
Alkol batÝ kltrnde eßitli vesilelerle sÝk kullanÝlan
bir maddedir. Toplumca kabul edilen alkol kullanÝlÝlßÝ ile
baÛÝmlÝlÝk arasÝndaki sÝnÝr olduka izafidir. AßaÛÝdaki
kriterler geerli ise alkol baÛÝmlÝlÝÛÝnÝn (alkolizmin)
baßladÝÛÝ kabul edilir: (i) Kißinin ÒnormalÓ kabul edilen
miktarlarÝn stnde alkoll iki almaya baßlamasÝ, (ii)
Toplumun kabul ettiÛi durum ve zamanlar dÝßÝnda alkol
kullanmaya baßlamasÝ, (iii) Yeterli alkol stokunu bulundurma
obsesyonunun baßlamasÝ.
Bu baßlangÝ dneminden sonra baÛÝmlÝ diÛer bazÝ
dnemlerden geerek sonunda, ime zlemini kontrol
edemez hale gelir, kÝsÝr dngye girer ve obsesif ßekilde
imeye baßlar (bak. 61. Konu).
1016 65. Konu
Gelißmiß batÝ lkelerinde alkolizm ve alkol suistimali
en fazla parasal zarara neden olan saÛlÝk sorunudur.
A.B.D.Õde 1988 yÝlÝ itibariyle 10 milyon kadar erißkinin
(erißkin nfusun % 7Õsinin) ve 3.3 milyon gencin alkolle
ilgili bir sorunu olduÛu kestirilmißtir; alkolizmin direkt
ve indirekt sonularÝndan etkilenen kißilerin (olgu yakÝnlar
Ý dahil) sayÝsÝ yaklaßÝk 40.000.000 olarak bildirilmiß-
tir. Bu lkede olgularÝn direkt tedavi giderleri yÝlda yakla
ßÝk 13.5 milyar dolar olarak ve alkolle ilgili sorunlarÝn
topluma toplam zararÝ, retkenlik kaybÝnÝ da ekleyerek
yaklaßÝk 117 milyar dolar olarak kestirilmißtir (Cleary ve
diÛ., 1988).
Alkol tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn baßlÝca zellikleri ßunlardÝr:
(i) Psißik baÛÝmlÝlÝk deÛißik derecededir. Orta derecede
bir zlemden nne geilemeyen bir zleme kadar
deÛißebilir.
(ii) Fiziksel baÛÝmlÝlÝk ge olarak ve alÝnan miktar
bir hayli fazlalaßtÝktan sonra ortaya Ýkar. Bu nedenle alkol
kesilmesine baÛlÝ tam bir yoksunluk sendromu tablosu,
genellikle en az 10 yÝl boyunca gnde 100 g veya daha
fazla alkol alan alkoliklerde ortaya Ýkar. Araya giren
ve alkoliÛin alkol almasÝnÝ birden engelleyen bir hastalÝk
hali yoksunluÛa neden olabilir. Alkol yoksunluk send -
romu nun zellikleri ve belirtileri 61. Konuda aÝklanm
ÝßtÝr. Uzun sredir alÝnan alkolun birden kesilmesi yan
Ýnda kan alkol dzeyinin hÝzlÝ dßß de etyolojide rol
oynar; bu nedenle yoksunluk sendromu bazen kÝsa sre
aßÝrÝ miktarda alkol alÝnmasÝndan sonra kandaki alkol d-
zeyi azalÝrken ortaya Ýkabilir.
Barbitrat tipi baÛÝmlÝlÝktan ve diÛer baÛÝmlÝlÝk tiplerinin
oÛundan farklÝ olarak psikotoksik belirtiler ile
birlikte eßitli organlarda anatomopatolojik bozukluk -
lar da ortaya Ýkar (bak. 61. Konu).
Alkoll iki ienlerde ya da alkoliklerde alkoln,
SSSÕini deprese eden diÛer ilalarla sinerjistik etkileßme
gstermesi sonucu akut intoksikasyon sÝk grlr.
A.B.DÕde ilaca baÛlÝ krizlerin veya akut klinik durumlar
Ýn en sÝk grlenlerinin alkolÐila etkileßmesine baÛlÝ
olduÛu saptanmÝßtÝr. Santral sinir sistemini deprese eden
diÛer ilalarla (hipnosedatif ilalar ve opioidler gibi) birlikte
alÝndÝÛÝnda, alkol pek fazla alÝnmasa bile, ldrc
akut intoksikasyon olußabilir.
3. Barbitrat Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Barbitratlar ve diÛer hipnosedatif ilalarÝn (rneÛin
benzodiazepinler, meprobamat ve kloral) kullanÝlmasÝ
sonucu meydana gelir (bak. 59. ve 60. Konu). Barbitratlardan
baÛÝmlÝlÝk yapma potansiyeli yksek olanlar kÝsa
ve orta etki sreli olanlardÝr (pentobarbital ve sekobarbital
gibi); uzun etki sreli olanlarÝn (fenobarbital gibi) ba-
ÛÝmlÝlÝk yapma potansiyeli dßktr. Benzodiazepinlerin
de kÝsa etkili olanlarÝ, uzun etkili olanlarÝna gre genellikle
daha yksek baÛÝmlÝlÝk yapma potansiyeline sahiptirler.
Btn bu ilalarÝn fori yapÝcÝ ve sedatif etkilerine
karßÝ tolerans olußtuÛu halde, diÛer santral etkilerine kar-
ßÝ olußmaz; bu nedenle, alkol baÛÝmlÝlÝÛÝnda olduÛu gibi,
kißide bilin bulanÝklÝÛÝ, motor inkoordinasyon (bu arada
ataksi ve dßmeler), usa vurma bozukluÛu ve diÛer mental
bozukluklar daima mevcuttur. bu durum, kißinin grevini
yapmasÝnÝ, evreye uyumunu ve ykmllklerini
yerine getirmesini engeller. Solunum merkezini deprese
edici etkiye karßÝ da tolerans gelißmez; bu ilalar aßÝrÝ
dozda kullanÝldÝklarÝnda veya fazla miktarda alkolle birlikte
alÝndÝklarÝnda solunumu durdurarak ldrrler.
Barbitrat tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn baßlÝca zellikleri ßunlard
Ýr: (i) Psißik baÛÝmlÝlÝk ilacÝn trne gre deÛißen derecelerde
olur, ekseriya belirgin derecededir. (ii) Gl
fiziksel baÛÝmlÝlÝk gelißir. ÜlacÝn kesilmesi anksiyete, titreme,
kasÝlmalar, uykusuzluk, bulantÝ ve kusma, ateß, deliryum,
halsinasyonlar, ajitasyon, kardiyovaskler kollaps
ve bazen grand mal epilepsi nbeti ile seyreden belirgin
yoksunluk belirtileri ne neden olur. AÛÝr seyreden
durumlarda tÝbbi girißim yapÝlmazsa yoksunluk sendromu
lmle sonulanabilir. Epileptiform konvlsiyonlar
ilacÝn kesilmesinden 16Ð48 saat sonra ortaya Ýkarlar.
(iii) Tolerans gelißir ve alkole olan toleranstan daha fazla,
fakat morfine olan toleranstan daha az derecededir.
BaÛÝmlÝ, barbitratÝn mutad dozunun en fazla 10Ð15 kat
Ýna dayanabilir. Tolerans tam deÛildir. DiÛer hipnosedatif
ilalara alkole, ve genel anezteziklere karßÝ ap -
razÐtolerans vardÝr. Tolerans esas olarak farmakodinamik
niteliktedir. BazÝ ilalarla (rneÛin orta ve kÝsa etkili
barbitratlar gibi) daha belirgin olmak zere, biyokimyasal
tolerans da gelißir.
Fenobarbital gibi uzun etki sreli ilalarÝn kesilmesinden
sonra yoksunluk belirtileri ge ortaya Ýkar-
, 2Ð3 gn herhangi bir belirti grlmez ve belirtiler hafif
seyreder, konvlsiyonlar genellikle 8.Ð9. gnden nce
olmaz. Konvlsiyonlar, alkol yoksunluÛunda olduÛundan,
daha sÝk ortaya Ýkar.
Benzodiazepinler, barbitratlara ve diÛer hipnosedatif
ilalara gre, gnmzde daha sÝk kullanÝlan ilalard
Ýr. BunlarÝn eßitli yelerinin (diazepam, klordiazepoksid,
klonazepam, nitrazepam, flunitrazepam, flurazepam,
lorazepam, oksazepam, bromazepam vd.), baÛÝmlÝlÝk
olußturduÛu saptanmÝßtÝr. Bunlardan baÛÝmlÝlÝk olußturma
ynnden en fazla incelenen, aynÝ zamanda en fazla
kullanÝlan benzodiazepin olan diazepamdÝr. Deney hayvanlar
Ýnda ve insanlarda yapÝlan incelemeler, diazepam
Ýn pozitif pekißtiri yapma gcnn pentobarbital, sekobarbital,
amobarbital, alkol ve kokaininkinden daha d-
ßk olduÛunu gstermißtir. BazÝ incelemelerde diazepam
Ýn anksiyeteli deneklere plasebodan daha fazla zevk
Üla Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1017
vermediÛi ve ona tercih edilmediÛi bulunmußtur.
te
yandan, flunitrazepam keyif artÝrÝcÝ etkinliÛi yksek olan
ve suistimal edilme potansiyeli fazla olan bir benzodiazepindir.
Uzun sre gnde 60Ð120 mg gibi yksek dozlarda
diazepam kullananlarda belirgin bir fiziksel baÛÝmlÝ-
lÝk meydana geldiÛi grlmßtr. DiazepamÝn yoksunluk
belirtileri yukarÝda genel olarak belirtilenlerin aynÝdÝr
(bak. 59. Konu).
Barbitrat tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn tedavisi iin, hastanÝn ald
ÝÛÝ ila kesilir ve ona eßdeÛer dozda uzun sreli bir ila
(fenobarbital veya diazepam) verilmeye baßlanÝr; hasta
stabilize edildikten sonra bu ilacÝn dozu giderek azaltÝlÝr
ve sonunda kesilir.
4. Ttn Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Sigara ime ve diÛer ßekillerde yapÝlan ttn dumanÝ
inhalasyonu zamanla psißik Ûeleri yanÝnda fiziksel Ûeleri
de olan bir baÛÝmlÝlÝk olußturur. DnyanÝn diÛer blgelerinde
ttn kullanÝmÝ Amerika kÝtasÝnÝn bulunmasÝndan
sonra baßlamÝßtÝr. Ttne baÛÝmlÝlÝk 16. yzyÝla kadar
Amerika kÝtasÝnda yerlilere zg bir baÛÝmlÝlÝk ßekli
olarak kalmÝßtÝr.
Ttn ienlerde, duman iinde baÛÝmlÝlÝk olußturan
etken nikotin Õdir. Nikotinin farmakolojisine ve sigara
tiryakiliÛinin toksikolojik ynne 75. Konuda deÛinilmi
ßtir. Morfin, kokain ve amfetamin gibi gl baÛÝmlÝ-
lÝkÐyapÝcÝ ilalara gre nikotin, zayÝf bir pekißtiricidir.
Ttn dumanÝ iinde alÝnan nikotin insanlarda esas
olarak psikostimlan etki yapar. Nikotinin yaptÝÛÝ pekißtirinin
indirekt olarak mezokortikal ve mezolimbik dopaminerjik
sistemin uyarÝlmasÝ ile ilißkili olduÛu deney hayvanlar
Ýnda mikrodiyaliz incelemeleri ile gsterilmißtir. Endojen
opioid peptid salÝverilmesinin artmasÝnÝn da nikotine
baÛlÝ pekißtiriye katkÝda bulunduÛu ileri srlmßtr.
Ttn ienlerde nikotinin bazÝ etkilerine (bulantÝ,
kusma ve baßdnmesi gibi) tolerans gelißir. BaÛÝmlÝlÝk
olußumu nisbeten ge olur ve gnlk sigara tketiminin
ile paralellik gsterir. Her sigara ien ttn baÛÝmlÝsÝ de-
Ûildir. SÝk bir ßekilde, elverißli olmayan durumlar da bile
imek, saÛlÝÛÝnÝ bozduÛunu grdÛ ve bildiÛi halde i-
mekte devam etmek ve sabahleyin yataktan kalktÝÛÝnda
ilk iß olarak sigaraya sarÝlmak gibi belirtiler baÛÝmlÝlÝÛÝ
yansÝtÝr.
Ttn baÛÝmlÝlÝÛÝnÝn baßlÝca zellikleri ßunlardÝr: (i)
Üla zlemi olduka gldr, kullanmaktan vaz geenlerde
yeniden baßlama oranÝ olduka yksektir. (ii) KÝsmi
bir tolerans ve hafif fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußur. Tolerans
esas olarak farmakodinamik tiptedir; biyokimyasal
tolerans da olußabilir. (iii) BaÛÝmlÝdan sigaranÝn kesilmesi
ile ortaya Ýkan yoksunluk durumu nda ila alÝÛÝ, sinirlilik,
baßaÛrÝsÝ, ißtah artmasÝ, bradikardi, EEGÕde yava
ßlama, amnezi, konfzyon, uyku bozukluÛu, dßnce
konsantrasyonunun azalmasÝ, psikomotor performansÝn
bozulmasÝ ve gastrointestinal bozukluklar (bulantÝ, konstipasyon
veya ishal) gibi belirtiler ortaya Ýkar. Yoksunluk
belirtileri son sigaradan sonra 24 saat iinde baßlar ve
gnlerce devam eder. SigarayÝ bÝrakan baÛÝmlÝlarda yeniden
baßlama (relaps) oranÝ olduka yksektir.
Ttn dumanÝ baÛÝmlÝlÝÛÝnÝn diÛer bazÝ baÛÝmlÝlÝk
trlerinden farklarÝ ßunlardÝr: (i) Ttn psikotoksik etki
olußturmaz. Akut olarak fazla sigara imeye baÛlÝ akut
fatal intoksikasyon bildirilmemißtir. Ancak yanlÝß anlamaya
yer vermemek iin ßurasÝ vurgulanmalÝdÝr ki saf nikotin
ok toksik bir maddedir. (ii) Tiryakilerin evreye
zararÝ (sosyal zarar) nisbeten dßk derecededir, (iii) Tiryakinin
ttn dumanÝ iindeki nikotine ve diÛer toksik
Ûelere uzun sre maruz kalmasÝ, nemli kißisel zarara
neden olur. Kronik toksik belirtilerin en nemlileri kronik
obstrktif akciÛer hastalÝÛÝ, akciÛer ve diÛer bazÝ yerlerde
kanser riskinin artmasÝ ve koroner hastalÝÛÝna ve di-
Ûer damar bozukluklarÝna yol aan ateroksklerozun hÝzlanmas
ÝdÝr. TiryakiliÛin gebelerde teratojenik etki potansiyeli
de vardÝr.
Sigara tiryakilerinde duman iinde alÝnan katranlÝ bile
ßiklere (polisiklik aromatik hidrokarbonlara) baÛlÝ olarak
mikrozomal enzim indksiyonu olußur ve bazÝ ilalar
Ýn yÝkÝmÝ (nikotin dahil) hÝzlanÝr.
SigaranÝn tiryakilere olan zararlarÝnÝ azaltmak amac
Ýyla dßk katran ve dßk nikotin ieren sigaralar bazÝ
lkelerde piyasaya ÝkarÝlmÝßtÝr. BunlarÝn bir yararÝnÝn
olmasÝ ßpheli grlmektedir. Ttn baÛÝmlÝsÝ kandaki
(ve beyindeki) nikotin konsantrasyonunu belirli bir dzeyin
stnde tutmak ve bunun iin her gn belirli bir miktarda
ve sÝklÝkla nikotin inhale etmek zorundadÝr. Bu
amacÝ saÛlamak iin baÛÝmlÝ dßk nikotinli sigaradan,
fazla imek zorunda kalÝr. Ttn baÛÝmlÝlÝÛÝnÝn tedavisine
75. Konuda deÛinilmißtir.
5. Amfetamin Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Amfetaminler (DÐamfetamin, metilamfetamin, metilfenidat,
fenmetrazin, fendimetrazin, amfepramon, fenetilin
vb.) santral sinir sisteminde dopaminerjik resept
rleri indirekt biimde etkileyerek (bak. 67. Konu) fori
yapan, uykusuzluÛa, yorgunluk ve alÝÛa karßÝ dayan
ÝklÝlÝÛÝ artÝran ve ißtahÝ azaltan psikostimlan ilalardÝr;
BaÛÝmlÝlar ilacÝ aÛÝzdan ve bazen i.v. injeksiyon suretiyle
kullanÝlÝrlar. Amfetaminler ve kokain, psikostimlan
etkilerini, beyinde dopaminerjik mezolimbik ve mezokortikal
yolaklarÝn hedef nronlar zerindeki etkinliÛini
artÝrarak yapmalarÝ, behevyoral etkilerinin kalitatif ynden
hemen hemen aynÝ olmasÝ ve yaptÝklarÝ baÛÝmlÝlÝÛÝn
ortak zellikler gstermesi bakÝmlarÝndan birbirine benzerler.
NasÝl bazÝ kaynaklarda alkol ve babitrat tipi ba1018
65. Konu
ÛÝmlÝlÝk tek bir tip olarak kabul ediliyorsa, kokain ve amfetamin
tipi baÛÝmlÝlÝk da psikostimlan madde baÛÝm -
lÝlÝÛÝ adÝ altÝnda aynÝ ßekilde birleßtirilmißtir. Üleride de-
Ûinilen khat baÛÝmlÝlÝÛÝ da bu baßlÝk altÝna sokulabilir.
Kokain ile amfetaminler arasÝndaki nemli bir fark, v-
cutta yÝkÝm hÝzlarÝ ve stimlan etkilerinin devam sresi
bakÝmÝndandÝr; yapÝca birbirine benzemezler. Amfetamin
Õin yarÝlanma mr ve yaptÝÛÝ forinin devam sresi
4Ð8 kez daha uzundur. Dopaminerjik sinaplarda dopaminerjik
aßÝrÝmÝ glendirmelerinin mekanizmasÝ da farklÝ-
dÝr. Þyle ki kokain esas olarak, presinaptik dopaminerjik
uta dopamin reÐuptakeÕini yapan membran transporter
Õini selektif olarak inhibe eder. Amfetaminler ise esas
olarak, sinir ucundan dopamin salÝverilmesini artÝrÝr ve
ayrÝca, salÝverilen dopamin ile transporterÕe karßÝ yarÝß-
maya girerek onun reÐuptakeÕini farklÝ bir ßekilde ve daha
az inhibe ederler.
Amfetaminlerin aÛÝzdan veya injeksiyonla mutad
dozda alÝnmasÝ, baßlangÝtaki haftalar veya aylar zarfÝnda
eßitli etkenlerin verdiÛi zevki artÝrÝr ve huzur duygusu
verir. Anksiyeteyi ve sosyal inhibisyonlarÝ azaltÝr,
enerjiyi, dikkati, kendine gveni, seksaliteyi ve kißiler
ÐarasÝ etkileßimin yarattÝÛÝ beyecanlarÝ artÝrÝr. Seksel
orgazmÝ geciktirir ve ßiddetlendirebilir; ancak kronik amfetamin
kullanÝlmasÝ zamanla libidoyu ve seksel parformans
Ý tam olarak inhibe eder. YorgunluÛu giderir. Uykusuzluk
yapar ve ißtahÝ azaltÝr. Kißiye byklk duygusu
verir; onu agresif yapabilir. Amfetaminler baßlangÝta
genellikle aÛÝzdan suistimal edilirler. Daha sonra bazÝ
kimseler i.v. vermeye baßlayabilirler. Üntravenz verilmesi
ßiddetli fori yapar; bu ßekilde verilen amfetaminlerin
pekißtirici etkisi ve toksisitesi oral verilmeye gre
daha fazladÝr. Srekli ve sÝk kullanÝlÝrsa aylar sren baß-
langÝ dnemini psikoz belirtilerinin aÛÝr bastÝÛÝ ikinci
dnem izler.
Bu tip baÛÝmlÝlÝÛÝn baßlÝca zellikleri ßunlardÝr: (i)
Psißik baÛÝmlÝlÝk deÛißik derecededir, bazen ok ßiddetli
olabilir. Üntravenz kullanÝlmasÝ psißik baÛÝmlÝlÝÛÝ g-
lendirir. (ii) Fiziksel baÛÝmlÝlÝk gelißir. Ancak nisbeten
hafif derecededir. Kokain baÛÝmlÝlÝÛÝnda deÛinildiÛi gibi
amfetaminlerin uzun sre kullanÝlmasÝ santral sinir sisteminde
nroadaptif deÛißmelere yol aabilir. BaÛÝmlÝdan
ilacÝn kesilmesi, nisbeten hafif fiziksel belirtilerle seyreden
ve uzun sren bir yoksunluk sendromu na neden
olur. Bu sendromda kokain kesilmesinde olduÛu gibi
dnem ayÝrt edilebilir (bak. s. 1019). YoksunluÛun baß-
lÝca belirtileri aÛÝr depresyon, bitkinlik, anksiyete, hipersomni,
hiperfaji, anerjia ve anhedoniaÕdÝr. (iii) Amfetaminlerin
santral etkilerinin oÛuna (fori yapÝcÝ etkisi, iß-
tah kesici etkisi, hipertermik ve letal etkileri gibi) karßÝ
yavaß, fakat ileri derecede tolerans gelißir. AynÝ ßekilde
periferik kardiyovaskler (sempatomimetik) etkilerine
karßÝ da tolerans gelißir.
te yandan amfetaminlerin
psikotoksik etkileri ne (paranoid davranÝß, hipereksitasyon,
uyku bozukluÛu, vizel ve taktil halusinasyonlar,
stereotipik hareketler gibi) karßÝ tolerans gelißmez. Metilamfetamin
Õin optimal gnlk dozu 20 mgÕdÝr; yÝllardÝr
amfetaminleri kullanan bir baÛÝmlÝ bu ilacÝ gnde 4 g dozunda
yani 200 misli dozda kullanÝyor olabilir. Amfetaminlerin
psikostimlan etkilerinden bazÝlarÝna karßÝ duyarl
Ýk artmasÝ (sensitizasyon veya ters tolerans) gelißtiÛi
deney hayvanlarÝnda gsterilmißtir (bak. s. 1019). (iv)
Psikotoksik etkilere karßÝ tolerans gelißmemesi nedeniyle,
amfetaminleri yksek dozda kullananlar, paranoid
ßizofreniye benzeyen bir klinik tablo gsterirler. Gnlk
ißlerini yrtmeleri, evre ile normal ilißki kurmalarÝ zordur;
agresif ve antisosyal davranÝß belirgin durumdadÝr.
Stereotipik davranÝß olußabilir. BazÝ baÛÝmlÝlar amfetaminleri,
kendine i.v. injeksiyonla, yineleyerek, yorgunluktan
ve alÝktan bitkin dßene kadar verirler.
Maymunlar dahil deney hayvanlarÝna uzun sre amfetamin
veya benzeri ila verilmesi, beyinde dopaminerjik
nron yÝkÝmÝna neden olur. Bunun dopaminerjik sinapslarda
aßÝrÝ miktarda biriken dopaminÕin otooksidasyon
sonucu gl bir nrotoksin olan 6Ðhidroksidopamin
Õe dnßmesine baÛlÝ olduÛu ileri srlmßtr. Kokain
bu bakÝmdan amfetaminler kadar incelenmemißtir; fakat
onun da yÝkÝm yaptÝÛÝ son zamanlarda gsterilmißtir.
Ülgin olarak dopaminerjik nronlarÝn yÝkÝlmasÝ sonucu
beyin dopaminiÕnin %50Õye varan oranda kaybolmasÝ
hayvanÝn davranÝßÝnda belirgin bozukluk yapmamÝßtÝr.
6. Kokain Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Kokain tÝpta yzeyel lokal anestezik olarak kullanÝ-
lan bir ilatÝr (bak. 56. Konu). Sistemik uygulandÝÛÝ zaman,
periferde sempatik sinir sistemini etkiler ve bu periferik
etkisi adrenerjik sinir ularÝndan salÝverilen noradrenalin
Õin reÐuptakeÕinin inhibisyonuna baÛlÝdÝr; gl
sempatomimetik etki yapar. SSSÕne hÝzlÝ bir ßekilde girer;
psikostimlan etkileri ve pekißtiri ve baÛÝmlÝlÝk yapmas
Ý, SSSÕdeki mezolimbik ve mezokortikal dopaminerjik
ularÝnda dopamin reÐuptakeÕini bloke etmesi sonucu
sinapslarda dopamin dzeyini ykseltmesine ve bylece
limbik sistemde nronlar zerindeki dopaminerjik etkinli
Ûi artÝrmasÝna baÛlÝdÝr. Bu santral etkisi ile gl fori
yapar; fiziksel gc artÝrÝr ve yorgunluÛu azaltÝr. Limbik
sistemin bir Ûesi olan n. accumbensÕin tahribi kokainÕin
pozitif pekißtirici etkisini ortadan kaldÝrÝr. SSSÕde kokain
Õin yaptÝÛÝna benzeyen etkiler amfetaminler tarafÝndan
da, fakat daha zayÝf ve tek dozdan sonra daha uzun bir ßekilde
olußturulur. Kokain, vcutta plazma esterazlarÝ ile
abuk paralanÝr ve benzoylekgonin ile ekgoninÐmetil
estere dnßr. Eliminasyon yarÝlanma mr yaklaßÝk
20Ð90 dakikadÝr. YaptÝÛÝ forinin devam sresi ortalama
Üla Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1019
50 dakika kadardÝr. Ana metaboliti olan benzoylekgonin
ok daha yavaß bir ßekilde elimine edilir ve yarÝlanma
mr 6Ð8 saat kadardÝr; tek dozdan sonra idrarda en az
60 saat, saptanabilir ve buna bakarak kißinin kokain kullan
Ýp kullanmadÝÛÝ anlaßÝlabilir.
Kokain bir alkaloiddir ve Gney AmerikaÕnÝn And
daÛlarÝ blgesinde yetißen Erythroxylon coca bitkisinin
yapraklarÝndan elde edilir. Bu bitkinin kurutulmuß yapraklar
Ý anÝlan blgede yaßayan halk tarafÝndan snmß
kirele karÝßtÝrÝlÝp iÛnenmek suretiyle kullanÝlÝr. Byle
bir uygulama yaprak iindeki kokainÕin biyoyararlanÝmÝ
dßk olduÛu iin nisbeten zayÝf bir psikostimlan etki
ve hafif fori olußturur, yorgunluÛa, efora, soÛuÛa, alÝ-
Ûa ve uykusuzluÛa dayanÝklÝlÝÛÝ artÝrÝr.
Kokain tipi baÛÝmlÝlÝk ile amfetaminÐtipi baÛÝmlÝlÝk,
daha nce belirtildiÛi gibi, birbirine birok ynden benzer.
Ancak kokaine baÛÝmlÝ olan kimselerde amfetamine
aprazÐbaÛÝmlÝlÝk veya aprazÐtolerans gelißmez; fakat
sÝanlarda aprazÐtolerans, ißtah kesici etki bakÝmÝndan
gsterilmißtir.
KokainÕin yaptÝÛÝ forinin ßiddeti ve pekißtirici etkinli
Ûi veya baÛÝmlÝlÝk yapma potansiyeli, veriliß yoluna
gre deÛißkenlik gsterir. Tuz ßeklindeki kokain enfiye
ßeklinde intranazal alÝndÝÛÝnda veya koka yapraÛÝ iÛ-
nendiÛinde hafif bir fori yaptÝÛÝndan baÛÝmlÝlÝk yapma
potansiyeli dßktr. Oysaki tuz ßeklindeki kokain solsyonu
i.v. injekte edildiÛinde kÝsa bir sre iin ßiddetli bir
fori yapar; buna ila baÛÝmlÝlÝÛÝ terminolojisinde zevkten
atlama (ÒrushÓ veya ÒflashÓ) adÝ verilir; bu durumda
olgularÝn yarÝdan az bir kÝsmÝnda keyiflenmenin seksel
orgazm derecesinde olduÛu bildirilmißtir. Sigara iinde
veya toz maddeyi alttan ÝsÝtarak buhar ßeklinde, inhalasyonla
baz kokain alÝndÝÛÝnda da i.v. verilmiß gibi kÝsa
zamanda (inhalasyondan 8Ð12 saniye sonra) baßlayan
ßiddetli bir fori meydana gelir. Koka bitkisinin yapraklar
Ýndan zel olarak hazÝrlanan baz ßeklindeki kokaine,
baÛÝmlÝlarÝn argosunda ÒcrackÓ* veya rockÓ denilir.
Kokain hidroklorrden dnßtrmek suretiyle ufak l-
de elde edilen baz kokaine ise ÒfreebaseÓ denilir. Baz kokain
nisbeten dßk temperatrde (98 ¡C) erir ve buharla
ßÝr. Üntravenz ya da inhalasyonla verilen kokainin akut
toksik etkisi de fazladÝr. Üntranazal verilen kokain, tÝpkÝ
oral amfetaminler gibi ge baßlayan, 40 dakikada doruÛa
Ýkan bir keyif artmasÝ (ÒhighÓ) yapar. Baz kokain inhalasyonu
yapanlarda tam bir baÛÝmlÝlÝk haline ok abuk
(hafta ile llen bir sre iinde) geilebilir. Kokain karaci
Ûerden ilk geißte nemli lde yÝkÝldÝÛÝ iin aÛÝzdan
yutularak alÝndÝÛÝnda etkisizdir. Koka macunu denilen,
koka yapraÛÝndan kÝsmen saflaßtÝrÝlmÝß ßekilde haz
Ýrlanan ve %60Ð80 oranÝnda kokain slfat ieren kokain
preparatÝ da inhalasyonla alÝnÝr; ancak saf baz kokain
kadar etkin deÛildir.
Kokain kullananlarÝn oÛu bu maddeyi nonÐadiktif
bir ßekilde ve intermitent olarak kullanÝrlar; bunda, kißinin
baßlangÝta kendini kÝsÝtlayabilmesi, ila temininin
zorluÛu ve pahalÝ olußu rol oynar. KullananlarÝn az bir
kÝsmÝnda baÛÝmlÝlÝÛa geiß olur ve komplsif biimde
kullanma baßlar. Üntravenz injekte edilen kokainÕin yapt
ÝÛÝ ßiddetli fori, bu maddenin beyinden perifere abuk
redistribsyonu ve kanda hidrolizle abuk yÝkÝlmasÝ nedeniyle
kÝsa srer ve ila zlemi hemen baßlar. Bu nedenle
kißi, injektr iÛnesini damardan Ýkarmadan 5Ð15 dakikada
bir injeksiyon yapar. EÛer yeterli madde varsa
peßpeße ila alÝp keyfi srdrme davranÝßÝnÝn (ÒbingeÓ)
ortalama 12 saat kadar devam ettiÛi bildirilmißtir. Bu
davranÝß kißide aÛÝr baÛÝmlÝlÝk olußtuÛunu gsterir.
Kokain tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn baßlÝca zellikleri ßunlard
Ýr:
(i) Kuvvetli psißik baÛÝmlÝlÝk baßlÝca yapar. Heroin
gibi, en kuvvetli psißik baÛÝmlÝlÝk yapan ilalardan biridir.
O kadar gl pozitif pekißtirici etkisi vardÝr ki maymunlar
zerindeki intravenz selfÐadministrasyon deneylerinde
erkek maymunun, kafesi iinde bulunan iftle
ßmeye hazÝr (reseptif) dißi maymuna yz vermeksizin
kokain injeksiyon pedaline basmakta devam ettiÛi grlm
ßtr. Maymunlara istediÛi kadar injeksiyon yapma
olanaÛÝ verildiÛinde bitkinlikten veya konvlsiyonlardan
lnceye kadar pedale basmayÝ srdrrler.
dllendirilen
basÝßlarÝn sabit oranda azaltÝldÝÛÝ (Òfixed ratioÓ) deneylerde,**
maymun bir kokain injeksiyonu yapabilmek
iin pedale yzlerce kez boßuna basmaktan yksnmez.
AÛÝr baÛÝmlÝ insanlarda kokain bulmak, kokaini kullanmak
ve kokain iin para bulmak gnlk uÛraßlar iinde o
kadar aÛÝr basar ki baÛÝmlÝ normal durumda aÛÝr basan
olaÛan ilgi ve ilißkilerini (beslenme, uyku, seksel ilißki,
gvenlik, yaßamÝnÝ tehlikeye atmama, ahlak, aile bireyleri
ve diÛer yakÝnlarÝna karßÝ sorumluluk vb.) unutur. ii)
Uzun sre kokain kullanÝlmasÝ ya da yksek dozda
ve/veya etkin yollardan nisbeten kÝsa sre kokain kullan
ÝlmasÝ, beyinde belirli psikolojik proesleri, zellikle
duygudurumu ve zevk almayÝ dzenleyen merkezlerde
nroadaptasyona neden olur
rneÛin beyinde dllen -
dirme sistemini kntleßtirir; deney hayvanlarÝnda intrakranyal
selfÐstimlasyonun yaptÝÛÝ dllendirmeyi
azaltÝr. Bu durumun, dopaminerjik akson ularÝndaki inhibit
r otoreseptrlerde zamanla aßÝrÝ duyarlÝk gelißtiril-
* Baz kokain yanarken ÝtÝrtÝ yaptÝÛÝ iin bu ad verilmißtir.
**
rneÛin peßpeße her 10, 100, 1000 veya daha fazla basÝßtan sadece birinin dllendirilmesi yani kokain injeksiyonuna neden
olmasÝ, arada kalanlarÝn hibir ßey yapmamasÝ gibi.
1020 65. Konu
mesi ile ilißkili olduÛuna inanÝlmaktadÝr. Nroadaptasyon,
kokainÕin fiziksel baÛÝmlÝlÝk yaptÝÛÝnÝ telkin eder.
Ancak kokain yoksunluk sendromunun fiziksel belirtilerinin
arpÝcÝ olmamasÝna ve tÝbbi ynden tehlikeli derecede
olmamasÝna bakarak fiziksel baÛÝmlÝlÝÛÝn nisbeten
hafif derecede olußtuÛu sylenebilir.
(ii) Yoksunluk sendromu belirtilerin in spektrumu
ve zamana gre seyri tartÝßmalÝdÝr. Kokain yoksunluk
sendromunun dnem gsterdiÛi genellikle kabul edilir.
Birinci dnem bitkinlik (ÒcrashÓ) dnemi dir. Bitkinlik
yanÝnda ßiddetli depresyon, ajitasyon ve anksiyete
vardÝr. Birka saat sren ila zleminin yerini uyku zlemi
alÝr ve hipersomni gelißir, uyandÝktan sonra hiperfaji
baßlar. Bunu kesilme (ÒwithdrawalÓ) dnemi izler. Bitkinlik
dnemini izleyen bu dnemin baßlÝca iki belirtisi
enerji azalmasÝ (anerjia) ve zevk alma duygusunun azalmas
Ý (anhedonia) ÕdÝr. Bu belirtiler kokainÕin ana psißik
etkilerinin tersidir. Kesilme dnemi 6Ð18 hafta kadar s-
rer; anhedonia ve anerjiaÕya baÛlÝ yorgunluk genellikle
dzelir. Üntermitent olarak nonÐadiktif veya dinlentisel
ßekilde kokain kullananlarda sadece bitkinlik dnemi g-
rlr, kesilme dnemi grlmez. nc dnem snme
(ekstinksiyon) dnemi dir. Arada sÝrada ortaya Ýkan ve
giderek hafifleyen kokain zlemi epizodlarÝ ile kendini
gsterir.
zlem; ortam (daha nce ilacÝ aldÝÛÝ yerde veya
ilacÝ birlikte aldÝÛÝ kißilerle bulunma vb.) ya da belirli cisimler
(beyaz toz, injektr, pipo vb.) gibi hatÝrlatÝcÝ fakt
rler tarafÝndan tetiklenebilir.
(iii) Kokaine karßÝ tolerans olußmadÝÛÝna yakÝn zamana
kadar inanÝlÝrdÝ. KokainÕin bazÝ etkilerine karßÝ tolerans
gelißtiÛi saptanmÝßtÝr. Bunlar arasÝnda fori yapÝcÝ
etkisi de vardÝr; bu nedenle, peßpeße kokain injekte edenler
aynÝ derecede keyiflenme saÛlamak iin, birka saatten
birka gne kadar devam edebilen bir epizod sÝrasÝnda
dozu artÝrmak zorunda kalÝrlar. KokainÕin sempatomimetik
kardiyovaskler etkilerine karßÝ ancak dßk derecede
tolerans gelißebilir; bu nedenle kokain kullananlarda
tehlikeli kardiyovaskler toksik etkilerin ortaya Ýkma
olasÝlÝÛÝ pek azalmaz.
te yandan kokainin psikotoksik
etkilerine (anksiyete, paranoid davranÝß, stereotipik hareketler,
vizel ve taktil halusinasyonlar gibi) karßÝ tolerans
gelißmez; aynÝ durum amfetaminler iin de geerlidir. Ünsanlarda
ve deney hayvanlarÝnda yapÝlan etraflÝ incelemelerde
kokainÕin santral etkilerinden bazÝlarÝna karßÝ
duyarlÝk artmasÝ (sensitizasyon) gelißtiÛi saptanmÝßtÝr.
DuyarlÝk artmasÝna ters (ÒreverseÓ) tolerans adÝ da verilir.
DuyarlÝk artmasÝ rodentlerde ve maymunlarda gsterilmi
ßtir. Þyle ki deney hayvanÝna eßikÐaltÝ (etkisiz)
sabit bir dozda yinelerek her gn uygulanan kokain, birka
haftalÝk uygulamadan sonra hiperaktivite ve stereotipik
davranÝß olußturmaya baßlar. AynÝ ßekilde subkonvulsant
dozda verilen kokain bir sre sonra konvlsiyon
yapmaya baßlar. Bu iki deneysel olay, ilk kez deney hayvanlar
Ýnda hipokampusu eßikÐaltÝ ßiddette elektriksel stimuluslarla
her gn uyarma sonucu konvlsiyon ortaya
ÝkmasÝ olayÝna benzer; son olaya ÒkindlingÓ adÝ verilmi
ßtir. Kokain ile olußturulan yukarÝdaki iki olay Òkim -
yasal kindlingÓ ßeklinde yorumlanabilir. AynÝ durum
amfetamin verilerek yapÝlan deneylerde de gzlenmißtir;
ancak amfetamin konvlsiyon yapmaz, antikonvlsan etkisi
vardÝr. KokainÕe karßÝ duyarlÝÛÝ artan hayvanlarda
amfetaminlere karßÝ da duyarlÝk artar (aprazÐsensitizasyon).
(iv) Kokain belirgin kißisel ve sosyal zarara neden
olur. Þyle ki kokain etkisi altÝnda iken kißide akut psikoz
belirtileri sÝk olarak ortaya Ýkar; en sÝk grlen belirtiler
halusinasyonlar (alanlarÝn yaklaßÝk %20Ð30Õunda
ve zellikle ißitme ve dokunma halusinasyonlarÝ ßeklinde),
dßnce bozukluklarÝ, paranoya ve diÛer delzyonlar
ßeklinde), ajitasyon, konfzyon ve irritabilitedir. Kokain
etkisi altÝnda ve etki getikten sonra, depresyon belirtileri,
bellek bozulmasÝ, seksel isteÛin kaybolmasÝ, intihar
dßncesi ve girißimi sÝk olarak grlr. Kokain
kullananlarda ßiddete baßvurma ve saldÝrganlÝk eÛilimi
artar. evredeki kißilere ve eßyaya zarar verebilirler. Psikotik
bozukluklarÝn, saldÝrganlÝk ve intihar dßnce ve
eylemlerinin, ÒcrackÓ ienlerde, diÛer ßekillerde veya di-
Ûer yollardan kokain kullananlarda olduÛundan daha sÝk
grldÛ saptanmÝßtÝr. Bu nedenle ÒcrackÓ inhalasyonu
en tehlikeli kokain kullanma ßekli olarak kabul edilmektedir.
KokainÕin gvenlilik indeksi dßktr. KokainÕ injeksiyonu
veya diÛer ßekillerde keyif verici dozda kullan
ÝlmasÝ akut hipertansiyon, hiperpireksia, koroner yetmezli
Ûi, aritmiler (ventrikl taßikardisi ve fibrilasyonu
dahil), kalp durmasÝ, solunum yolunda konjestiyon ve
ksrk yapabilir; akut kalp yetmezliÛi ve intrakranyal
kanama, konvlsiyon veya solunum felci ile de lme
neden olabilir. 20 mg i.v. dozu bile ldrebilir; ancak
medyan letal dozu 1200 mg olarak kestirilmißtir. Enfiye
ßeklinde uzun sre kullananlarda rinit, mukoza erozyonu
ve daha seyrek olarak burnun kÝkÝrdak septumunda delinme
olur. Kokaini duman veya buhar halinde inhale edenlerde
boÛaz aÛrÝsÝ, gÛs aÛrÝsÝ, siyah ve kanlÝ balgam Ý-
karma grlr. Bu durum inhale edilen buharÝn temperat
rnn yksekliÛine ve iyi hazÝrlanmamÝß ÒcrackÓ veya
macunun korozif asidleri iermesine baÛlÝdÝr.
Kokain kullanan gebelerde ilk ayda sÝk olarak d-
ßk olur. 2. ve 3. trimestrelerde kullananlarda i.v. kokain
injeksiyonu spontan dßÛe ilave olarak plasenta ayrÝlmas
Ýna ve doÛum eyleminin erken baßlamasÝna neden
olur. Kokain kullanan gebelerden doÛan bebeklerde eÜ
la Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1021
ßitli konjenital anomaliler bildirilmißtir. AyrÝca bunlarÝn
bir kÝsmÝnda irritabilite, tremorlar ve doÛumdan bir sre
sonra kaybolan EEG bozukluklarÝ bulunmußtur.
Ülgin olarak kokain gibi lokal anestezik etkisi olan
ve bu amala kullanÝlan lidokain enfiye ßeklinde kullanÝld
ÝÛÝnda kokainÕkinden ayÝrt edilmeyen bir fori olußturmaktad
Ýr. Antihistaminik bir ila olan tripelenamin fori
olußturur ve opioid bir ila olan pentazosin ile birlikte,
heroin bulamayan baÛÝmlÝlar tarafÝndan kullanÝlÝr. Ülgin
olarak bu ila sempatik sinir sisteminde kokain gibi noradrenalin
reÐuptakeÕini inhibe eder; ancak daha baßka
etkileri de olduÛundan tripelenaminÕin baÛÝmlÝlÝk yapmas
ÝnÝ sadece, SSSÕde kokainÐbenzeri nronal etki yapmas
Ý olasÝlÝÛÝ ile aÝklamak mmkn deÛildir. Bir varsay
Ýma gre beyindeki ÒdllendiriciÓ sistemin modlasyonunda,
histaminerjik yolaklarÝn da katkÝsÝ vardÝr.
7. Esrar (marihuana) Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Esrar, Cannabis sativa var. Ündica yani hint keneviri
bitkisinin dißi trlerinin tepesindeki iekli kÝsÝm ile filiz
halindeki yapraklarÝnÝn kurutulup toz edilmesi veya
bastÝrÝlarak plaka haline sokulmasÝ suretiyle hazÝrlanan
bir bitkisel rndr. Aktif komponentini bu kÝsÝmlardan
salgÝlanan reine iindeki kanabinoidler olußturur. Kanabinoidler
iinde esrarda en fazla bulunan ve esrarÝn
farmakolojik etkilerinden sorumlu olan ana etkin madde
(Ñ) deltaÐ9Ðtetrahidrokanabinol (D9 Ð THC veya kÝ-
saca THC)Õdir. BayaÛÝ esrarda reine,yaprak ve iek kÝ-
rÝntÝlarÝ ile seyreltilmiß olduÛu iin THC oranÝ, %1Ð2 kadard
Ýr. Reineden zengin, haßiß denilen Òiyi kaliteÓ esrar
tr ise %5Ð10 oranÝnda ve son zamanlarda yapÝlan en
gl ve tehlikeli esrar tr olan ÒsÝvÝ esrarÓ %60 oranÝ-
na kadar THC ierir.
Esrar ve onun ana etkin maddesi olan THC belirli
psikotrop etkilere sahiptir; ancak halen varolan psikotrop
ila gruplarÝndan herhangi birine sokulamaz. SSSÕden
baßka daha hafif derecede olmak zere otonom sinir sistemini
de etkiler. Alkole, amfetaminlere, anksiyolitik ve
sedatif ilalara, LSDÕye, morfine ve atropine benzeyen
etkileri vardÝr. SÝk grlen psikotrop etkileri ßunlardÝr:
uyußukluk, sedasyon ve ruhsal gevßeme, fori ve bazen
nne geilemeyen glme drts, alkol gibi ruhsal inhibisyonu
kaldÝrmasÝ, zaman ve bazen mekan algÝsÝnÝ bozmas
Ý (zamanÝ geciktirme ve mesafeyi uzatma gibi), algÝ-
lamayÝ ve kÝsaÐsreli belleÛi bozmasÝ, dikkat ve usa vurmay
Ý gerektiren karmaßÝk ißlerin (otomobil ve makine
kullanma gibi) yapÝlmasÝnÝ bozmasÝ, zihinsel konsantrasyonu
zorlaßtÝrmasÝ, rya hali olußturmasÝ, depersonalizasyon
yapmasÝ, ißtahÝ artÝrmasÝ ve analjezi. BaßlangÝtaki
fori ve stimlasyon halini genellikle uyußukluk ve
sedasyon izler. Tek baßÝna esrar alanlarda sedasyon belirgin
derecede olur, grup halinde alanlarda ise hafif olur ve
bir nedene baÛlÝ olmaksÝzÝn kahkaha atma sÝk grlr.
Esrar agresifliÛi azaltÝr. Direkt bir afrodizyak etkisinin
olmasÝ tartÝßmalÝdÝr. Beß duyu organlarÝnÝn eßik uyarÝlara
duyarlÝÛÝnÝ artÝrabilir. Kalp atÝß hÝzÝnÝ belirgin ßekilde
artÝrÝr. Taßikardi nedeniyle myokardÝn oksijen tketimini
artÝrÝr. Kan basÝncÝnda ortostatik nitelikte bir hipotansiyon
yapar. Baß dnmesi ve aÛÝzda ve boÛazda kuruma
yapar. izgili kaslarÝn tonusunu azaltabilir. Konjonktiva
damarlarÝnÝ genißleterek yaptÝÛÝ gz kÝzarmasÝ esrar alanlarda
sÝk grlen bir belirtidir; pupil apÝnÝ deÛißtirmez.
GzÐii basÝncÝ ykselmißse onu dßrr. Otonomik etkisiyle
bronkodilatasyon yapabilir. THC ve bazÝ sentetik
kanabinoidler antiemetik etki yaparlar. THC deney hayvanlar
Ýnda dozaÐbaÛÝmlÝ ßekilde hipotermi yapar.
Yksek dozda verilen THC halsinasyonlarÝn (zellikle
grme halsinasyonlarÝnÝn), delzyonlarÝn, paranoid
dßncenin, depersonalizasyonun ve panik reaksiyonu
derecesine Ýkabilen bir anksiyete ve disforinin eßlik etti-
Ûi psikotoksik reaksiyon a neden olur. Esrar verilen, stabil
ßizofrenili hastalarda psikoz belirtileri alevlenebilir.
Yksek dozda uzun sre THC verilmesi veya esrar kullan
ÝlmasÝ, erkeklerde testosteron dzeyini dßrebilir ve
libidoyu azaltabilir. KadÝnlarda LH salgÝlanmasÝnÝ azaltabilir
ve anovulatuvar sikluslara neden olabilir. Esrar ve
THCÕnin gvenlilik indeksi ok genißtir; akut intoksikasyon
sonucu lm nadir grlen bir durumdur. Oral
LD50 deÛeri sÝanlarda erkeklerde, dißilerden daha yukar
Ý olmak zere ortalama 800 mg/kgÕÝn stnde bulunmu
ßtur.
THC, nronlarda ve diÛer hcrelerde kanabinoid resep -
trleri ni aktive ederek etki yapar. Bu reseptrlerin 2 tipi belirlenmi
ßtir. Bunlar, santral sinir sisteminde (neokorteks, hipokampus,
limbik sistem, striatum, substantia nigra, serebellum
ve omurilikte), ve periferde otonomik sinir sisteminde bulunan
CB1 tipi ve lenfoid dokular dahil immn sistem hcrelerindeki
CB2 tipi reseptrlerdir. Ükisi de yedi transmembranal segmentli
ve G proteinleri ile kenetlenen reseptrlerdir. Klonlanm
Ýß, transdkleme sistemleri aydÝnlatÝlmÝß ve diÛer molekler
biyolojik zellikleri aÝklanmÝßtÝr. Bu reseptrler dÝßÝnda vaniloid
tipi reseptrler de endokanabinoid etkisine aracÝlÝk eder.
CB1 reseptr sinir sisteminde nrotransmiter salÝverilmesinin
presinaptik modlasyonunda rol oynar. CB2 reseptrler ise imm
n sistem hcrelerinde sitokinlerin salÝverilmesini modle
ederler. Bu reseptrlerin endojen ligandÝ (doÛal uyarÝcÝsÝ olan
endokanabinoidler ) olduÛu ileri srlen anandamid (araßi -
donoyl etanolamid), 2Ðaraßidonoyl gliserol ve 2Ðaraßido -
noyl gliseril eter beyinden izole edilmißtir. Endokanabinoidlerin
nron membranÝnda meydana gelen transportunda rol oynayan
anandamid transportrlerinin varlÝÛÝ gsterilmißtir. Endokanabinoidler
yaÛ asid amidi hidrolazÝ (FAAH) ile hidroliz edilerek
yÝkÝlÝr. Endokanabinoid farmakolojisi, son yÝllarda nemli
bir araßtÝrma alanÝ olmußtur. THC ve esrarÝn psikotrop ve n-
rolojik etkilerine ve olasÝlÝkla gastrointestinal etkilerine nronal
CB1 tipi reseptrler aracÝlÝk eder.
THC fazla lipofilik bir maddedir. KaraciÛerde
nemli lde metabolize edildiÛinden aÛÝz yolundan
alÝnan THCÕnin biyoyararlanÝmÝ, kullanÝlan taßÝyÝcÝya
gre deÛißmek zere %4 ile %12 arasÝnda deÛißir. Esrar
1022 65. Konu
sigarasÝ ienlerde, THCÕnin pirolizle yÝkÝlmasÝ nedeniyle
biyoyararlanÝm %50Õnin altÝndadÝr. %2 THC ieren esrardan
yapÝlmÝß 1 gÕlÝk bir sigara iildiÛinde sistemik dola
ßÝma, ime tekniÛine gre deÛißmek zere, 0.4Ð10 mg
kadar THC getiÛi kestirilmißtir. THC karaciÛerde, kendisine
gre daha aktif bir madde olan 1 1 Ð h i d r o k -
siÐTHC Õye ve bazÝ inaktif metabolitlere dnßr. Metabolitleri
idrarla ve kÝsmen safra iinde itrah edilir. Tek
dozdan sonra olußan doruk plazma konsantrasyonu, beyinden
periferik yaÛ dokusuna doÛru olan redistribs -
yon nedeniyle hÝzlÝ dßer. KaraciÛerdeki metabolik eliminasyona
baÛlÝ dßme yavaß olur. THCÕnin plazmada
eliminasyon yarÝlanma mr 30 saat kadardÝr. THC
yaÛ dokusunda nemli lde toplanÝr ve tek dozdan
sonra metabolitlerin itrahÝ bir hafta kadar srer. THC beyinde
limbik sistemde de toplanÝr. Metabolize edilmemiß
THC, yaÛ dokusunda uzun sre kalÝr; tek doz esrar alanlarda
yaÛ dokusundan tamamiyle uzaklaßtÝrÝlmasÝ 30 g-
ne kadar uzayabilir ve dokudaki yarÝlanma mr yakla-
ßÝk 7 gn olarak bulunmußtur. Enterohepatik dolanÝma
nemli lde girmesi de THCÕnin vcutta kalÝß sresini
uzatÝr.
Esrar aÛÝz yolundan veya sigara iinde inhalasyon
suretiyle alÝnÝr. AÛÝz yolundan, absorpsiyonu yavaß oldu-
Ûu iin etkisi ge baßlar, 3Ð4 saatte doruk dereceye erißir
ve 6Ð8 saat kadar srer. Ünhalasyonla alÝndÝÛÝnda etkisi
hemen baßlar, sigaranÝn bitiminden yaklaßÝk 20 dakika
sonra maksimuma erißir ve genellikle 3 saat iinde geer.
Ortalama byklkte bir esrar sigarasÝnda yaklaßÝk 5Ð20
mg THC olduÛu kestirilmißtir; iilirken bunun yaklaßÝk
%50Õsi akciÛer alveollerine ulaßabilir ve oradan absorbe
edilir.
THC antiemetik etkisi, gzÐii basÝncÝnÝ dßrmesi,
analjezi yapmasÝ, bronkodilatr etkisi, antikonvlsan etkisi,
kas gevßetici etkisi ve hipotansif etkisi nedeniyle, bu
etkilere uyan eßitli klinik durumlarda teraptik ila olarak
denenmektedir; ancak psikotrop ve/veya kardiyovask
ler yan tesirlerinin fazlalÝÛÝ nedeniyle ila olarak deÛeri
kÝsÝtlÝdÝr. Sentetik THC (dronabinol) ve sentetik bir
kanabinoid olan nabilon kanserli hastalarda antineoplastik
ilalarÝn yaptÝÛÝ ve klasik antiemetik ilalarla durdurulamayan
refrakter kusmalarÝn tedavisi iin bazÝ lkelerde
hastanelerde kullanÝlmak zere pazarlanmÝßtÝr. DiÛer
sentetik kanabinoidler olan THC analoÛu BRLÐ4664
maddesi ve levonantradol da aynÝ indikasyonlarda etkilidir;
sonuncu ila postoperatif aÛrÝya ve kanser aÛrÝsÝna
karßÝ gl analjezik etkinlik gsterir. Btn bu kanabinoid
ilalar diÛer birok yan tesirden baßka sÝk olarak
somnolens (olgularÝn %90Õa varan bir blmnde) ve
disfori (olgularÝn yaklaßÝk 1/3Õnde) olußtururlar.
Esrar baÛÝmlÝlÝÛÝnÝn baßlÝca zellikleri ßunlardÝr:
(i) DeÛißik derecede psißik baÛÝmlÝlÝk gelißir. Bu bazen
hafif derecede olur.
(ii) Fiziksel baÛÝmlÝlÝk yapma potansiyeli nemsiz
derecededir. Deney hayvanlarÝnda ve insanda yksek
dozda THC vermek suretiyle fiziksel baÛÝmlÝlÝk ve yoksunluk
belirtileri olußturulmußtur. Þyle ki yksek doz
THCÕnin uzun sre (birka hafta veya daha uzun) verildi
Ûi kißilerde bu maddenin birden kesilmesinin, birka
saat iinde baßlayan yoksunluk sendromuna neden oldu-
Ûu bildirilmißtir. Bunun baßlÝca belirtileri irritabilite, uykusuzluk,
huzursuzluk ve sinirlilik olmußtur. Kesilmeden
24 saat sonra belirtiler ßiddetlenmiß, denekler sÝcak basmas
Ý, vcut temperatrnde artma, terleme, burun akmas
Ý, tremorlar, feeste gevßeklik ve hÝkÝrÝktan ßikayet etmi
ßlerdir. Kesilmeden 96 saat sonra yoksunluk belirtileri
hemen hemen tamamiyle kaybolmußlardÝr. BazÝ deneklerde
haftalarca sren uyku bozukluÛu olmußtur. THC,
REM uykusunu azaltÝr; yoksunluk sÝrasÝnda REM uykusunda
belirgin derecede ÒreboundÓ artma olur ve uyku
bozukluÛu bununla ilißkilidir. Kendi inisiyatifiyle kul -
lanan kißilerde ise esrarÝn fiziksel baÛÝmlÝlÝk gelißtirmesi
tartÝßma konusudur. Gl esrar preparatlarÝnÝ sÝk olarak
uzun sre kullananlarda fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußabilir.
Uzun sre ve fazla miktarda esrar kullananlarda kesilme,
huzursuzluk, irritabilite, uyku bozukluÛu, anoreksi, terleme,
tremor ve gastrointestinal bozukluÛa neden olabilir.
(iii) Esrara tolerans gelißmesi de nemsiz derecede
olur. Ancak dzenli bir ßekilde ve fazla miktarda kullananlarda
tolerans gelißmesi belirgin derecede olabilir; ayr
Ýca, THC vermek suretiyle deneysel olarak bu maddenin
psikotrop ve otonomik etkilerinin oÛuna (kognitif ve
motor fonksiyonlarda yaptÝÛÝ bozukluklar, psikomotor
testlerdeki performansta yaptÝÛÝ azalma ve taßikardi gibi)
karßÝ tolerans gelißtiÛi gsterilmißtir. Buna karßÝlÝk forijenik
etkisine karßÝ tolerans gelißmez. Tolerans geliß-
mesi beyinde meydana gelen nroadaptif dzenlemelere
baÛlÝdÝr. Deney hayvanlarÝnda, THC ile alkol veya opioidler
arasÝnda bir dereceye kadar aprazÐtolerans geliß-
mesi gsterilmißtir. Taßikardi yapÝcÝ etkisine ve deney
hayvanlarÝnda yaptÝÛÝ hipotermiye karßÝ abuk tolerans
gelißir.
(iv) EsrarÝn kißisel ve sosyal zararÝ nÝn, alkolunkinden
fazla olup olmadÝÛÝ tartÝßma konusudur. Sigara ßeklinde
alanlarda, sigara tiryakilerinde solunum yollarÝnda
meydana gelenlere benzeyen organik bozukluklar gr-
lr. Esrar etkisi altÝnda otomobil kullanmak tehlikelidir.
Yetenekli ve gayretli genlerin esrarÝ sÝk olarak kullanmaya
baßladÝktan ve gnlk dozu artÝrdÝktan sonra Òmotivasyonsuz
durumÓa dßtkleri; bu sendromun sonucu
olarak apati olußtuÛu, dikkatin, usavurmanÝn ve inisiyatifin
azaldÝÛÝ ve okul Ûrencilerinin akademik performansÜ
la Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1023
larÝnÝ dßrdkleri saptanmÝßtÝr. BazÝ kimselerde orta
dozda esrar ve THC ile bile anksiyete, panik reaksiyonu
ve ßizofreniform, manik ya da konfzyonel psikozlar gibi
durumlarÝn geici olarak meydana geldiÛi bildirilmiß-
tir. Toksik deliryum yapabilir. BazÝ kißilik karakteristikleri
ve evresel stres, bu tr reaksiyonlara predispozisyon
yaratÝr; ancak bunlar psikiyatrik bir yks olmayanlarda
da ortaya Ýkabilir. EsrarÝn, nroleptik ilalarla kontrol
altÝna alÝnmÝß ßizofrenililerde, bu ilalarÝn teraptik
etkinliÛini azalttÝÛÝ grlmßtr. Uzun sre THC uygulanmas
ÝnÝn sÝanlarda ve maymunlarda hipokampus n-
ronlarÝnda srekli ultrastrktrel ve fonksiyonel bozukluklar
ve EEGÕde srekli bozukluklar yaptÝÛÝ bildirilmiß-
tir; fakat uzun sre esrar kullanmanÝn insanlarda beyin
zedelenmesi ve atrofisi yaptÝÛÝ genellikle kabul edilmez;
bilgisayarlÝ tomografi, EEG ve beyin kan akÝmÝ lmleri
ile beyinde atrofi yaptÝÛÝ gsterilememißtir. Ünsanda teratojenik
etkisi tartÝßmalÝdÝr ve teratojenik etkisini gsteren
kesin bir kanÝt yoktur.
THC ve diÛer kanabinoidlerin deney hayvanlarÝnda
ve in vitro testlerde immnospresif etki yaptÝÛÝ ve hcresel
ve hmoral immn cevaplarÝ inhibe ettiÛi bulunmu
ßtur. THC verilen farelerin gramÐnegatif bakteri infeksiyonuna
yatkÝnlÝÛÝ artar. Ancak esrar kullanan insanlar
Ýn infeksiyona yatkÝnlÝÛÝnÝn arttÝÛÝ gsterilmemißtir.
Ümmn sistem hcrelerinde CB2 tipi kanabinoid resept
rler bulunmakta ise de immn fonksiyonlarÝn dzenlenmesinde
rol oynayan endojen kanabinoid sistemin
varlÝÛÝ halen gsterilmemißtir.
Uzun sre THC verilen sÝanlarda, yukarÝda belirtilen
nronal bozukluklardan baßka, normal yaßlanma sÝras
Ýnda grlenlere benzer ßekilde beynin hipokampus blgesinde
nron kaybÝ olduÛu ve glia hcrelerinin etkinli-
Ûinin deÛißtiÛi bulunmußtur. Nron kaybÝnÝn direkt etkiye
ve/veya ACTH/glukokortikoid hormon dzeyindeki
ykselmeye baÛlÝ olduÛu hipotez olarak ileri srlmß-
tr.
8. Halsinojen (LSD) Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Halsinojen maddeler genellikle ila olarak kullanÝlmazlar.
Gerekte bir psikoz hali olußtururlar; halsinasyon
bu durumun sadece bir belirtisidir. Bu nedenle bunlara
psikotomimetik (psikozu taklid eden) maddeler adÝ
da verilir. BaÛÝmlÝlÝk olußturan halsinojenler, yapÝlarÝ
ve farmakolojik etki kalÝplarÝ bakÝmÝndan farklÝ, heterojen
bir grup teßkil ederler. Bu gruba giren baßlÝca ila
trleri ßunlardÝr: (i) LSD: Ergot alkaloidlerinden elde
edilen lizerjik asidin dietilamid trevi olan yarÝÐsentetik
bir maddedir. (ii) Meskalin ve benzeri feniletilaminler:
Meskalin, Meksika ve evresinde yetißen bir kakts t-
rnden elde edilen bir alkaloiddir. STP (dimetoksimetamfetamin),
metilendioksimetamfetamin (MDMA,
Ecstasy) ve MDA (metilendioksiamfetamin), meskaline
benzer yapÝda sentetik halsinojenlerdir. MDMA, zellikle
genler tarafÝndan dans partilerinde forik, enerjiyi
artÝrÝcÝ ve diÛer kißilere karßÝ yakÝnlÝk duyumsamayÝ art
ÝrmasÝ nedeniyle sÝk kullanÝlan nrotoksik bir maddedir.
Deney hayvanlarÝnda ve insanlarda serotonerjik aksonlar
Ý kÝsmen yok ettiÛi saptanmÝßtÝr. Bir kezde 60-120 mg
alÝnÝr. bu maddenin hoßa giden etkilerine karßÝ abuk tolerans
olußtuÛu iin ya 1-2 haftada bir kullanÝlÝr ya da
birka gn giderek artan dozlarda kullanÝlÝr. kalÝcÝ etkileri
ve bazen maliny hipertermiye baÛlÝ lme neden olmas
Ýndan dolayÝ tehlikeli bir maddedir. (iii) Psilosibin, psi -
losin ve diÛer indoletilaminler: Ülk iki madde Psylocybe
tr ßapkalÝ mantarlarda bulunan alkaloidlerdir. Bu
maddelerin alÝnmasÝ ve bunlarÝ ieren mantarlarÝn yenilmesi
halsinasyonlarÝn eßlik ettiÛi bir sendroma neden
olur. DMT (dimetiltriptamin) ve DET (dietiltriptamin),
sentetik hallsinojen indoletilaminlerdir. (iv) Fensikli -
din: Arilsikloheksilamin trevi sentetik bir madddedir.
Ufak dozda, sarhoßluÛa benzeyen bir durum olußturur;
analjezik ve yksek dozda genel anestezik etkisi vardÝr.
Duyusal izolasyona neden olur. SSSÕde NMDA tipi glutamerjik
reseptrleri bloke eder. Sempatomimetik etkinli
Ûi de vardÝr. Kullananlarda akut ßizofreni epizodlarÝna
benzeyen belirtiler ve kontrolu g ßiddet davranÝßÝ oluß-
turabilir. Halsinojeniktir. Oral, intranazal veya i.v. alÝ-
nÝr. (v) Skopolamin, biperiden, benzheksol (triheksi -
fenidil), benztropin ve diÛer santral antikolinerjik
ilalar ve Datura stramonium yapraÛÝ: SSSÕne girebilen
tersiyer amin yapÝsÝndaki bu antikolinerjik ilalar beyin
muskarinik reseptrlerini bloke ederek psikotrop etki
yaparlar. BunlarÝn yaptÝÛÝ baÛÝmlÝlÝÛa ileride ayrÝca deÛinilmi
ßtir.
LSD baÛÝmlÝlÝÛÝ: LSD ve benzeri halsinojen maddelerin
yaptÝÛÝ baÛÝmlÝlÝÛÝn zellikleri ßunlardÝr: (i) Genellikle
hafif veya orta derecede olmak zere, deÛißik derecede
psißik baÛÝmlÝlÝk gelißir. Nadiren kuvvetli derecede
olur. (ii) LSDÕye karßÝ abuk (bir ka gn iinde) ve
genellikle ileri derecede tolerans gelißir; bundan dolayÝ
ilacÝn periyodik olarak kullanÝlmasÝ gerekir. DevamlÝ
kullanÝlamaz; eldeki ila stoÛu biter. (iii) Fiziksel baÛÝml
ÝlÝk olußmaz.
Halsinojen maddelerden baÛÝmlÝlÝk yapma ynnden
en fazla inceleneni LSDÕdir. Bu madde aynÝ zamanda
grubun en gl yesidir; 100Ð250 µg dozunda aÛÝzdan
alÝndÝÛÝnda vizel halsinasyonlar, zaman algÝsÝnÝn
bozulmasÝ, grme bulanÝklÝÛÝ, usa vurma ve dßnme
glÛ, bellek bozukluÛu ve bazen akut panik reaksiyonu
gibi psißik belirtiler ve sempatik hiperraktivite belirtilerinin
eßlik ettiÛi bir sendrom olußturur. LSD ve fensiklidin
ve daha sonra ortaya Ýkan MDMA bu grup ilalar
Ýn baÛÝmlÝlar tarafÝndan en fazla kullanÝlanlarÝdÝr.
1024 65. Konu
LSDÕnin etkisi getikten sonra birka hafta iinde,
ila alÝnmadÝÛÝ halde, LSD etkisi altÝnda daha nce meydana
gelmiß olan akut ruhsal bozukluklar kendiliÛinden
kÝsa bir sre iin ortaya Ýkabilirler (flashback).
Fensiklidin baÛÝmlÝlÝÛÝ: Fensiklidin, yapÝca ve farmakolojisi
ynnden, disosiyatif tipte genel anestezi yapan
ketamin adlÝ ilaca benzer (bak. 55. Konu). 1950Õlerde
genel anestezik olarak gelißtirilmißtir; fakat postoperatif
psikotomimetik yan tesirleri fazla olduÛu iin kullanÝlmas
Ýndan vazgeilmißtir. Sonra sokak ilacÝ olarak suistimal
edilmeye baßlanmÝßtÝr. Ülk zamanlar aÛÝzdan kullan
ÝlmÝß, fakat ekici bulunmamÝßtÝr; daha sonra sigara
iinde inhalasyonla alÝnmasÝ veya buruna enfiye ßeklinde
ekilmesi, daha fazla keyif artmasÝ yaptÝÛÝ iin bazÝ BatÝ
lkelerinde suistimali yaygÝnlaßmÝßtÝr; sentezinin kolayl
ÝÛÝ da bunda rol oynamÝßtÝr. SSSÕdeki etkileri karmaßÝkt
Ýr. halsinojenik etkisi vcudun grntsnn bozulmas
Ý ve propriyoseptif bozukluklar ßeklinde olur. LSD hal-
sinasyonlarÝndan farklÝdÝr. ayrÝca, halsinasyonlara d-
ßnce bozukluÛu da eßlik eder. SSSÕde ufak dozda eksitasyon
ve yksek dozda depresyon ve sistemik lokal
anestezik etki (buna baÛlÝ olarak vcudun periferinin duyumsanmas
Ýnda bozukluk) yapar. DiÛer halsinojenlerden
farklÝ olarak kendiÐverme testlerinde maymunlar taraf
Ýndan kullanÝlÝr; onlarda pozitif pekißtiri yapar. Fensiklidin,
agresif ve kriminel davranÝß ve amnezi olußturabilir.
Ufak dozlarda yrme ve konußmada alkol sarhoß-
luÛunu taklit eden bozukluklar yapar. Katatonik kas rijiditesi,
nistagmus, boßa bakma, hipersalivasyon, terleme
ve taßikardi gibi motor ve otonomik bozukluklar olußturabilir.
Fensiklidinin akut ve kronik psikotoksik sendrom
olußturduÛundan kißi ve evreye zararÝ fazladÝr.
Antikolinerjik ila baÛÝmlÝlÝÛÝ: Parkinson hastalÝÛÝ-
nÝn tedavisinde veya nroleptiklerle tedavi edilen hastalarda
onlarÝn ekstrapiramidal yan tesirini nlemede kullan
Ýlan santral etkili antikolinerjik ilalar (bak. 69. Konu),
bu hastalar tarafÝndan veya bunlarÝn kullanÝlmasÝnÝ
gerektiren bir hastalÝÛÝ olmayan kißiler tarafÝndan keyif
verici olarak suistimal edilebilirler ve baÛÝmlÝlÝlk olußturabilirler.
BunlarÝ suistimal eden kißiler, dozaÐbaÛÝmlÝ
olarak olußan iki psikolojik durum dan birine ulaßmak
isterler: (i) fazla yksek olmayan dozlarda (rneÛin
10Ð15 mg triheksifenidil ile) olußan fori, depresyonun
giderilmesi, enerjinin artÝrÝlmasÝ ve sosyal etkileßmenin
stimle edilmesi durumu, (ii) toksik dozlarda olußturduklar
Ý halsinasyon, dezoriyantasyon ve yakÝn belleÛin bozulmas
ÝnÝn ve paranoid davranÝßÝn eßlik ettiÛi psikotoksik
durum. Sz konusu ilalardan en fazla suistimal edildi
Ûi bildirilenler fazladan aza doÛru: triheksifenidil, or -
fenadrin, biperiden, prosiklidin ve benztropin dir. Trkiyede
tÝbbi amala en fazla kullanÝlan ve en fazla suistimal
edilen biperiden Õdir. Triheksifenidil ve biperiden
stimlan ve enerji artÝrÝcÝ etkinin eßlik ettiÛi bir fori hali
yaptÝÛÝ halde, benztropin hafif sedatif etkinin eßlik etti
Ûi bir fori hali yapar. Bu ilalarÝ nroleptiklerle birlikte
kullanan ßizofrenili hastalar, onlarÝn nroleptiklere
baÛlÝ disforiyi giderici etkisini farkedip suistimal edebilirler.
fori yapÝcÝ etkilerine karßÝ tolerans gelißtiÛi iin
kißi giderek dozu artÝrabilir. Uzun sre suistimal edenlerde
hafif fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußabilir ve ilacÝn birden kesilmesi,
anksiyete, depresyon, motor ajitasyon, konfzyon,
bulanÝk grme, halsinasyon ve fiziksel yakÝnmalarla
kendini gsteren yoksunluk sendromu na yol aabilir.
Bu belirtilerin bir kÝsmÝnÝn kolinerjik rebound olay
Ýna baÛlÝ olduÛu ileri srlmßtr. Nroleptiklerle birlikte
antikolinerjik ila alan baÛÝmlÝlardan bu ilalarÝn
kesilmesi sonucu olußan yoksunluk sendromunda huzursuzluk
ve akitisia da ortaya Ýkar. Ülgin olarak, depresyon
tedavisinde sÝk kullanÝlan trisiklik antidepresanla -
rÝn belirgin antikolinerjik etkinliÛi vardÝr ve uzun sre
(aylarca veya yÝllarca) yksek dozda alÝndÝklarÝnda santral
antikolinerjik etkilerine karßÝ tolerans olußabilir ve fiziksel
baÛÝmlÝlÝk yapabilirler. Bu durumda ilacÝn birden
kesilmesi ßiddetli kas aÛrÝlarÝnÝn, ßme ve titreme ve
nezlenin eßlik ettiÛi bir sendroma yol aar. Ancak, trisiklik
antidepresanlarÝn suistimal edilme ve baÛÝmlÝlÝk yapma
potansiyeli, santral antikolinerjik olarak kullanÝlan
yukarÝdaki ilalara gre dßktr.
9. Khat Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
Khat, Yemen ve DoÛu AfrikanÝn yksek blgelerinde
tarÝmÝ yapÝlan Catha edulis bitkisine, bu blgelerin
halkÝnca verilen addÝr. Bu bitkinin u kÝsmÝndaki krpe
yaprak ve filiz kÝsmÝ taze olarak iÛnenmek suretiyle kullan
Ýlabilir. Bu kÝsÝmlar genellikle sabah koparÝlÝr ve aynÝ
gn tketilir. BaÛÝmlÝlÝk olußturur. Taze yaprak halindeki
khatÕÝn iindeki ana aktif maddenin (Ñ) aÐaminopro -
piofenon (diÛer adÝyla katinon ) olduÛu saptanmÝßtÝr. Bu
madde stabil deÛildir ve kÝsa zamanda baßka maddelere
dnßr. Etkileri kalitatif ynden amfetamininkilere benzer;
yapÝca da amfetamine yakÝndÝr. Hafif psikostimlan
etki yapar.
fori ve hiperaktiviteye neden olur, konußma
arzusunu artÝrÝr (logore). iÛnenen yaprak iinden absorbe
edilen miktar, amfetaminleri alanlardaki durumun aksine
psikotik etkiler olußturmaya yeterli deÛildir.
Khat tipi baÛÝmlÝlÝÛÝn zellikleri ßunlardÝr: (i) Orta
derecede psißik baÛÝmlÝlÝk olußmasÝ, (ii) Fiziksel baÛÝml
ÝlÝk ve tolerans gelißmemesi.
10. Uucu Solvent Tipi BaÛÝmlÝlÝk:
SÝvÝ genel anesteziklerin (eter ve kloroform gibi) ,
benzin ve benzolÕn, toluen gibi zamk sÝvaÛlarÝnÝn, boyac
ÝlarÝn kullandÝÛÝ tinerÕin*, karbon tetraklorr, benzin,
Üla Suistimali ve Üla BaÛÝmlÝlÝÛÝ 1025
akmak benzini, LPG ve benzeri uucu solventlerin veya
yakÝtlarÝn bilinci kaybettirmeyen miktarlarda inhalasyonu,
alkol sarhoßluÛuna benzeyen bir fori ve gevßeme
hali olußturabilir. Bu maddelere karßÝ baÛÝmlÝlÝk ve tolerans
gelißebilir. Bunlardan bazÝlarÝ ile alkol arasÝnda apraz
Ðtolerans sz konusudur. SÝvaÛÝ organik solvent olan
zamklar kolayca temin edilebildiklerinden, baÛÝmlÝlar
genellikle zamk koklayarak keyiflenirler.Bu maddeler
ucuz ve temini kolay olduklarÝ iin bu tr suistimal sokak
ocuklarÝnda ve gelir dzeyi dßk genlerde nisbeten
yaygÝndÝr.
BazÝ kißilerde belirgin fiziksel baÛÝmlÝlÝk olußtuÛu ve
ilacÝn kesilmesi sonucu, alkol abstinensindeki delirium
tremensÕe benzeyen belirtiler meydana geldiÛi bildirilmi
ßtir. Bu, seyrek grlen bir durumdur. Genellikle, belirgin
derecede bir psißik ve fiziksel baÛÝmlÝlÝk yapmazlar.
Organik solventler toksik maddelerdir. BunlarÝ kronik
olarak koklayanlarda psikotoksik ve organik toksik
etkiler ortaya Ýkabilir. Bilin kaybÝ ve lm olabilir.
lm nedeni genellikle solunum depresyonu ve solventin
myokardÝ sempatik uyaranlara duyarlÝ kÝlmasÝ sonucu
olußan ventrikler aritmilerdir. Plastik torba iine solventi
koyup koklama, boÛulmaya neden olabilir. 1971Ð81
yÝllarÝ arasÝnda ÜngiltereÕde uucu solvent tipi baÛÝmlÝl-
ÝÛa baÛlÝ 140 lm olgusu bildirilmißtir. 1981Ð85 yÝllarÝ
arasÝnda bu sayÝ 385Õe ykselmißtir. Benzin, iindeki
uucu tetraetil kurßundan dolayÝ mani, halsinasyonlar
ve korku ile karakterize kÝsa sreli bir psikoz olußturabilir;
kurßunsuz olan jet benzinine uzun sre maruz kalanlarda
ruhsal depresyon ve nroz olußtuÛu bildirilmißtir.
Uzun sre toluen koklama, serebeller ataksi yapabilir.
Benzole uzun sre maruz kalma, agranlositoz ve lsemi
yapabilir; bu nedenle zamklarda solvent olarak kullanÝlmas
Ý yasaklanmÝßtÝr; ancak onun yerine kullanÝlan ticari
kalite toluen az da olsa benzol ierir.
ÜLALARIN BAÚIMLILIK YAPMA
POTANSÜYELÜNÜN SAPTANMASI
Psikotrop etkili yeni bir ilacÝn genel kullanÝlÝßa sunuldu-
Ûunda insanda baÛÝmlÝlÝk yapÝp yapmayacaÛÝ klinikÐncesi ve
klinik deneme dnemlerinde eßitli yntemlerle belirlenebilir.
1. Deney hayvanlarÝnda ilacÝn pekißtiri yapma zelliÛi -
nin bulunup bulunmadÝÛÝnÝn araßtÝrÝlmasÝ
Psikoaktif bir ila deney hayvanlarÝna ÒikramÓ edildiÛinde,
diÛer bir ilaca veya inert bir maddeye (fizyolojik salin gibi)
gre tercihen alÝnÝyorsa, bu, psikoaktif ilacÝn pozitif pekißtiri
yaptÝÛÝnÝ gsterir. Deney hayvanlarÝnda pozitif pekißtirici yapma
zelliÛine sahip olan ilalarÝn insanda kullanÝldÝÛÝ zaman
baÛÝmlÝlÝk yapma olasÝlÝÛÝ yksektir. Bu esasa dayanan testlerin,
baÛÝmlÝlÝk yapma potansiyelini nceden belirlemek bakÝ-
mÝndan ngrsel deÛeri vardÝr. Szkonusu deneylerde, deney
hayvanÝnÝn, ilacÝ genellikle injeksiyonluk solsyon halinde ve
i.v. yoldan kendi kendine vermesi saÛlanÝr (kendiÐverme,
selfÐadministration). Bunun iin daha nceden hayvanÝn vena -
sÝna kateter yerleßtirilir. Bylece hayvanÝn, kafesi iinde serbest
e dolaßÝrken, kateter iinden ila solsyonunu kendi inisiyatifiyle
vermesini saÛlayan ve esas itibariyle pedal, bir kumanda
devresi, infzyon pompasÝ ve kayÝt kÝsmÝndan olußan
zel cihazlar gelißtirilmißtir. Üla solsyonunun, benzer bir ßekilde
ve belirli miktarda aÛÝzdan alÝnmasÝnÝ veya intragastrik
olarak verilmesini saÛlayan ila verme dzenekleri de yapÝlm
ÝßtÝr.
Deney hayvanlarÝnda yeni bir ilacÝn pekißtirici zelliÛinin
bulunup bulunmadÝÛÝnÝ araßtÝrmaya ynelik deneylerden nce,
onun diskriminatif stimulus (ayÝrdettirici stimulus) yapma
zelliÛine sahip olup olmadÝÛÝ araßtÝrÝlÝr. Bu tr araßtÝrmalar
deney hayvanÝnÝn ila solsyonunu, fizyolojik salin solsyonunundan
ayÝrt edip etmediÛini ortaya koymaya yneliktir. EÛer
hayvan bu iki solsyonu ayÝrt edebildiÛini gsterirse ila diskriminatif
stimulus yapma zelliÛine sahiptir. Bundan sonra peki
ßtiri yapÝp yapmadÝÛÝ incelenir.
Pekißtirme zelliÛinin saptanmasÝna ynelik denemeler
esas olarak aßaÛÝdaki ßekillerde yapÝlÝr.
a) DevamlÝ kendiÐverme (selfÐadministration)
testi:
Deney hayvanlarÝnÝn (tercihen maymun), birka haftal
Ýk bir sre boyunca istediÛi zaman ve istediÛi miktarda
ilacÝ kendine i.v. veya aÛÝzdan vermesi saÛlanÝr. Gnl
k ila tketiminde artma olup olmadÝÛÝ incelenir. Morfin
tipi baÛÝmlÝlÝk yapmasÝ beklenen bir ila deneniyorsa,
bu ilacÝ bir sre kendine veren hayvanda, nalokson injeksiyonu
yapÝlarak yoksunluk belirtilerinin ortaya ÝkÝp
ÝkmadÝÛÝ da araßtÝrÝlabilir.
b) apraz kendiÐverme testi:
Deney hayvanÝnÝn fizyolojik salini ve denenecek ila
solsyonunu belirli bir sre mnavebe ile kendiÐvermesi
saÛlanÝr. Tketilen miktarlar karßÝlaßtÝrÝlarak yeni ilacÝn
pozitif pekißtiri yapÝp yapmadÝÛÝ anlaßÝlÝr.
c) Üla seimi yntemi:
ÜlacÝn pozitif pekißtirici etkisinin llmesine olanak
veren kantitatif bir deney yntemidir. Bu yntemde hayvan
Ýn venasÝna ift lumenli bir kateter yerleßtirilir. Deney
hayvanÝna iki ila slsyonu arasÝnda tercih yapma olana
ÛÝ verilir. Üla solsyonlarÝndan biri kateterin bir bl-
mnden diÛeri ise br blmnden vena iine sevk edilir.
nce deney hayvanÝna Ònmune olarakÓ eßit sre ile
yeni ilacÝn solsyonu ve diÛer bir ilacÝn solsyonu (veya
fizyolojik salin) verilir. Bylece deney hayvanÝna her iki
maddenin farmakolojik etkisi tanÝtÝlmÝß olur. Sonra deney
hayvanÝnÝn iki pedalden istediÛine basmasÝ saÛlanÝr.
Bunlardan birine bastÝÛÝ zaman denenecek ila solsyonu
vena iine belirli miktarda injekte edilmiß olur. Deney
* Tiner (thinner) %90 toluen, % 9 etilasetat ve % 1Õden az benzol ieren bir solvent karÝßÝmÝdÝr.
1026 65. Konu
sresi iinde hangi pedale ne kadar kez bastÝÛÝna bakÝlarak
sonuca varÝlÝr. Her bir basÝß, etkin dozun tmn de-
Ûil sabit bir fraksiyonunu saÛlar; yeterli bir Òkeyif vericiÓ
etki iin pedale birok kez basÝlmasÝ gerekir. AyrÝca bas
ÝßlarÝ sabit bir oranda dllendirererek ilacÝn pozitif peki
ßtirici etkinliÛinin derecesi de deÛerlendirilebilir (bak.
s. 1007).
d) Stimulus genelleßtirme olayÝ zerinden deÛer -
lendirme: Diskriminatif stimulus deneylerinde, belirli
bir psikotrop ilacÝ fizyolojik salin solsyonundan ayÝrt
edecek ßekilde ÒeÛitilenÓ deney hayvanÝna (rneÛin sÝana),
aynÝ farmakolojik gruptan baßka bir ila uygulanÝrsa,
hayvan onu da ilk ila gibi algÝlayacak ve buna uyan davran
Ýß ßeklini gsterecektir; bu olaya stimulus genelleßtirme
(stimulus generalization) adÝ verilir. EÛer ilk ila ba-
ÛÝmlÝlÝk yapan bir ilasa, stimulus genelleßtirmeye neden
olan yani aynÝ ßekilde algÝlanan ila da byk olasÝlÝkla
(fakat her zaman deÛil), aynÝ tip baÛÝmlÝlÝk yapan bir
ilatÝr.
e) Üntrakranyal selfÐstimulasyonun fasilitasyonu:
Buna s. 1007Õde deÛinilmißtir.
Pozitif pekißtirici zelliÛin deney hayvanlarÝnda l-
lmesine olanak veren diÛer yntemler de vardÝr.
2. Ünsan zerinde ilacÝn baÛÝmlÝlÝk yapma potan -
siyelinin deÛerlendirilmesi: BaßlÝca deÛerlendirme yntemleri
aßaÛÝda belirtilmißtir.
a) Yoksunluk sendromunu giderme testi : Fiziksel
baÛÝmlÝlÝk yaptÝÛÝ bilinen, benzer bir ilaca baÛÝmlÝ olan
kimsede bu ila kesildiÛinde ortaya Ýkan yoksunluk belirtileri
yeni ila tarafÝndan kÝsmen veya tamamen ortadan
kaldÝrÝlabiliyorsa, yeni ilacÝn fiziksel baÛÝmlÝlÝk yapma
zelliÛi vardÝr.
b) Eski baÛÝmlÝlara deÛerlendirtme testi: Denenecek
ilaca uyan tipten bir ilaca eskiden baÛÝmlÝ olmuß, fakat
halen bu ilacÝ bÝrakmÝß gnlllere denenecek ila
uygun yollardan verilir ve onlardan ilacÝn bazÝ zelliklerini
soru izelgesi zerinde deÛerlendirmeleri istenir. Bu
deÛerlendirmeyi, ilave olarak, gnlly izleyen bir personelin
de yapmasÝ yoluna gidilebilir. Bu tip incelemeler
plasebo ve baÛÝmlÝlÝk yaptÝÛÝ bilinen ilalarÝ da incelemeye
sokmak suretiyle karßÝlaßtÝrmalÝ olarak yapÝlÝr.
TekÐkr veya, izleyen kißi de deÛerlendirme yapÝyorsa,
iftÐkr teknik kullanÝlÝr. Bu denemelerde gnllden
zellikle aßaÛÝdaki noktalarÝ belirtmesi istenir: (i) G-
nll, aldÝÛÝ maddenin bir ila olduÛunu farkedebilmekte
midir? Bu, ilacÝn diskriminatif stimulus olußturup
olußturmadÝÛÝnÝ gsterir. (ii) Denenen ila gnllnn
duyumsadÝÛÝ etkilerine gre eskiden kullanÝlan ilaca benzemekte
midir? (iii) Gnll denenen ilacÝ almaktan hoß-
lanmakta mÝdÝr?
c) Direkt test: BaÛÝmlÝlÝk yks olmayan ÇnormalÈ
gnlllere belirli bir sre (morfinÐtipi ilalarda 60 gne
kadar), denenecek ila uygun bir yoldan verilir. Gnll
usulne gre izlenerek ilacÝn baÛÝmlÝlÝk yapÝp yapmadÝÛÝ
incelenir. Bu tr denemeler, bilinen ilalarda kullanÝlmak
suretiyle karßÝlaßtÝrmalÝ olarak yapÝlabilir. Etik ynden
sorun olußturan bir yntemdir.
d) PazarlamaÐsonrasÝ gzetim: Btn yeni ilalar
Ýn preklinik ve klinik deneme dnemlerinde ortaya Ýkmayan
toksik tesirlerinin saptanmasÝ iin mutad olarak
yapÝlmasÝ gereken bir ißlemdir. ÜlalarÝn en nemli zelliklerinden birinin selektiflikleri
olduÛu daha nce belirtilmißtir. Ancak, hibir ila sadece
istenilen etkiyi yapmaz. Onun yanÝnda az veya ok
sayÝda ve deÛißik ßiddette diÛer etkileri de yapar. Bu nedenle
selektiflik gerekte grecelidir. Klinik uygulama
ynnden, pratik nedenlerle ilalarÝn etkileri istenilen etkiler
ve istenmiyen etkiler olarak iki gruba ayrÝlÝrlar. Klinik
bakÝß aÝsÝndan ilacÝn, onu alan kimsede yaptÝÛÝ g-
rlen deÛißiklikler, etkiden ok tesir tanÝmÝna (bak. 7.
Konu) uyar. Bu nedenle klinik uygulama ynnden ila-
larÝn istenilen tesirleri ve istenmiyen tesirleri szkonusudur.
Üstenmiyen tesirlere ilacÝn yan tesirleri adÝ verilir.
Bu deyim, istenmiyen tesirlerin istenilen tesirlerden ayrÝ
ve onun tesinde olußan tesir olduklarÝ anlamÝna gelir;
fakat bu anlam, her zaman doÛru deÛildir ve bazen yan
tesir, ilacÝn teraptik nemi olan esas tesiri ile temelde
aynÝdÝr, baßka bir deyißle onun doz artmasÝ sonucu ortaya
Ýkan uzantÝsÝdÝr; aralarÝnda sadece kantitatif fark vard
Ýr.
rneÛin antihipertansif ilalarla tedavide ilacÝn ykselmi
ß olan kan basÝncÝnÝ belirli sÝnÝrlara kadar dßrmesi
teraptik bir tesirdir; fakat aßÝrÝ derecede dßrp ortostatik
hipotansiyon yapmasÝ bir yan tesirdir. Teraptik
ve yan tesir ayÝrÝmÝ bu durumda bir deÛer hkmne dayan
Ýr. Bazen de bir teraptik tesir, kendisi deÛißmeksizin
sadece ilacÝn kullanÝldÝÛÝ indikasyon deÛißtiÛi iin yan
tesir olur, rneÛin kodein konstipasyon (kabÝzlÝk) yapÝcÝ
etkisi nedeniyle ishali durdurmak iin kullanÝlÝr; fakat
ksrÛ kesmek iin kullanÝldÝÛÝ zaÝnan yaptÝÛÝ konstipasyon
bir yan tesir sayÝlÝr.
Hastada, olußmasÝ istenilen tesirlerin hepsi yararlÝ tesirlerdir.
Üstenmeyen tesirler ise ilke olarak zararlÝ tesirlerdir.
Yan tesirlere istenmiyen ila tesirleri anlamÝnda
ters ("adverse") ila tesirleri veya ters ila reaksiyon -
larÝ denilir. Klinik ila denemelerinde denenen ilaca baÛ-
lÝ istenmiyen bir tesirin ilala nedensel ilißkisi oÛu zaman
kesinlikle kanÝtlanamadÝÛÝndan bu deyimler yerine
ters olay ("adverse event") deyimi kullanÝlÝr. Yan tesirlerin
byk bir blm, ilacÝn kullanÝldÝÛÝ indikasyon ne
olursa olsun belirgin derecede zararlÝdÝrlar; bunlara toksik
tesirler adÝ verilir. O halde yan tesirlerin oÛu genel -
likle toksik tesirlerdir. Yan tesirlerin az bir kÝsmÝ ise
belirgin bir zararÝ olmayan ve ilacÝn kullanÝlÝß yeri deÛiß-
tiÛinde yararlÝ olabilen tesirlerdir.
Bu blmde insanÝn ila ßeklinde veya daha geniß bir
ereve iinde evresel kirlilik veya zehir ßeklinde maruz
kaldÝÛÝ kimyasal maddelerin toksik tesirleri kategorilere
ayrÝlarak her bir kategori ana hatlarÝ ile belirtilmißtir. En
sonda ila toksisitesinin deneysel olarak lm ve tedavi
indeksi kavramÝ zerinde durulmußtur. Tedavi indeksi
ilacÝn gvenlilik veya zararsÝzlÝk derecesini belirlemek
bakÝmÝndan en nemli kantitatif gstergedir.
ÜlalarÝn ve diÛer kimyasal etkenlerin toksik tesirleri
temel niteliklerine ve olußma mekanizmalarÝna gre 5
kategoriye ayrÝlabilirler: l. YalÝn toksik tesirler, 2.
zel
toksik tesirler, 3. Üla alerjisi, 4. DayanÝksÝzlÝk reaksiyonlar
Ý ve 5. Üdiyosenkrazi ve genetik farklÝlÝÛa baÛlÝ reaksiyonlar.
Üla olarak kullanÝlan kimyasal etkenler bu kategoriler
iinde en fazla, yalÝn toksik tesirlerin fonksiyonel
nitelikte olanlarÝnÝ ve alerjik toksik tesirleri yaparlar;
nk diÛer tr toksik tesirleri belirgin ßekilde gsteren
kimyasal maddeler, ila olarak gelißtirilme aßamasÝnda
zararlarÝnÝn yararlarÝna gre ok fazla olacaÛÝna hkmedilerek
diskalifiye edilirler veya ila olarak kullanÝlmakta
iseler byle bir sakÝncalarÝ olduÛu belli olunca reticisi
tarafÝndan piyasadan ekilir veya yasaklanÝrlar.
I. YalÝn Toksik Tesirler
Bunlar ila tarafÝndan onun teraptik tesirlerine benzer
bir ßekilde ve bazen aynÝ mekanizmalarla doÛrudan
129
12. Konu
ÜLALARIN TOKSÜK TESÜRLERÜ VE TOKSÜKOLOJÜNÜN
TEMEL KAVRAMLARI
Giriß ¥ I. YalÝn Toksik Tesirler ¥ 1. Fonksiyonel (Farmakodinamik) Toksik Tesirler ¥ 2. Biyokimyasal Toksik Tesirler ¥ 3. YapÝsal
Toksik Tesirler ¥ Hcresel zedelenme mekanizmalarÝ ve hcrenin cevabÝ ¥ II.
zel Toksik Etkiler (Mutajenik, Karsinojenik, Reprod
ktif ve Teratojenik Toksik Etkiler) ¥ ÜlalarÝn Teratojenik Etkisi ¥ Teratojenik Etki MekanizmalarÝ ¥ Teratojenik etkinin eßitli
yansÝmalarÝ ¥ Embrionun Gelißme Dnemlerine Gre Teratojene DuyarlÝÛÝn DeÛißmesi ¥ Teratojen Etkiyi DeÛißtiren Faktrler ¥
Ünsanlarda Teratojenik Etkinin
nlenmesi ¥ TeratojenliÛin SaptanmasÝ ¥ ÜlalarÝn Teratojenik Risklerine Gre SÝnÝflandÝrÝlmasÝ ¥
Ünsanlarda Teratojenik Etkisi Olan Ülalar ¥ Behevyoral teratojenler ¥ Ge Olarak Beliren Teratojenik etkiler ¥ III. Üla Alerjisi ¥
Ülaca baÛlÝ alerjik reaksiyonlarÝn diÛer istenmiyen etkilerdeÝÝ farklarÝ ¥ Hapten ve antijenik determinant ¥ apraz alerji ¥ Alerjik
Reaksiyon (Ülaca Ümmn Cevap) ¥ Ümmn cevaplarÝn ortak zellikleri ¥ Antikor (immnogloblin) trleri ¥ T lenfositi trleri ¥ Üm -
mnoloji BakÝmÝndan Alerjik Reaksiyon Tipleri ¥ 1. Anafilaktik (tip I) reaksiyonlar ¥ 2. Sitotoksik (tip II) reaksiyonlar ¥ 3. Toksik
immn kompleks kmesine baÛlÝ (tip III) reaksiyonlar ¥ 4. Gecikmiß tipteki (tip IV) reaksiyonlar ¥ Otoimmnite ¥ Üla Alerjisinin
Klinik Tipleri ¥ IV. DayanÝksÝzlÝk (AßÝrÝÐDuyarlÝk) ReaksiyonlarÝ ¥ V. Üdiyosenkrazi ve Genetik FarklÝlÝÛa BaÛlÝ Reaksiyonlar ¥ Üla
Toksisitesinin Deneysel Olarak
lm ve Tedavi Ündeksi ¥
130 12. Konu
doÛruya olußturulan yan tesirlerdir. Genellikle dozaÐba-
ÛÝmlÝ ve ngrlebilir bir biimde olußurlar.
YalÝn toksik tesirler altÐgrup ta toplanabilirler:
i) Fonksiyonel (farmakodinamik) toksik tesirler. ii) Biyokimyasal
toksik tesirler ve iii) YapÝsal toksik tesirler.
YapÝsal toksik tesirler yalÝn toksik tesirlerin genellikle
en aÛÝr ßeklidir; bunlara oÛu zaman fonksiyonel ve biyokimyasal
toksik tesirler eßlik ederler. Fonksiyonel toksik
tesirler, genellikle, yapÝsal toksik tesirlerden ve rutin
klinik biyokimya yntemleri ile farkedilebilen biyokimyasal
toksik tesirlerden baÛÝmsÝz bir ßekilde meydana gelirler.
1. FONKSÜYONEL (FARMAKODÜNAMÜK)
TOKSÜK TESÜRLER
YalÝn toksik tesirlerin ila alan hastalarda en sÝk g-
rlen ßeklidir. ÜlacÝn, hastanÝn yararÝ iin etkilemesi ng
rlen fizyolojik fonksiyonu, doz fazlalÝÛÝ sonucu veya
hastanÝn duyarlÝÛÝnÝn artmÝß olmasÝ sonucu aßÝrÝ derecede
etkilemesine veya diÛer fizyolojik fonksiyonlarÝ da etkilemesine
baÛlÝdÝrlar. Bu tr toksik veya yan tesirlerin
olußmasÝnda, ilacÝn etki yerine reversibl bir ßekilde baÛ-
lanmasÝ esastÝr; kovalent baÛlanma olmaz. ÜlalarÝn grubuna
ve trne gre vcut fonksiyonlarÝndan (beyin, endokrin
sistem, otonomik sinir sistemi, gastrointestinal
sistem, kardiyovaskler sistem fonksiyonlarÝ, seksel
fonksiyonlar ve diÛer fonksiyonlar gibi) birine veya birka
Ýna ait fonksiyonel yan tesirleri olabilir (konvlsiyonlar,
sÝcak basmasÝ, taßikardi, midriyazis, EKG deÛißikleri,
aritmiler, erektil disfonksiyon yani impotens vb. gibi).
rneÛin, sisaprid, haloperidol ve eritromisin aßÝrÝ dozda
kalpte repolarizasyonu yavaßlatÝr, bunun sonucu uzun
QT sendromuna ve ani lme neden olabilir. SÝnÝf Ia, Ic
ve III antiaritmik ilalar da yan tesir olarak bu sendroma
yol aabilir.
2. BÜYOKÜMYASAL TOKSÜK TESÜRLER
ÜlacÝn hcre dzeyindeki fonksiyonel tesirlerinin alt
Ýnda oÛu zaman, ilacÝn yaptÝÛÝ, bilinen veya bilinmeyen
hcresel biyokimyasal deÛißiklikler yatar. Klinik uygulamada
biyokimyasal toksik tesir deyimi ile kastedilen,
ilalarÝn klinikte rutin olarak llen biyokimyasal
gstergelerde yaptÝklarÝ istenmiyen deÛißikliklerdir. Bu
anlamda, bir biyokimyasal toksik tesir baßlangÝta oÛu
kez bir yapÝsal toksik tesirin habercisi olarak ortaya Ý-
kar.
rneÛin plazma SGPT (serum glutamik piruvik
transaminaz)1 ve gamaÐglutamil transferaz dzeyindeki
artma karaciÛer hcresindeki, SGOT (serum glutamik
oksaloasetik transaminaz)2 dzeyindeki artma ise karaci-
Ûer, myokard hcresi ve, ßok halinde olduÛu gibi, diÛer
hcrelerdeki zedelenmenin bir belirtisidir. Plazma bilirubin
ve alkalen fosfataz dzeyindeki belirgin bir artma,
safra akÝßÝndaki organik bir engelin veya safra kanalik
llerindeki zedelenmenin gstergesidir. ÜlacÝn izgili
kas hcresi zerindeki sistemik etkisi (klofibrat alanlarda
olduÛu gibi) veya lokal etkisi (i.m. ila injeksiyonunda
olduÛu gibi) sonucu, plazma kreatin kinaz 3 dzeyi ykselir.
Myokard zedelenmesi sonucu plazmada CKÐMB
(kreatin kinazÝn kasÐbeyin izozimi) ve troponin T dzeyi
ykselir; bunlar myokard zedelenmesi iin olduka zg
l olan gstergelerdir. Aminoglikozid antibiyotikler,
bbrek korteksinde toplanÝrlar ve proksimal tubulus hcrelerinin
lizozomlarÝnÝ bozarlar ve idrarda lizozomal enzimlerin
(NÐasetilglukozaminidaz gibi) miktarÝnÝ artÝrÝrlar
(enzimri).
ÜlalarÝn yaptÝÛÝ elektrolit (Na+, K+, Ca2+ ve ClÐ gibi)
dzeyindeki deÛißmeler, hiperglisemi ve hiperrisemi
de biyokimyasal toksik tesirlere rnek teßkil ederler;
bunlar genellikle farmakodinamik nitelikteki ila etkisirne
baÛlÝdÝrlar.
1. DiÛer adÝ: ALT (alanin aminotransferaz veya alanin transaminaz).
2. DiÛer adÝ : AST (aspartat aminotransferaz veya aspartat transaminaz).
3. izgili kaslar kreatin kinazÕÝn tek kaynaÛÝ deÛildir, myokardÝn iskemisi ve diÛer tr zedelenmeleri de plazma kreatin kinaz dzeyini ykseltir.
Þekil 12.1. Hepatotoksik bir ila
olan asetaminofen
(parasetamol)un
NÐhidrosillenme sonucu
toksik ara rne dnßm.
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 131
3. YAPISAL TOKSÜK TESÜRLER
ÜlalarÝn doku ve hcre dzeyinde yaptÝÛÝ morfolojik
bozukluklarla kendini gsteren toksik tesirlerdir. YapÝsal
toksik etki bazen, sadece, elektron mikroskobu ile gzlenebilen
hcre ltrastrktrndeki bir bozuklukla kendini
gsterebilir, makroskopik olarak veya ÝßÝk mikroskopisi
ile bir bozukluk grlmeyebilir.
YapÝsal toksik etkiler genellikle hcrelerin yaßamÝnda
fonksiyonel nemi olan subseller yapÝlarÝn veya
makromolekllerin (DNA, RNAÕlar ve enzimler gibi)
ilalar ve diÛer kimyasal etkenler ya da onlarÝn metabolitleri
tarafÝndan irreversibl bir ßekilde bozulmasÝna baÛ-
lÝdÝr; irreversibl olarak bozulan yapÝ veya makromolekl
hcrede devamÝ olarak yenileniyorsa, olay reversibl imiß
gibi gzkebilir ve kalÝcÝ nitelikte olmayabilir. Bu tr
toksik etkiler 3 grupta toplanÝrlar: (i) Kimyasal etke -
nin kendisine baÛlÝ irreversibl bozukluklar: Alkilleyici
antineoplastik ilalar, savaß gazÝ olarak kullanÝlan vezikant
kkrtl hardal gazlarÝ ve proteinlerin sulfidril gruplar
ÝnÝ bloke eden aÛÝr metal bileßikleri bu tr bozukluk
yaparlar. (ii) Kimyasal etkenlerin biyotransformasyonu
sonucu olußan reaktif metabolitlere* baÛlÝ irreversibl
bozukluklar: Kimyasal etkenlere baÛlÝ irreversibl yapÝsal
bozukluklarÝn oÛu bu gruba girer. Reaktif metabolitler
hcrelerde eßitli makromolekllerle kovalent baÛ oluß-
turmak suretiyle kolayca reaksiyona giren maddelerdir.
Reaktif Ýnetabolitierin bir rneÛini aromatik halkanÝn
hidroksillenmesi esnasÝnda dayanÝksÝz bir ara rn olarak
olußan epoksid trevleri teßkil eder (bak. s. 47). DiÛer
bir rnek. aminlerin reaktif NÐoksid ve NÐhidroksil t-
revleridir. (iii) Kimyasal etkenin hcrede aktif oksijen
radikalleri olußturan bir kimyasal reaksiyona katÝl -
masÝna baÛlÝ indirekt irreversibl yapÝsal bozukluklar: Bu
ßekilde etki yapan maddelerin kendisi veya biyotransformasyon
rnleri direkt toksik etki yapmazlar; fakat bunlar
Ýn hcrede katÝldÝklarÝ veya aktive ettikleri reaksiyonlar
sÝrasÝnda ortaya Ýkan aktif oksijen radikalleri toksisiteden
sorumludur. Reaktif radikal niteliÛinde olan ak -
tif oksijen radikalleri, molekler oksijen (O2) den trerler
ve drt tanedir: superoksid anyonu (OÐ
2¥), hidroksil
radikali (OH¥), hidrojen peroksid (H2O2) ve singlet molek
ler oksijen (1O2) (bak. 53. Konu). Bunlardan en fazla
reaktif, dolayÝsÝyla en sitotoksik olanÝ hidroksil radikalidir.
Reaktif oksijen radikalleri normal fizyolojik olaylar
sÝrasÝnda, mitokondrilerdeki elektron transfer dizilerinden
hcre iine sÝzmak (kamak) suretiyle ve ayrÝca
membranda araßidonik asid molekl metabolizmasÝnÝn
yan rn olarak meydana gelirler. Patolojik durumda
aßÝrÝ derecede meydana gelirler ve hcrede "oksidatif
stres" yaratÝrlar. Bu radikaller baßta hcre membranÝ lipidleri
olmak zere hcrede eßitli makromolekllere sata
ßÝrlar ve onlarda irreversibl bozukluk yaparlar. Hidroksid
radikali dokularda ClÐ iyonu ile reaksiyona girerek
hipoklorik asid (HOCl) yapar, superoksid anyonu ise damar
endotelinde endojen nitrik oksid (NO) ile birleßerek
peroksinitrit (bak. 89. Konu) olußturur.
Hcrelerde serbest oksijen radikallerini inaktive
eden (sndrenÐquenchingÐ) ve hcreyi onlara karßÝ savunan
eßitli enzimler bulunur; bunlar superoksid dis -
mutazlar, katalaz ve glutatyon peroksidaz/glutatyon
reduktaz' dÝr. AyrÝca indirgenmiß glutatyon, E vitami -
ni, K vitamini, askorbat, sistein ve retinoidler, mito -
kondriyel bir koenzim olan Ðlipoik asid gibi antioksidan
faktrler bu tr radikalleri yakalayÝp inaktive edebilirler
(bak. 53. Konu).
Hcresel zedelenme mekanizmalarÝ ve hcrenin
yanÝtÝ: ÜlalarÝn direkt toksik etkisi altÝnda hcrelerde e-
ßitli temel yapÝsal deÛißiklikler meydana gelir. BunlarÝn
en nemlileri aßaÛÝdakilerdir: (i) Hcrenin hacim d -
zenlenmesinin bozulmasÝ: MembranÝn btnlÛnn,
enzim sistemlerinin ve enerji saÛlanmasÝnÝn toksik etkenler
tarafÝndan bozulmasÝ hcrede izoosmotik ßißmeye ve
buna baÛlÝ zedelenmeye yol aar. (ii) Enerji metaboliz -
masÝnÝn bozulmasÝ: Mitokondriler hcrelerin enerji jenerat
rleridir. Toksik etkenin sitoplazma membranÝnÝ
bozmasÝ sonucu dÝßardan aßÝrÝ Ca2+ ve fosfat girmesi, ya
da Ca2+'un dÝßarÝ atÝlmamasÝ, mitokondrilerin kalsifikasyonuna
yol aarak onlarÝn fonksiyonunu kalÝcÝ ßekilde
bozabilir. (iii) LizozomlarÝn paralanmasÝ: Lizozomlar
bir sr hidrolitik enzim ierirler. Toksik maddelerin etkisi
altÝnda lizozomlarÝn sayÝlarÝnÝn artmasÝ ve paralanarak
yÝkÝcÝ enzimleri sitoplazmaya salÝvermeleri hcrenin
lmne yol aabilir. (iv) Lipid peroksidasyonu: Üla
ve diÛer toksik maddeler eßliÛinde hcrede meydana gelen
serbest radikallerin ya da toksik maddelerin, hcrede
olußturduklarÝ serbest oksijen radikallerinin hcre
membranlarÝndaki (sitoplazmik ve hcre organeli membranlar
Ýndaki) lipidlerin bileßiminde bulunan doymamÝß
yaÛ asidleri ile reaksiyona girmesi membranlarÝ oksida -
tif yÝkÝm a uÛratÝr. (v) Hcre iinde trigliserid birikimi:
Bu olay zellikle karaciÛer hcresinin toksik etkenlere
maruz kalmasÝ sÝrasÝnda olur. KaraciÛer hcreleri, lipidleri
ve yaÛ asidlerini kandan uptake yaparlar: sonra
onlarÝ lipoproteinlere evirerek kana salgÝlarlar ve bylece
karaciÛerden uzaklaßtÝrÝrlar. Protein sentezi inhibisyonu,
fosfolipid metabolizmasÝnÝn bozulmasÝ veya mitokondriler
iinde yaÛ asidi oksidlenmesinin bozulmasÝ sonucu,
karaciÛer hcresine lipid girißi ile ÝkÝßÝ ve kulla-
* Reaktif radikal veya reaktif metabolit, serbest radikal diye de adlandÝrÝlÝr. Bu bileßikler, iftleßmemiß (ÒunpairedÓ) elektron ieren molekl trleridir.
Kovalent bir baÛÝn bazÝ kimyasal veya enzimatik reaksiyonlar sonucu spontan olarak veya irradiyasyon sonucu homolitik yarÝlmasÝ
(ÒcleavageÓ ile bir elektron eklenmesi veya bir elektronun diÛer bir radikal tarafÝndan koparÝlmasÝ suretiyle olußurlar.
132 12. Konu
nÝm arasÝndaki denge bozulduÛunda hcre iinde yaÛ birikimi
olur. Sonuta yaÛlÝ karaciÛer ("fatty liver") denen
reversibl hcre zedelenmesi durumu ortaya Ýkar.
YukarÝda belirtilen mekanizmalarÝn toksik etkenler
tarafÝndan harekete geirilmesi ile olußan bozukluklar
belirli bir derecenin (dnlmez noktanÝn, Òno return po -
intÓ ) stne ÝkmÝßsa, hcre lm ve onu izleyen nekrozu
belirleyen, hcre Ûelerinin hidrolizi ve protein denat
rasyonu gibi otolitik deÛißiklikler meydana gelir.
Son zamanlarda, hcrelerin ortam sÝcaklÝÛÝnÝn artmasÝna
baÛlÝ strese, ÝsÝ ßoku proteinleri (heat shock proteins)
adÝ verilen koruyucu nitelikteki zel proteinlerin sentezini
artÝrarak yanÝt verdikleri saptanmÝßtÝr. Daha sonra, oksidanlar,
aÛÝr metaller ve diÛer bazÝ kimyasal etkenlerin
de bu olayÝ tetikledikleri grlmßtr (Schlesinger
1990).
Organlarla ilgili toksisite: YapÝsal toksik etkilerin
en sÝk olußtuÛu organlar karaciÛer ve bbrekler dir. Karaci
Ûer hcresi biyotransformasyon olaylarÝnÝn en yoÛun
olduÛu bir yer olmasÝ nedeniyle reaktif metabolitlere fazla
maruz kalÝr. AyrÝca mideÐbarsak kanalÝndan absorbe
edilen ilalara Òilk geißteÓ, grece yksek konsantrasyonda
maruz kalÝr. Gene bazÝ ilalar safra iinde aktif
transportla itrah edilip safrada konsantre olduklarÝndan,
safra kanallikllerinin eperini ve onu eviren karaciÛer
hcrelerini yksek konsantrasyondaki ilacÝn etkisine maruz
kÝlarlar. KaraciÛerde meydana gelen reaktif metabolitlerin
bir kÝsmÝ ok kÝsa mrldr; bunlar bir veya birka
saniyede inaktive edilirler ve sadece karaciÛere zarar
verebilirler. Daha uzun mrl olanlar (yarÝlanma mr
birka dakika veya saat olanlar gibi), dolaßÝmla diÛer organlara
taßÝnarak onlara da zarar verebilirler. Bbrek tubuluslar
Ýnda. glomerler filtrat iindeki ila veya metabolitlerin
yz kereye yakÝn bir oranda konsantre olabilmesi,
tubulus ve toplayÝcÝ kanal hcrelerinin, vcudun
diÛer hcrelerine gre, ok daha yksek konsantrasyondaki
toksik etkene maruz kalmasÝna yol aar. AyrÝca, tubulus
hcrelerindeki ila metabolizmasÝna katÝlan enzimlerin
etkisi altÝnda bu hcrelerde reaktif metabolitler olu-
ßabilir.
KaraciÛer hcresinde bazÝ reaktif metabolitler, yukar
Ýda kÝsaca deÛinildiÛi gibi, indirgenmiß glutation
(GSH) ile konjge edilmek suretiyle zararsÝz hale getirilirler.
Bu olayÝ GSHÐtransferaz enzimi katalize eder.
Dietilmaleat gibi karaciÛer hcresinde GSH havuzunu
tketen maddeler karaciÛer hcresini kimyasal zedelenmeye
karßÝ elverißli hale getirirler. Hepatotoksik ilalarla
akut zehirlenmelerde fazla miktarda olußan reaktif metabolitler
de karaciÛer hcrelerinin indirgenmiß glutation
havuzunu tketerek bu hcreleri savunmasÝz duruma getirirler.
Tedavi iin NÐasetilsisteinÕin ve glutation olußumunu
artÝran diÛer antidotlarÝn verilmesi hcrenin reaktif
metabolite dayancÝnÝ artÝrÝr. ÜlalarÝn reaktif metabolitlere
dnßmesini hÝzlandÝran enzim indkleyiciler ise onlar
Ýn yapÝsal toksik etkilerini (karaciÛer nekrozu ve buna
baÛlÝ fibrozis gibi) artÝrÝrlar, enzim inhibitrleri ise bu etkileri
azaltÝrlar.
Ülalar kemik iliÛinde, kandaki hcrelerde (hemoliz
gibi), kollajen dokuda, tiroid bezinde ve diÛer birok doku
ve organda da yapÝsal deÛißikliklere neden olabilirler.
Üleri derecede damar bzlmesi yapmak ve kapiler endotelini
zedeleÝnek suretiyle bazÝ damar bzc ilalar or-
Ûanlarda gangrene kadar giden dolaßÝm bozukluklarÝ yapabilirler
(bazÝ ergot alkaloidleri gibi).
Hepatotoksik etki eßitleri ve hepatotoksik etkisi
olan ilalar KitabÝn 7. BaskÝ 1. Cildinde s. 309Ð310 ve
314Õte, nefrotoksik etki eßitleri ve nefrotoksik etkili
ilalar s. 312Õde ve kemik iliÛi zerinde toksik etki
(myelotoksik etki) eßitleri ve myelotoksik etkili ilalar
s. 313Õte gsterilmißtir.
II.
zel Toksik Etkiler
Mutajenik etki, karsinojenik etki ve teratojenik
etki gibi esas itibariyle hcre ekirdeÛi dzeyinde olußan
ve genellikle kalÝcÝ nitelikte olan toksik etkiler aralarÝndaki
benzerlikler nedeniyle zel toksik etkiler baßlÝÛÝ alt
Ýnda sÝnÝflandÝrÝlÝrlar. ÜlalarÝn, kadÝnÝn veya dißi hayvanlar
Ýn dllenme yeteneÛi zerindeki reprodktif tok -
sik etkisi de (kÝsÝrlÝk ve hayvanlarda bir dldeki yavru
sayÝsÝnÝn azaltÝlmasÝ gibi) zel toksik etkidir ve teratojenik
etkinin zel bir ßekli olarak kabul edilir.
Ülalar, gelißtirilme dneminde deney hayvanlarÝnda
mutajenik, karsinojenik ve teratojenik etki olasÝlÝklarÝ
bakÝmÝndan etraflÝ bir ßekilde yaygÝn olarak incelenirler.
Deney hayvanlarÝnda yapÝlan karsinojenisite ve mutajenisite
incelemelerinin, insandaki bu tr toksik etkiyi ng
rme gleri yksektir. Mutajenik ve karsinojenik etki
gsteren ila adaylarÝ yukarÝda belirtildiÛi gibi, deney
hayvanlarÝndaki klinikÐncesi deneme dneminde diskalifiye
edilirler. Bu nedenle ilalarÝn insanda bu tr toksik
etki yapma olasÝlÝÛÝ ok uzak bir olasÝlÝktÝr. KlinikÐncesi
denemelerde karsinojenik etkiyi, insanda kullanÝlacak
doza kÝyasla, deney hayvanlarÝnda ok yksek (rneÛin
vcut aÛÝrlÝÛÝnÝn kgÕÝ baßÝna dzeltilmiß doz zerinden
50Ð100 katÝ veya daha yukarÝ dozda) yapan bir ila aday
Ý sakÝncalÝ bulunmayabilir ve ila olarak gelißtirilebilir.
Deney hayvanlarÝndaki testlerin, insanda szkonusu iki
toksik etkiyi ngrme bakÝmÝndan yetersiz kalmasÝna neden
olan ve atlamaya yol aabilen ok zel bir durum, bu
etkilerin deney hayvanlarÝnda meydana gelmeyen, fakat
insanda olußan bir ila metabolizma rnne (metabolitine)
baÛlÝ olmasÝdÝr. Bu konuda vurgulanmasÝ gereken diÜ
lalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 133
Ûer bir nokta, kanser tedavisinde kullanÝlan antineoplastik
ilalarÝn oÛu gibi hcre DNAÕsÝnÝ bozmasÝ teraptik
etkisinin temelini teßkil eden ilalarÝn ve hormona ba-
ÛÝmlÝ yapÝlarda zgl gen transkripsiyonunu artÝrmak suretiyle
teraptik etki yapan androjenik ve estrojenik steroid
hormonlarÝn, ufak lekte olmak zere karsinojenik
etki yaptÝklarÝnÝn bilinmesine karßÝn, zararlarÝna gre yararlar
ÝnÝn aÛÝr bastÝÛÝ klinik durumlarda ila olarak kullan
Ýlmakta olmasÝdÝr.
Mutajenik ve karsinojenik etkinliÛin yukarÝda aÝkland
ÝÛÝ gibi ilalar iin olaÛanÐdÝßÝ bir zellik olmasÝ nedeniyle
burada onlardan sz edilmeyecektir. Bu tr etkinlikler
farmakolojiden ziyade toksikolojinin alanÝna girer.
Mutajenik etkinlik ve mutajenezis hakkÝnda Kitab
Ýn 7. BaskÝ 1. Cildinde s. 315Ð322Õde ve karsinojenik
etkinlik ve kimyasal karsinojenezis hakkÝnda s.
323Ð346Õda ayrÝntÝlÝ aÝklama yapÝlmÝßtÝr.
Teratojenik etki, ilalar gelißtirilirken gebe deney
hayvanlarÝnda yapÝlan reprodktif toksisite incelemeleriyle
insanda ngrlebilir. Ancak gebe kadÝnlarda ve
gebe olma olasÝlÝÛÝ olan reprodktif aÛdaki kadÝnlarda
kullanÝlmamak koßuluyla, teratojenik etkinliÛi olduÛu
saptanan maddeler insanlarda ila olarak kullanÝlÝrlar
(kanser ilalarÝ ve retinoid ilalar gibi). Bu nedenle teratojenik
etkinliÛin toksikoloji ynnden olduÛu kadar farmakoloji
bakÝmÝndan da nemi vardÝr. AßaÛÝda bu zel
toksik etki trne ayrÝntÝlÝ olarak deÛinilmißtir.
ÜLALARÜN TERATOJENÜK ETKÜSÜ
Az sayÝda bazÝ ilalar ve diÛer bazÝ kimyasal maddeler
gebe kadÝnlar tarafÝndan alÝndÝklarÝnda plasentadan
ftal dolaßÝma geerek ftusta malformasyonlara neden
olurlar. Bu duruma teratojenezis adÝ verilir. Teratojenezis
olußturan ila ve diÛer etkenlere teratojen denilir. Bu
etkenlerin yaptÝÛÝ konjenital malformasyonlarÝ inceleyen
bilim dalÝna teratoloji adÝ verilmißtir. BazÝ maddeler
nÐteratojen sayÝlÝrlar; bunlarÝn kendileri deÛil, fakat v-
cutta olußan metabolitlerinden biri veya birkaÝ teratojenik
etki yaparlar. Teratojen metabolit genellikle anne v-
cudunda olußur ve plasentayÝ geer, ancak bazen teratojen
metabolitin ila plasentayÝ aßÝp ftus dolaßÝmÝna ge-
tikten sonra ftus dokusundaki enzimler tarafÝndan oluß-
turulmasÝ da mmkndr. Teratojenik etki, daha kapsaml
Ý bir deyimle ftotoksik etki diye de adlandÝrÝlÝr.
Plasenta, ilalarÝn pasif difzyonla gemesine ok elveri
ßli olan bir yapÝdÝr; gerekte bir engel sayÝlmaz. San
ÝldÝÛÝndan ok sayÝdaki ila veya metaboliti plasentadan
ftusa geer; fakat teratojenik etki gstermez. Lipid/su
partisyon katsayÝsÝ yksek ve ufak molekll olan bile-
ßikler, diÛer biyolojik membranlar gibi plasentayÝ da kolayl
Ýkla aßarlar. Buna ilalarÝn daÛÝlÝmÝ ile ilgili 4. Konuda
deÛinilmißtir.
Ülalardan ve diÛer kimyasal maddelerden baßka,
XÐÝßÝnlarÝ, mikrodalgalar, atomik patlama sonucu olußan
ÝßÝnlar ve travma gibi fiziksel etkenlerin ve kÝzamÝkÝk
virusu ile zel liposakkarid salgÝlayan bazÝ bakteriler gibi
infeksiyon etkenlerinin de teratojenik etkisi vardÝr.
Teratojenik etki mekanizmalarÝ: Etkenlerin ftusun
gelißmesini bozmasÝ iin mutlaka ftal hcrelerin genetik
materyelinin bozulmasÝ gerekmez. Teratojenik etkinin
olußmasÝ, etkenin embriyo veya ftusun gelißmesini
kÝsÝtlÝ veya kapsamlÝ bir ßekilde deÛißtirmesine ve hcre
farklÝlaßmasÝnÝ bozmasÝna baÛlÝdÝr. Teratojenik etki,
baßlÝca aßaÛÝdaki mekanizmalarla olur: (i) Sitotoksik et -
kiye baÛlÝ teratojenezis: Bu tr teratojenezis yapan
maddeler DNA yapÝsÝnÝ genotoksik etkileriyle bozmak
veya DNA sentezini inhibe etmek ya da mitoz esnasÝnda
iÛcik olußmasÝnÝ bozmak suretiyle sitotoksik etki yaparlar.
Bu biim sitotoksik etki, hcrenin ekirdekÐdÝßÝ yap
ÝlarÝnÝ bozmak suretiyle olan klasik sitotoksik etkiden
farklÝdÝr. Sitotoksik teratojenlerin diÛer blmn teßkil
eden klasik sitotoksik etkili ilalarÝn, anne zerinde de
ftus zerindeki kadar toksik olmalarÝndan dolayÝ ila
olarak tÝbbi kullanÝma girme olasÝlÝklarÝ pek yoktur. Oysa
ki DNA replikasyonunu, transkripsiyonunu ve hcre
blnmesini bozan ilk tr maddeler embriyo hcreleri gibi
hÝzlÝ proliferasyon gsteren hcrelerde ldrc etki
yaparlar, fakat annenin hcrelerini sindirim kanalÝ epiteli,
kemik iliÛi ve kÝl (sa) folikl hcreleri gibi hÝzlÝ o-
Ûalan hcreler dÝßÝnda pek etkilemezler. Genotoksik
maddelerin ldrc etkileri, hcre blnme hÝzÝyla
orantÝlÝ olduÛu iin uygulandÝklarÝ sÝrada en hÝzlÝ proliferasyon
gsteren organ ve dokularda en fazla nekroz yaparlar.
Bu nedenle grece selektif etki yaparlar. Tek bir
dozlarÝna maruz kalmak bile teratojenesize neden olabilir.
Bu tr maddeler aßaÛÝda sayÝlan teratojenik madde
gruplarÝnÝn ikincisine uyarlar; ldrc, malformasyon
yapÝcÝ ve rtardasyon yapÝcÝ etkileri n n de aynÝ
doz aralÝÛÝnda gsterirler.
rnekleri alkilleyici maddeler,
DNA sentezini bozan antimetabolit zellikli kanser ila-
larÝ ve genotoksik etkili diÛer mutajenlerdir. (ii)
nemli
besinsel etkenlerin dÝßardan alÝnmasÝnÝn veya enerji
retiminin bozulmasÝ: Gebenin beslenme yetersizliÛi
nedeniyle yeterli kalori ve protein alamamasÝ, folik asid
ve A vitamini gibi vitaminlerin yetersizliÛi, ftusta genellikle
byme rtardasyonu (gecikmesi), SSSÕnin olgunla
ßmasÝnÝn gecikmesi ve tiroid bozukluÛu ßeklindeki
durumlara neden olur ve bunlar irreversibl nitelikte olabilirler.
Mitokondriyel protein sentezini inhibe eden etkenler
(amfenikol grubu antibiyotikler gibi), glikolizi bozan
etkenler (6Ðaminonikotinamid gibi), trikarboksilik
asid siklusunu bozan etkenler (fluoroasetat gibi) ve hipoksi
yapÝcÝ etkenler ftal hcrelerin enerji metabolizmas
ÝnÝ bozarlar. Bylece, srekli oÛalan ve enerji gereksi134
12. Konu
nimi artmÝß olan btn hcrelerde nonÐspesifik bozukluk
yaparlar. Bunun sonucu malformasyon olußmasÝ olaÛan
deÛildir. Bu tr hcresel bozukluk kendini byme rtardasyonu
ve embriyoletalite (embriyo lm) ßeklinde
gsterir. (iii) Uteroplasental kan akÝmÝnÝn azaltÝlmasÝ:
Deney hayvanlarÝnda vazokonstriktr ilalarÝn, plasentaya
gelen maternal kan akÝmÝnÝ azaltmak ve ayrÝca ftal
kan akÝmÝnÝ bozmak suretiyle embriyoletalite, malformasyon
ve byme rtardasyonu yaptÝÛÝ grlmßtr.
Gebe deney hayvanlarÝnda, uterus arterlerini gebeliÛin
deÛißik dnemlerinde, kÝsmen veya tamamen geici ya
da kalÝcÝ ßekilde klamplamak veya baÛlamak suretiyle
embriyo veya ftusta benzer deÛißiklikler olußturulmuß-
tur. Ünsanlarda ergot alkaloidleri dßÛe neden olabilirler;
ancak bu maddelerin vazokonstriktr etkileri yanÝnda
teratojenezle ilißkisi olmayan oksitosik etkisinin de
dßkte rol olabilir. (iv) FarklÝlaßma ile ilgili spesifik
olaylarÝn bozulmasÝ: Bu mekanizma ile teratojenik etki
yapan ilalarÝn belirgin bir genotoksik ve sitotoksik etkisi
yoktur; embriyoyu ldrmeleri ve byme geriliÛi
yapmalarÝ olaÛan deÛildir; gebeliÛin organojenez dneminde
verildiklerinde belirli yapÝlarÝn gelißmesini spesifik
bir ßekilde bozarak belirli malformasyon eßitlerinden
olußan kendilerine zg sendromlar yaparlar. Teratojenez
mekanizmalarÝnÝn ilaca spesifik olduÛuna inanÝlmaktad
Ýr. Bunlardan bazÝlarÝ iin mekanizma aydÝnlatÝlmÝß-
tÝr. Üyi incelenmiß bir rnek glukokortikoid ilalardÝr.
DoÛal glukokortikoidlerin fizyolojik konsantrasyonlarÝ
normal bir embriyojenez iin gerekli olduÛu halde, farmakolojik
(suprafizyolojik) dozda sÝanlara gebeliÛin ortas
Ýnda verilmeleri spesifik olarak yarÝk damak yapar: bu
durumun damaÛÝ olußturan ve bitißtiren maksiler mezen-
ßimal hcrelerin, glukokortikoid reseptrlerden diÛer dokulara
gre zengin olmasÝ ile paralellik gsterdiÛi bulunmu
ßtur. DiÛer bir rnek bir herbisid ila olan nitrofendir
ve sÝanlarda maternal ve ftal tiroid hormonlarÝ dengesini
bozar. Kalp ve ondan Ýkan arterlerle ilgili malformasyonlar
yapar. Bunu, tiroid hormon dengesindeki etkisi
sonucu kalp dokusundaki betaÐadrenerjik reseptr etkinli
Ûini deÛißtirmek suretiyle yaptÝÛÝ bir varsayÝm olarak
ileri srlmßtr. Talidomid ve retinoidler gibi insanda
teraptik dozlarda bile malformasyon yapÝcÝ gl etkinli
Ûi olan ilaclarÝn da farklÝlaßma ile ilgili spesifik
olaylarÝ bozduklarÝ sanÝlmaktadÝr: fakat teratojenik etki
mekanizmalarÝ iyi aydÝnlatÝlmamÝßtÝr. Üyodrlerin ftusta
tiroidin belißmesini bozmalarÝ ve ayrÝca seks hormonlarÝ-
nÝn veya antagonistlerinin dißi veya erkek ftusta seks organlar
ÝnÝn farklÝlaßma ve gelißmelerini bozmalarÝ da szkonusu
spesifik teratoienik etki mekanizmasÝnÝn rnekleridir.
(v) Doku osmolaritesinin deÛißmesi: Embriyo dokular
ÝnÝn osmolaritesinin kimyasal etkenler tarafÝndan
deÛißtirilmesi organojenezi bozabilir. Tripan mavisinin
bazÝ araßtrÝcÝlara gre sÝanda bu mekanizma ile belirli
malformasyonlar yaptÝÛÝ ileri srlmßtr (bu madde ayr
Ýca sÝanÝn kese tipi plasentasÝnda maternal dolaßÝmdan
ftal dolaßÝma doÛru pinositoz ve fagositozla yapÝlan histiotrofik
besin maddesi transferini bozarak ve lizozomal
enzimlerin yÝkÝlmasÝnÝ hÝzlandÝrarak da teratojenik etkinlik
olußturur). Benzhidril piperazinÕin sÝan embriyosunda
doku demi yaparak orofasiyal malformasyon yaptÝÛÝ
ileri srlmßtr.
Teratojenik etkinin eßitli yansÝmalarÝ: BebeÛin
malformasyonlu doÛmasÝ, ilacÝn embriyo ve ftus zerindeki
toksik etkisinin sadece bir kademesini olußturur;
bazen ila, trne ve dozuna baÛlÝ olarak, zigot ve bundan
gelißen embriyo zerinde gl toksik etki yapar ve
onu yok eder (embriyoletalite ya da embriyosid etki).
len zigot veya embriyo rezorpsiyon la ortadan kalkar.
DiÛer bir alternatif durum, gebeliÛin daha ileri dneminde
ilacÝn embriyo veya ftusta canlÝlÝkla baÛdaßmayacak
derecede bir bozukluk yapÝp dßÛe yol amasÝ dÝr. Teratojenik
etkiye baÛlÝ dßkle veya erken doÛumla dÝßarÝ
atÝlan embriyoda veya ftusta malformasyon, etkenin t-
rne gre bulunmayabilir. Teratojenik etkene maruz kalma
sonucu ortaya Ýkan nc bir durum, ftusun geliß -
mesinin geri kalmasÝ (byme rtardasyonu), ftus
aÛÝrlÝÛÝnÝn veya yenidoÛanÝn aÛÝrlÝÛÝnÝn akranlarÝna gre
dßk olmasÝdÝr. DoÛumdaki aÛÝrlÝÛÝ 2500 gramÝn altÝnda
olan yenidoÛan dßk aÛÝrlÝklÝ olarak kabul edilir. B-
yme rtardasyonuna malformasyonlar eßlik edebilir veya
etmeyebilir. Byme geriliÛi olan veya malformasyonlu
olan ftusu taßÝyan gebelerde erken (prematr)
doÛum (gebeliÛin 37. haftasÝndan nce doÛum) grece
sÝk grlr.
Teratojenik maddenin maruz kalÝnan dozunun artmas
Ý, lmcl etki (letalite) olasÝlÝÛÝnÝ genellikle artÝrÝr.
Dozla, bundan nceki paragrafta sz edilen olaylar aras
Ýndaki ilißkinin kalÝbÝna gre deneysel teratojenez incelemelerinde
trl madde ayÝrt edilebilmißtir: (i) Letalitesi
dßk, fakat malformasyon yapÝcÝ etkinliÛi gl
az sayÝdaki madde ufak dozda sadece malformasyon yaparlar,
doz arttÝÛÝnda malformasyona byme rtardasyonu
da eßlik eder. (ii) DiÛer bazÝ maddelerin letalitesi
gcldr, embriyo ve ftusu ldrrler ve lenlerde ayrÝ-
ca malformasyon ve rtardasyon da yapmÝßlardÝr.
(iii) nc bir teratojen madde grubunda malformasyon
yapÝcÝ etki yoktur, fakat rtardasyon yapÝcÝ ve letal etki
vardÝr. BunlarÝn ufak dozlarÝ sadece byme rtardasyonu
yapar, fakat ldrmez.
CanlÝ doÛan malformasyonlu bebeklerin yaßama s-
resi genellikle kÝsÝtlÝdÝr: bunlarda perinatal lm oranÝ
olduka yksektir. Teratojenik etkisi zayÝf olan veya ya-
ßamsal nemi bulunmayan bir yapÝyÝ ilgilendiren ve bu
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 135
bakÝmdan grece selim olan bir ila, malformasyonlu do-
Ûan bireyin uzun sre yaßamasÝna olanak verebilir; byle
bir ila, ftal toksisitesi ok fazla olan ilalara gre daha
nemli bir sosyal sorun yaratÝr. Ftotoksik ila, teratojenik
etki yapamayacak kadar ufak dozda verilmisse,
anne gerekte teratojen olarak bilinen bir ilacÝ almÝß olmas
Ýna karßÝn, yenidoÛan normal olabilir.
Malformasyonlu bebek doÛum insidensi, tm do-
Ûumlara oranla %5Õin altÝndadÝr; bunun byk bir kÝsm
Ý bilinmeyen nedenlere ve ancak ok az bÝr kÝsmÝ teratojenik
bir maddeye maruz kalmaya baÛlÝdÝr. A.B.D.Õde
malformasyonlu doÛum oranÝnÝn %2Ð4 olduÛu bildirilmi
ßtir: malformasyonlu doÛum sayÝsÝ yÝlda yaklaßÝk
90.000Õdir. AdÝ geen lkede bu tr doÛumlarÝn
%65Ð70Õinde malformasyon nedeninin belli olmadÝÛÝ,
¡%25Õinin genetik faktrlere, %3Õnn kromozom aberasyonlar
Ýna ve ancak ortalama %3Õnn gebelikte maruz
kalÝnan ila, infeksiyon ve radyasyon gibi eksojen etkenlere
baÛlÝ olduÛu saptanmÝßtÝr.
Embriyonun Gelißme Dnemlerine Gre Terato -
jene DuyarlÝÛÝn DeÛißmesi
ÜlacÝn teratojenik zellik gstermesinde nemli olan
bir diÛer nokta, ilacÝn gebe kadÝn yani erißkin kißideki
toksisitesi ile ftal toksisitesi arasÝndaki fark tÝr. EÛer
bir madde teratojenik etki yaptÝÛÝ dozlarda, erißkinde de
belirgin toksik etkiler gsteriyorsa, byle bir bileßiÛin
yukarÝda belirtildiÛi gibi, ila olarak klinik kullanÝßa girme
ßansÝ olmaz ve teratojenik etkisinin insan saÛlÝÛÝ y-
nnden pratik bir nemi bulunmaz.
Ünsan embriyosu gebeliÛin ilk ayÝ zarfÝnda ila
ve diÛer teratojenik etkenlere fazla duyarlÝdÝr. Bu dnemin
tesinde gerek kimyasal etkenler ve gerekse diÛer etkenler,
genellikte nemli bir malformasyon yapmaksÝzÝn,
sadece embriyonun intrauterin genel gelißiminde gerilik
veya bir organÝn gelißmesinde gerilik ya da fonksiyon
bozukluklarÝ olußturabilirler.
GebeliÛin aßaÛÝdaki dnemleri ayÝrt edilir: (i)
Blastokist olußumu (preimplantasyon dnemi): Ünsanda
dllenmeyi izleyen ilk 5Ð8 gn kapsar; sÝan ve diÛer
rodentlerde 3Ð4 gndr. (ii) Ümplantasyon: Ünsanda dllenmeden
sonraki 8. gnle 13. gn arasÝnda olur; sÝanlarda
5. ve 6. gnlerde olur. (iii) Erken postÐimplantas -
yon dnemi: Ümplantasyondan sonra nral plaÛÝn gzkmesine
kadar olan dnemdir. (iv) Organojenez: Pratik
nedenlerle ve izafi olarak, nral plaÛÝn gzkmesinden
damaÛÝn kapanmasÝna kadar geen sre olarak kabul edilir.
Genellikle 18. ve 21. gnler arasÝnda baßlar. 55.Ð60.
gnlere kadar olan ortalama 36 gnlk sreyi kapsar; bu
sÝrada organlarÝn prototip ve rudiment ßekilleri olußur.
SÝanlarda 6. gnden 15. gne kadar olan 10 gnlk s-
reyi kapsar. v) Ftal dnem: Organojenezden sonra gelen
ve doÛuma kadar olan dnemdir; bu sÝrada organlar
gelißme gsterirler ve fonksiyonel bakÝmdan olgunlaßÝrlar.
Ünsanlarda toplam gebelik sresi yaklaßÝk 267 gn
ve sÝanlarda 22 gndr. Ftal dnemden nceki dnemlere
ortak bir adla embriyonik dnem adÝ verilir (insanda
ortalama 56 gn); bu dnemin byk kÝsmÝnÝ organojenez
dnemi olußturur.
Ünsanda dllenmeyi izleyen ilk 12Ð13 gn boyunca
zigot; blastokist adÝ verilen ve pek diferansiye olmamÝß
hcrelerden olußan ve ortasÝ boß bir hcre yÝÛÝnÝ haline
geer. Bu sÝrada gebenin maruz kaldÝÛÝ ilalar ve diÛer
ksenobiyotikler nce uterus boßluÛundaki sÝvÝya getikten
sonra blastokisti etkileyebilir. Blastokist hcrelerinde
polisiklik aromatik hidrokarbonlar tarafÝndan indklenebilir
nitelikte, konstittif (yapÝsal) olmayan sitokrom
P450 enzimlerinin varlÝÛÝ gsterilmißtir. Toksik etkene
maruz kalma blastokistin lmne ve daha sonra rezorpsiyonuna
neden olabilir. Dllenmeyi izleyen 13. gnden
nce implantasyon tamamlanÝr; sonra farklÝlaßma baßlar
ve organojenez dnemi ßeklinde devam eder. Bu dnem
embriyo gelißmesinin en aktif ve hcrelerin blnme ve
farklÝlaßmasÝnÝn en hÝzlÝ olduÛu dnemdir. Embriyo teratojenik
etkiye en fazla bu dnemde duyarlÝdÝr. Hcreler
farklÝlaßÝr, yer deÛißtirir, bir araya toplanÝr, tabakalaßÝr;
bir tabaka diÛerinin iine girer. Bylece hcreler, doku
ve organlar halinde rgtlenirler.
Ftusun teratojenlere duyarlÝÛÝnÝn en fazla olduÛu
organojenez dneminde, belirli gnlerde belirli organlar
Ýn ve yapÝlarÝn olußumu en aktif durumdadÝr. Teratojenik
ilacÝn vcuda girdiÛi gnde, olußumu en aktif durumda
olan organ ya da yapÝnÝn deformasyona uÛrama
ßansÝ genellikle en fazladÝr. Baßka bir deyißle her bir de -
formasyon tr iin, kÝsa sren kritik bir periyod sz
konusudur. Bundan dolayÝ, gebeliÛin bu dneminde alÝ-
nan belirli bir ila, alÝndÝÛÝ gne gre farklÝ yerlerde deformasyon
yapar. Bu durum talidomid alan gebe kadÝn -
larda retrospektif olarak olduka etraflÝ bir ßekilde saptanm
ÝßtÝr. Þyle ki: (i) GebeliÛin 21.Ð22. gnlerinde* talidomid
alÝndÝÛÝnda dÝß kulak olußamaz ve kafa sinirlerinde
bozukluk olur, (ii) 24. ve 27. gnler arasÝnda alÝnm
Ýßsa kollarda fokomelia** (ekstremitelerin yetersiz geli
ßmesi) ßeklindeki deformasyonlar olußur; bir ka gn
daha ge alÝnmÝßsa fokomelia kollardan ok bacaklarda
grlr, (iii) 34. ve 36. gnler arasÝnda alÝnmÝßsa anorektal
stenoz ve atrezi grlr. 36. gnden sonra talidomid
alÝnmasÝnÝn genellikle teratojenik etki yapmadÝÛÝ saptan-
* Ovulasyonun son menstrasyonun baßlangÝcÝndan 14 gn sonra, dllenmenin ise ovlasyonu izleyen ilk 24 saat iinde olduÛu kabul edilirse, bu
gnler son menstasyondan itibaren 35. ve 36. gnlere denk gelir.
** Fok balÝÛÝ ekstremitesi anlamÝna gelir.
136 12. Konu
mÝßtÝr. Talidomid, yukarÝda sayÝlanlardan baßka kalp ve
damar sisteminde defektlere ve karÝn organlarÝnda bozukluklara
neden olabilir. Gebe sÝanlarda kritik periyod
zellikle gebeliÛin 7., 8., 9. gnleridir.
YukarÝda talidomidin yaptÝÛÝ bozukluklarda olduÛu
gibi, ilaca baÛlÝ malformasyonlarÝn oÛu iin bir bitiß za -
manÝ vardÝr ve gebeliÛin bundan sonraki kÝsmÝnda bu tr
yan tesirler artÝk ila tarafÝndan olußturulamaz. Belirtilen
malformasyonlara ilave olarak yarÝk dudak, yarÝk damak,
spina bifida, siklopi ve anensefali gibi malformasyonlar
iin de bitiß zamanÝ szkonusudur. Fakat mikrognati,
mikroftalmi ve hidrosefali gibi organojenezde deÛil de
organlarÝn genel bymesindeki bozuklukla ilgili bazÝ
malformasyonlar iin bitiß zamanÝ yoktur. GebeliÛin son
ayÝna kadar bu tip malformasyonlarÝn olußmasÝ beklenebilir.
ÞurasÝ bir kez daha vurgulanmalÝdÝr ki: ftus, ilalar
Ýn ve kimyasal etkenlerin teratojenik etkisine zellikle
gebeliÛin ilk trimestrinde duyarlÝdÝr; daha sonraki trimestirlerde
duyarlÝk azalmÝßtÝr. DoÛuma yakÝn gnlerde ve -
ya doÛum eylemi sÝrasÝnda uygulanan ilalar gebe kad
Ýnda ve/veya ftusta bazÝ fonksiyonel bozukluklara neden
olurlar; sonuta bebek bu fonksiyonel bozukluklarla
doÛabilir. ÜlalarÝn ftus zerindeki bu tr etkileri geicidir
ve teratojenik etki sayÝlmaz.
rneÛin yukarÝda belirtilen
sre iinde morfin ve benzeri narkotik analjeziklerin
gebeye uygulanÝnasÝ bebeÛin solunum depresyonu ile
doÛmasÝna neden olur. AynÝ sre iinde aspirin kullanÝlmas
Ý doÛum eylemini uzatabilir, doÛum sÝrasÝnda kan
kaybÝnÝ artÝrabilir ve l doÛum insidensini artÝrÝr. Gebeli
Ûin sonuna doÛru (ayrÝca tm gebelik sresi boyunca)
kullanÝlabilecek gvenilir aÛrÝ kesici bir ila asetaminofen
Õdir. GebeliÛin sonunda aspirin kullanÝlmasÝndan sak
Ýnmak gerekir (bak. s. 135); ancak, bu ila gebelik sÝras
Ýnda, gerekirse dßk dozda olmak koßuluyla kullanÝlabilir.
Teratojen Etkiyi DeÛißtiren Faktrler
YukarÝda aÝklanan kritik periyod dan baßka, teratojenik
etki zerinde rol oynayan aßaÛÝdaki faktrler de
vardÝr:
1) Hayvan tr: Bir ila bir memeli trnde teratojenik
etki gsterdiÛi halde, diÛerlerinde byle bir etki
olußturmayabilir. Burada ilacÝn metabolizmasÝnÝn tre
gre farklÝ olmasÝnÝn ve teratojenik metabolitin her trde
olußmamasÝnÝn byk rol vardÝr. AyrÝca hayvan trlerinde
plasentanÝn ßeklinin ve geirgenliÛinin farklÝ olmas
ÝnÝn da teratojenik etkinin tre gre deÛißkenliÛinde katk
ÝsÝ bulunabilir. Rodentlerde kese biiminde plasenta
olußtuÛu halde, insan, diÛer primatlar ve kpeklerde koryoalantoik
tipte plasenta bulunur. Rodentler (fare, sÝan,
tavßan), beslenme ve retilmeleri grece kolay olduÛu
iin ve bir batÝnda fazla sayÝda yavru yaptÝklarÝ iin tera -
tojenez incelemelerinde tercih edilirler. Fareler, rodentler
iinde teratojenik etkiye en elverißli olan trdrler. SÝ-
anlarda teratojenik etki yapmayan birok ilalar (barbit
ratlar ve fenitoin gibi), farelerde teratojenik etki yaparlar.
Ünsandaki teratojenik etkiyi ngrme bakÝmÝndan en
gvenilir hayvan tr primatlardÝr; ancak bunlarda teratojenisite
denemeleri bu tr hayvanlarÝn pahalÝ olmasÝ ve
teminlerindeki glk nedeniyle pek yapÝlmaz.
2) Genetik faktrler: Bir deney hayvanÝ trnn e-
ßitli ÝrklarÝnda belirli bir teratojene karßÝ duyarlÝÛÝn b-
yk deÛißiklikler gsterebildiÛi bilinmektedir. Bir ila
gebe sÝanlara kritik periyod zarfÝnda verildiÛinde, bir
gebe hayvanÝn uterusunda mevcut ftslardan bazÝlarÝnÝ
ldrdÛ veya deformasyonlara neden olduÛu halde di-
Ûerlerinde hi bir kt tesir yapmayabilir. Bu farklÝlÝklar
Ýn ftusun genotipi ile ilgili olmasÝ olasÝdÝr.
AyrÝca bazÝ ailelerde deformasyonlu bebek doÛurma
oranÝ fazlalÝk arzedebilir. Bu ÒspontanÓ malformasyon
olgularÝnÝn bilinmeyen kimyasal etkenlere ve bu arada
evresel kirlenme faktrlerine baÛlÝ olabileceÛi dßn-
lebilir. Bu durum da genetik faktrlerin kimyasal teratojenezisi
artÝrabileceÛi grßn destekler.
3) Diyet: Hayvanlarda yapÝlan deneyler bazÝ vitaminlerin
diyette eksikliÛinin veya aßÝrÝ derecede olmasÝ-
nÝn ya da diyette antivitamin etkili maddeler bulunmasÝ-
nÝn, ilalarÝn teratojenik etkisini veya ftusta "spontan"
malformasyon oranÝnÝ artÝrdÝÛÝnÝ gstermißtir. Farelerde
kalorisi dßk diyetin, kortizonun teratojenik etkisini art
ÝrdÝÛÝ da bilinmektedir. Fenilketonrili hastalarda oldu-
Ûu gibi, normal gebelerde de. diyetle fazla fenilalanin
alÝnmasÝ sonucu plazma fenilalanin dzeyinin ykselmesi
ftusta deformasyonlara ve ileride zeka geriliÛine neden
olur. Folik asid eksikliÛi, zellikle nral boru defekti
olan bebek doÛurmaya yatkÝnlÝÛÝ olan kadÝnlarda bu tr
malformasyon riskini artÝrÝr. inko, mangan ve kobalt gibi
besindeki eser metallerin diyette eksikliÛi de kendi ba-
ßÝna teratojenik etki yapabilir veya ilalarÝn bu etkisini
artÝrabilir.
4) Hormonal durum: BazÝ hormonlarÝn eksikliÛi
veya fazla salgÝlanmasÝ kendi baßÝna deney hayvanlarÝnda
teratojenik etki olußturur. AyrÝca teratojen ilalarÝn bu
etkisini de azaltÝp oÛaltabilir. Nitekim kortizon, sÝanda
A hipervitaminozuna baÛlÝ teratojenik etkiyi artÝrmakta.
insulin ise azaltmaktadÝr.
5) Gebe ile ilgili diÛer durumlar: Diyabetik gebelerden
doÛan bebeklerde malformasyon oranÝ normal gebelerden
doÛanlara gre 5Ð10 kez daha fazla olmaktadÝr.
Gebenin doÛum yaptÝÛÝ yaßÝn yksekliÛi de malformasyonlu
doÛum oranÝnÝ artÝrmaktadÝr. Gebede hipertansiÜ
lalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 137
yon veya hipotansiyon bulunmasÝ, malformasyonlu do-
Ûum oranÝnÝ artÝrabilir.
6) ÜlacÝn dozu, alÝnma sÝklÝÛÝ ve sresi: Üla sÝk olarak
ve uzun sre alÝnÝrsa, eßitli organlar iin geerli olan
kritik periyod esnasÝnda vcuda girme olasÝlÝÛÝ ykselir;
bu da, teratojenik etki olasÝlÝÛÝnÝ artÝrÝr. BazÝ ilalar uzun
sre alÝndÝklarÝnda vcutta fazla birikirler; ila kesildikten
sonra olußan gebelik sÝrasÝnda, vcuttan henz atÝlmam
Ýß ila teratojenik etki yapabilir.
7) evresel faktrler: evresel kirlenme etkenleri,
ilalarÝn biyotransformasyonunu yapan enzimlerin aktivitesini
deÛißtirmek suretiyle teratojenik metabolit olußumunu
azaltabilir veya oÛaltabilirler.
Ünsanlarda Teratojenik Etkinin
nlenmesi
Yeni ilalarÝn gebelerde kullanÝlmasÝndan mmkn
olduÛu kadar kaÝnmak gerekir. ÜlacÝn yarar/zarar oranÝ
gebelerde diÛer kißilerde olduÛundan farklÝ olarak deÛerlendirilmelidir;
nk ilacÝn zararÝ bir kißide deÛil, iki ki-
ßide birden meydana gelebilir ve ftustaki etki kalÝcÝ olabilir.
nemli bir nokta, teratojenik etkiye en fazla duyarl
Ý olunan periyodun, kadÝnÝn gebe olduÛunu kesinlikle
bilemeyeceÛi periyod ile akÝßmasÝdÝr.
rneÛin, talidomid
ile teratojenik etkinin dllenmeyi izleyen 20. gnden
sonra baßladÝÛÝ belirtilmißtir. O gnn, normal menstrel
siklusa gre 34. gn olduÛu dßnlrse, teratojene duyarl
Ýk baßladÝÛÝnda, kaÝrÝlan menstrasyondan sonra
yaklaßÝk 6Ð7 gn gemißtir. Menstrasyonun zaman zaman
bu kadarlÝk bir gecikmesi, oÛu kadÝnda olaÛan say
ÝldÝÛÝndan, teratojenik etkiye duyarlÝ olunan srenin
baßlangÝcÝnda, kadÝnÝn gebe olduÛunun farkÝnda olmamas
Ý sÝklÝkla mmkndr. Onun iin yeni ilalarÝ ve teratojenik
etki olasÝlÝÛÝ bulunan ilalarÝ, sadece gebelerde
deÛil, doÛurganlÝk aÛÝnda olan ve durumu itibariyle
gebe kalma olanaÛÝ bulunan btn kadÝnlarda kullan
Ýrken de hekimin daima dikkatli olmasÝ gerekir.
Yeni ilalarÝn insandaki teratojenlik potansiyelini,
deney hayvanlarÝnda yapÝlan preklinik testlerle kesin olarak
ngrmek mmkn olmadÝÛÝna gre, bu ilalarÝn, piyasaya
ÝktÝktan sonra reticileri, hekimler ve ilgili saÛ-
lÝk makamlarÝ tarafÝndan birka yÝl sÝkÝ bir gzetim altÝnda
tutulmalarÝ gerekir. AyrÝca, malformasyonlu doÛumlarla
ilgili olarak devamlÝ epidemiyolojik alÝßmalarÝn
yapÝlmasÝ da gereklidir. Antibiyotikler, analjezikler ve
antiemetikler gibi gebeler tarafÝndan sÝklÝkla kullanÝlabilecek
nitelikteki yeni ilalar iin bu tavsiyeler daha da
nem kazanÝr.
TeratojenliÛin SaptanmasÝ
Yeni gelißtirilen bir ilacÝn veya herhangi bir kimyasal
maddenin insanda teratojen olup olmayacaÛÝnÝn incelenmesi,
nce memeli deney hayvanlarÝnda yapÝlÝr. Daha
nce belirtildiÛi gibi, teratojenik etkinlik tre gre de-
ÛißtiÛi iin: i) Biri rodent olmak zere memeli sÝnÝfÝndan
en az iki tr laboratuvar hayvanÝnda inceleme yapÝlÝr ve
ii) Bu trlerden birinde veya hepsinde teratojen etkinlik
gsteren bir ilacÝn insanda da mutlaka teratojen olmasÝ
gerekmez ve bu nokta teratojen denemelerinin ngrsel
deÛerini azaltÝr.
Teratojenik ilalarÝn oÛu, kendilerine zg belirli
(zgl) bir teratojenik etki eßidinden ziyade, ok eßitli
teratojenik etkiler olußtururlar; bir de belirli bir teratojenik
etki farklÝ kimyasal yapÝdaki ilalar tarafÝndan oluß-
turulabilir. Btn bu noktalar testlerin deÛerlendirilmesini
zorlaßtÝrÝr. Deneysel incelemelerde insandaki doza g-
re genellikle ok yksek doz kullanÝlmasÝ da ngrme
aÝsÝndan yanÝlmaya neden olabilir.
ÜlacÝn teratojen olup olmadÝÛÝnÝn kesin kanÝtÝ, malformasyonlu
bebek doÛuran kadÝnlarda yapÝlan gzlem
ve incelemelere dayanÝr. Bunlar, hekimlerin bildirdi-
Ûi bireysel olgu raporlarÝ ve epidemiyolojik incelemelerdir.
Ünsanlarda saptanan, ilaca baÛlÝ teratojenez olgularÝ-
nÝn oÛu, hekimlerin dikkatli gzlemleri sayesinde farkedilmi
ß ve sonra retrospektif veya prospektif epidemiyolojik
incelemelerle doÛrulanmÝßtÝr. Teratojenez incelemelerinde
nedenÐsonu ilißkisi kurarken zerinde durulmas
Ý gereken nemli bir nokta, malformasyonun ilaca baÛlÝ
olabileceÛi gibi o ilacÝ kullanmayÝ gerektiren klinik duruma
da baÛlÝ olabileceÛidir.
nemli bir sorun da, ila zay
Ýf bir teratojen ise belirli bir malformasyonun ilaca mÝ
yoksa ila dÝßÝ nedenlere mi baÛlÝ olduÛunu anlamlÝ bir
ßekilde saptayabilmek iin ok fazla sayÝda gebe kadÝnÝn
incelenmesinin gerekmesidir.
Epidemiyolojik incelemeler kohort (cohort) incele -
meleri veya olguÐkontrol (caseÐcontrol) incelemeleri
ßeklinde yapÝlÝr. Kohort incelemeleri nde ilaca maruz
kalan ok sayÝda gebe uzun sre izlenerek bebeklerindeki
konjenital malformasyon oranÝ (daha doÛrusu hÝzÝ)
olan* A ve aynÝ blgede yaßayan benzer nitelikteki, fakat
ilaca maruz kalmayan gebeler izlenerek onlardan doÛanlardaki
konjenital malformasyon hÝzÝ, B saptanÝr; A/B
oranÝ greceli (relatif) riski verir. EÛer bu oran birden
bykse, byklÛn derecesi ile orantÝlÝ bir ßekilde ilac
Ýn az veya ok teratojenik riski vardÝr. OlguÐkontrol
incelemeleri nde ise malformasyonlu bebek doÛurmuß
olan annelerden olußan olgu grubu ve aynÝ blgede malformasyonsuz
normal bebek doÛuran annelerden olußan
* HÝz burada biyoistatistikteki anlamÝnda kullanÝlmÝßtÝr.
138 12. Konu
kontrol grubu teßkil edilir. Bu iki grupta gebelik sÝrasÝnda,
incelenen ilaca maruz kalma sÝklÝÛÝ geriye dnk olarak
saptanÝr. Olgu grubunda sÝklÝÛÝn, kontrol grubundakinden
anlamlÝ olarak fazla olmasÝ, ilacÝn teratojenik etki
riskini gsterir. OlguÐkontrol tipi incelemeler retrospektif
niteliktedir; prospektif nitelikte olan kohort incelemelerine
gre daha az sayÝda denekle ve daha az masrafla
sonuca gtrebilir. Bu inceleme yntemi ve sonularÝn
deÛerlendirilmesi hakkÝnda daha fazla bilgi iin Kayaalp
(2002)'ye bakÝlabilir.
ÜlalarÝn Teratojenik Risklerine Gre
SÝnÝflandÝrÝlmasÝ (FDA gebelik risk kategorileri)
Sistemik absorpsiyona uÛrayan ve bylece ftusa zarar
verme olasÝlÝÛÝ bulunan ilalar, teratojenik etki y-
nnden incelenme derecelerine ve byle bir etki olußturma
risklerinin boyutuna gre aßaÛÝdaki 5 kategoriye ayr
ÝlÝrlar ve bu kategoriler gebelik risk faktr (GRF) diye
adlandÝrÝlan bir harfle simgelenmißlerdir.*
1) A kategorisi: Bu kategorideki ilalarla ilgili olarak
kadÝnlarda yapÝlan kontrollu incelemeler, gebeliÛin
ilk trimestrinde ilacÝn ftusa zararÝnÝn olduÛunu gstermemi
ßtir; daha sonraki trimestrelerde de ilacÝn zararlÝ oldu
Ûu hakkÝnda bir kanÝt yoktur. Ftusa zarar verme olas
ÝlÝÛÝ uzaktÝr. Bunlar gebelerde en gvenilir ilalardÝr.
2) B kategorisi: Bunlar aßaÛÝdaki durumlardan birine
uyan ilalardÝr: (i) Deney hayvanlarÝndaki reme ile
ilgili incelemeler, ilacÝn ftotoksik etkisinin bulunmadÝ-
ÛÝnÝ gstermißtir; fakat ila hakkÝnda gebe kadÝnlarda yap
ÝlmÝß kontrollu incelemeler yoktur veya (ii) Deney hayvanlar
Ýnda, sz edilen incelemeler ilacÝn fertilite azalmas
Ýndan baßka ftotoksik etkisi olduÛunu da gstermiß-
tir; fakat gebe kadÝnlarda ilk trimestrde yapÝlan kontrollu
incelemeler ftotoksik etkiyi doÛrulamamÝßtÝr ve daha
sonraki trimestrelerde ilacÝn zararlÝ olduÛu hakkÝnda kan
Ýt yoktur. byle bir ila gebelerde gerekiyorsa rahata
kullanÝlabilir.
3) C kategorisi: Bu kategorideki ilalar aßaÛÝdaki
durumlardan birine uyarlar: (i) Hayvan incelemeleri, ilac
Ýn teratojenik veya embriyosid (embriyo ldrc) veya
baßka trl, reme ile ilgili etkisinin olduÛunu gstermiß-
tir; fakat gebe kadÝnlarda yapÝlmÝß kontrollu inceleme
yoktur veya (ii) Gebe kadÝnlarda veya hayvanlarda ilacÝn
incelendiÛini gsteren bir alÝßma yoktur. Bu kategorideki
ilalar, eÛer hekim ilacÝn gebe kadÝna saÛlayacaÛÝ yarar
Ýn, ftus zerindeki potansiyel riskini haklÝ gsterece-
Ûine inanÝyorsa kullanÝlmalÝdÝr.
4) D kategorisi: Bu kategorideki ilacÝn insanda ftus
zerinde zararlÝ etkisi olduÛu kanÝtlanmÝßtÝr, fakat gebe
kadÝnda kullanÝlmasÝnÝn yararÝnÝn, ftusa zararÝna gre
fazla olmasÝ szkonusudur. Gebe kadÝnda yaßamÝ tehdit
eden bir durumun tedavisi iin gerekiyorsa veya ciddi bir
hastalÝk halinde daha gvenilir ilalar kullanÝlamÝyorsa
ya da etkisiz kalmÝßsa D kategorisindeki ila kullanÝlÝr.
Bu kategorideki ilacÝn prospektusuna ilacÝn ftotoksik
etkisini aÝka belirten uygun bir uyarÝ mutlaka konulmal
ÝdÝr.
5) X kategorisi: Bu gruptaki ilalar aßaÛÝdaki koßullara
uyarlar: (i) Deney hayvanÝ veya gebe kadÝnlardaki
incelemeler ilacÝn ftotoksik etkisi olduÛunu gstermißtir
ve/veya insanlar zerindeki deneyimlere gre ftusa zararl
ÝlÝÛÝ gsteren kanÝtlar vardÝr ve (ii) Gebe kadÝnda kullan
ÝlmasÝnÝn yararÝ, ftusa olan zararÝ yanÝnda nemsiz
kalÝr. Byle bir ila gebe kadÝnda veya gebe kalma olasÝ-
lÝÛÝ bulunanlarda kontrindikedir. ÜlacÝn prospektusuna
sz edilen kontrindikasyon aÝka yazÝlmalÝdÝr.
Ünsanlarda Teratojenik Etkisi Olan Ülalar
Halen tÝpta kullanÝlan ilalarÝn oÛunun gerek deney
hayvanlarÝnda ve gerekse kadÝnlarda teratojenik etkisi
yoktur. Ünsanlarda teratojenik etkisi olduÛu kontrollu incelemelerle
saptanmÝß olan az sayÝdaki ila veya ila
gruplarÝ aßaÛÝda belirtilmißtir. Bunlardan nce, halen kullan
Ýlmayan fakat ilaca baÛlÝ teratojenezÕin tarihesi bakÝ-
mÝndan nemli olan talidomidÕe deÛinilmißtir. Gebelikte
zararlÝ etkileri olabilecek ilalar ve riskli trimestrlerin devaml
Ý gncelleßtirilen listesi iin Kayaalp (2001)'e bakÝlmas
Ý tavsiye edilir.
Talidomid, 1950Õlerin sonunda BatÝ AlmanyaÕda piyasaya
ÝkarÝlmÝß bir hipnosedatif ilatÝr. Teraptik indeksinin
yksekliÛi ve aynÝ gruptaki diÛer ilalara gre
baßka noktalardan da stnlk arzetmesi o zamanlar geni
ß lde kullanÝlmasÝna neden olmußtur. Bu arada gebelerde
aßerme, bulantÝ ve kusmalara karßÝ da kullanÝlm
ÝßtÝr. 1960ÕlarÝn baßÝnda adÝ geen lkede malformasyonlu
doÛum oranÝnÝn birden ykselme gsterdiÛinin
saptanmasÝ, talidomidin teratojenik etkisinin farkedilmesini
saÛlamÝßtÝr. Bunun zerine ilacÝn kullanÝlmasÝ yasaklanm
Ýß ise de o zamana kadar zellikle Almanya ve Üngiltere
gibi ilacÝn kullanÝldÝÛÝ lkelerde binlerce malformasyonlu
ocuÛun doÛmasÝnÝn nne geilememißtir. Bu
olay talidomid faciasÝ olarak tÝp tarihine gemißtir. Bu
faciadan alÝnan ders sayesinde 1962 den beri eßitli lkelerin
ila ruhsatlandÝrma makamlarÝ yeni ilalarÝn insanda
teratojenik potansiyelleri bakÝmÝndan incelenmesine
byk bir nem vermeye baßlamÝßlardÝr. Bu ilacÝn yaptÝ-
ÛÝ malformasyonlarÝn zelliÛinden yukarÝda szedilmiß-
ti. YapÝlan incelemeler talidomidin gerekte nÐteratojen
olduÛunu gstermißtir. Gerek etken, bundan ftusta olu-
ßan ftatilÐlÐglutamik asid adlÝ metabolittir. Bu metabolit
* Bu sÝnÝflandÝrma A.B.D.Õde Food and Drug Administration tarafÝndan yapÝlmÝßtÝr. Millstein, 1980Õden alÝnmÝßtÝr, halen deÛißmemißtir.
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 139
gebenin vcudunda da olußmaktadÝr; fakat plasentayÝ
gemesi olasÝ grlmemektedir. TalidomidÕin sÝanlarda
cilt heterograftlarÝnÝn atÝlmasÝnÝ geciktirdiÛi saptanmÝß-
tÝr. Buna dayanarak, bu ilacÝn teratojenik etkisinin, herhangi
bir nedenle deformasyonlu durumda olan ftusun
dßmesini (atÝlmasÝnÝ) nlemek suretiyle olußtuÛu da ileri
srlmßtr.
Antineoplastik ilalar teratojenez riski en yksek
olan ila grubunu olußtururlar. Bunlarla tedavi altÝndaki
hastalarÝn gebe kalmasÝ tavsiye edilmez. Bu ilalara baÛ-
lÝ malformasyonlu doÛum oranÝ ilacÝn farmakolojik grubuna
gre deÛißir.
zellikle folik asid antagonistleri (metotreksat
gibi) ve alkilleyici ilalarÝn teratojenik etkinliÛi
fazladÝr. Folik asid antagonistlerine maruz kalan gebelerin
malformasyonlu doÛum oranÝ %30Õdur; bunlar, nral
boru defektleri, yarÝk dudak ve damak ve ekstremite bozukluklar
Ý yaparlar. Antineoplastik ilalarÝn tm ile ilgili
malformasyonlu doÛum oranÝ %17 olarak bulunmuß-
tur; bu duruma gre, maruz kalan gebelerin ortalama
%83Õnden doÛan bebekler normaldir. Ftusta meydana
gelen defekt ileri derecede ise dßk olabilir.
Fenitoin, trimetadion, valproik asid, karbamaze -
pin ve fenobarbital gibi antiepileptik ilalarÝn* teratojenik
etkinlikleri vardÝr. Epidemiyolojik incelemelerde
farklÝ araßtÝrÝcÝ gruplarÝnÝn bulduÛu malformasyon insidensi
deÛißir. Grlen malformasyonlar sinir sistemi,
yz, damak, kalp ve jenital organlar ile ilgilidir. Ftal alkol
sendromunda grlenlere benzeyen mental bozukluklar
da grlr. Valproik asid kullanan gebelerin yakla
ßÝk %1Õinde nral boru defektleri ve zellikle spina bifida
bildirilmißtir ve bu ilacÝ alan gebelerde prenatal alfa
ftoprotein testi yapÝlmasÝ tavsiye edilmißtir. Antiepileptik
ilalara baÛlÝ olduÛu ileri srlen malformasyonlardan,
bu ilalara baÛlÝ olduÛuna kesinlikle inanÝlanlar, sadece
el ve ayak parmaklarÝ ile tÝrnaklarda hipoplazi, fasiyal
dismorfia ve mikrosefalidir; bu bozukluklar yaßamÝn
ilk birka yÝlÝ iinde kendiliÛinden dzelebilirler. Epilepsi
nbetinin kendisi de ftusta malformasyon olußumunu
artÝrabildiÛinden teratojenez riskine karßÝn gebelik
sÝrasÝnda antiepileptik tedavinin kesilmesi tavsiye edilmez.
En sÝk malformasyon yapan trimetadion artÝk epilepsi
tedavisinde kulanÝlmamaktadÝr.
Fenitoin ve karbamazepinÕin teratojenik etkinliÛinin
vcutta bunlardan olußan epoksid metabolitleri ne baÛlÝ
olduÛuna inanÝlmaktadÝr. DokularÝnda epoksid hidroksilaz
aktivitesi az olan ftuslarda bu ilalarÝn daha sÝk malformasyon
yaptÝÛÝ saptanmÝßtÝr; adÝ geen enzim, epoksidleri
inaktive eder.
Psikotrop ilalar arasÝnda teratojenik etkinliÛi inand
ÝrÝcÝ bir ßekilde kanÝtlanÝnÝß olan bir tanesi lityum dur;
bununla beraber risk oranÝ kesinlikle belirlenmemißtir.
Trisiklik antidepresanlar ve fluoksetin ilk trimestrde alÝnsa
bile bebeÛin aÛÝrlÝÛÝnÝ ve neonatal komplikasyon riskini
artÝrÝr. Bu ila zellikle saÛ kalp bozukluÛu yapar.
Alkol, ttn ve kokain gibi baÛÝmlÝlÝk yapan psikotrop
ilalarÝn teratojenik etkinliÛine ileride deÛinilmißtir.
BazÝ seks hormonlarÝ ve benzerlerinin de teratojenik
etki potansiyeli vardÝr. GebeliÛin ilk 4 ayÝ sÝrasÝnda
projestinlerin (projesteronÐbenzeri ilalarÝn) uygulandÝÛÝ
gebelerde kalp ve ekstremitlerde malformasyon olußtuÛu
bildirilmißtir; bu olgulardan bir kÝsmÝnda ila birka gn
gibi kÝsa bir sre kullanÝlmÝßtÝr. AynÝ durum estrojen ve
projestin ieren oral kontraseptif haplarÝ alan gebelerde
de grlmßtr. Bir incelemede ekstremite malformasyonu
insidensinin 4.7 kez artÝnÝß olduÛu kestirilmiß-
tir. Ancak, bu tr malformasyonun insidensi mutlak de-
Ûer olarak olduka dßktr (% 0.1 dolayÝnda). Oral
kontraseptiflerin teratojen etkinliÛini doÛrulamayan incelemeler
de vardÝr. Ancak, androjenik yan tesiri bulu -
nan belirli projestinlerin dißi ftusta dÝß jenital organlarda
masklinizasyon (erkekleßme) yapma ßeklindeki
teratojenik etkileri tartÝßma gtrmez bir gerektir. Projestinlerden,
doÛal hormon olan projesteronÕun trevlerinin
(medroksiprojesteron asetat gibi) ya da testosteronu
dihidrotestosterona dnßtren 5a-redktaz enziminin
inhibitrlerinin teratojenik potansiyelinin daha dßk oldu
Ûu sanÝlmaktadÝr. Testosteron veya androjenik etkinli
Ûi belirgin olan anabolizanlar Ýn uygulandÝÛÝ gebelerde,
dißi ftusta belirgin masklinizasyon meydana gelebilir.
Bunun tersi olarak, estrojenik etkinliÛi olan ilalara
veya testosteron antagonistlerine (siproteron asetat
gibi) maruz kalan gebelerde, erkek ttusta hipospadias,
kriptorkidizm, mikrofallus gibi dÝß jenital organlarda feminizasyonu
gsteren bozukluklar ve ileride davranÝß bozukluklar
Ý olußabilir. Modifiye bir androjen olan danazol
gebeliÛin ilk aylarÝnda alÝndÝÛÝnda, dißi ftusta klitoris
hipertrofisi ve vulva dudaklarÝnÝn fzyonu gibi masklinizasyon
belirtilerinin olußtuÛu saptanmÝßtÝr. Estrojen resept
r blokr klomifen sitrat , deney hayvanlarÝnda teratojeniktir.
Tiore trevi antiÐtiroid ilalar ve iyodr alan gebelerde
ftusta guvatr olußur; fakat bu, genellikle reversibl
Õdir. Gebeye radyoaktif iyod uygulanmasÝ, ftusta tiroid
bezinin olußmasÝnÝ ve gelißmesini ileri derecede bozabilir.
Hipertiroidizm prematre doÛuma neden oldu-
Ûundan, gebelik sÝrasÝnda antitiroid ilala tedaviyi kesmenin
de riski vardÝr. Gebelik sÝrasÝnda hipertiroidizmin
tedavisi gerektiÛinde, plasentayÝ kolay geemeyen meti -
mazol diÛer tiore trevi ilalara tercih edilir.
ksrk
* Bu ilalardan karbamazepin C kategorisinde, diÛerleri ve fenobarbital trevi mefobarbital D kategorisindedir. Trimetadion X kategorisindedir.
140 12. Konu
ßuruplarÝ ve diÛer preparatlar iinde iyodr alan gebelerde
ftusta tiroid gelißmesi bozulabilir. Bu tr preparatlar
gebelerde kontrindikedir (bak. 51. Konu).
Varfarin ve diÛer kumarin trevi antikoaglan
ila kullanan gebelerin az bir kÝsmÝnda ftusta yarÝk damak
ve dudak, nazal hipoplazi, kemik bozukluÛu, by-
me geriliÛi, mental retardasyon, krlk ve hidrosefalus
olußtuÛu (varfarin sendromu) gzlemlenmißtir.
Romatoid artrit ve diÛer bazÝ klinik durumlarÝn tedavisinde
kullanÝlan penisilamin Õin gerek insanda gerekse
sÝanlarda teratojenik etkisinin olduÛu (yarÝk damak ve
iskelet bozukluklarÝ gibi) saptanmÝßtÝr.
Antimikrobik ilalarÝn oÛu gebeliÛin ilk trimestrinde
verildiklerinde ftusa dokunmazlar. Bu dnemde ve
daha sonraki aylarda gebeler tarafÝndan alÝnmamasÝ tavsiye
edilen ilalar arasÝnda ßunlar bulunur: Streptomisin
ve diÛer aminoglikozidler (sekizinci kafa sinirini bozup
saÛÝrlÝk yaparlar), tetrasiklinler (gebeliÛin birinci trimestrinden
sonra alÝndÝklarÝnda diß ve kemiklerde kalsifikasyon
bozukluÛuna baÛlÝ lezyonlara ve diskolorasyona
neden olurlar), kinin (genel malformasyonlar, 8. kafa
siniri zedelenmesi ve aborsiyon yapar). Eritromisin estolat,
kloramfenikol ve sulfonamidler de gebelerde kullan
ÝlmamalÝdÝr. Nitrofurantoin nc trimestrde kullanÝlmamal
ÝdÝr. nc kußak sefalosporinler, birinci ve ikinci
kußak sefalosporinlere gre daha riskli kabul edilirler;
hepsi de B kategorisindedir. Penisilinler, eritromisin baz
ve etil sksinat, klotrimazol, mikonazol, nistatin, izoniazid
(ilk trimestr dÝßÝnda), metronidazol, asiklovir ve ektoparazitlere
karßÝ kullanÝlan lindan gebelerde gvenli
kabul edilirler. Folik asid antagonisti etkinlik gsteren
t r i m e t o p r i m Õin bir sulfonamidle kombinasyonundan
ibaret olan koÐtrimoksazolÕun laboratuvar hayvanlarÝnda
ok yksek dozda, teratojen olduÛu saptanmÝßsa da gebe
kadÝnlarda yapÝlan epidemiyolojik incelemeler insanda
byle bir etkinliÛinin bulunmadÝÛÝnÝ ortaya koymußtur.
Fluorokinolonlar gelißme dnemindeki hayvan yavrular
Ýnda artropati yaptÝklarÝndan gebelerde kullanÝlmalarÝ
tavsiye edilmez. Malarya profilaksisinde kullanÝlan dozda
klorokin Õin teratojenik etkinliÛi yoktur; gebelerde
immn sistemin supresyonu nedeniyle, malarya tehlikesi
artmÝß olduÛundan bu ilala profilaksi gebeler iin zel
nem kazanÝr. Ancak klorokinÕin romatoid artrit tedavisinde
uygulanan yksek dozlarÝ gebelik sÝrasÝnda tavsiye
edilmez. Folik asid antagonisti bir ila olan pirimeta -
minÕi gebelerde toksoplazmozisÕin tedavisi iin kullanmak
gerektiÛinde, potansiyel teratojenik etkisini nlemek
amacÝyla folinik asid ile birlikte uygulanmasÝ tavsiye
edilir. Malarya profilaksisinde kullanÝlan ve bir sulfonamid
ile pirimetaminÕin kombinasyonu olan Fansidar
gebeler tarafÝndan kullanÝlabilir. Modern anthelmintik
ilalarÝn gebelerde gvenliliÛi niklozamid hari genellikle
saptanmamÝßtÝr. Bu ilalardan mebendazol , sÝanlarda
insandaki dozuna uyan dozda bile teratojenik etki yapmas
Ý ile tanÝnÝr; gebe kadÝnlarda kontrindikedir.
Tretinoin, izotretinoin ve etretinat gibi sentetik reti -
noidler ve yksek dozda A vitamini* teratojeniktir. Ülk
trimestrde bunlarÝ kullanan kadÝnlardan en az % 20Õsinden
doÛan bebeklerde zel bir beyin, kalp ve kraniyofasiyal
anomali kalÝbÝ bulunmußtur. Hekimlerin ocuk yapma
yaßÝnda ve durumunda olan kadÝnlarda retinoik asid
trevleri veya yksek doz A vitamini kullanacaklarÝ zaman,
bunu kontrasepsiyonla birlikte yapmalarÝ gerekir.
AyrÝca, sentetik retinoidler vcutta uzun sre kaldÝklarÝ
iin ilacÝ kestikten sonra da kontrasepsiyona bir sre daha
devam edilmelidir (bak. 91. Konu).
Yeni bir immnospresif ila olan leflunomidin m etabolize
edilmesi sonucu olußan aktif metaboliti gl bir
teratojendir ve vcutta uzun sre kalÝr. Bu ilacÝ kullanmak
zorunda olan kadÝnlarÝn ilacÝ aldÝklarÝ srece ve ila kesildikten
sonra 2 yÝl boyunca gebe kalmamalarÝ ve bu nedenle
kontraseptif ila almalarÝ gerekir. Bu ila erkek
sperm hcrelerini de bozar; bu nedenle bu ilacÝ alan erkekler
ila aldÝklarÝ srece ve ilacÝ kestikten sonra 3 ay
boyunca ocuk yapmaya niyetlenmemelidirler. Organ
transplantasyonu yapÝlan hastalarda red reaksiyonunu nlemek
iin sÝk kullanÝlan immnospresif ilalar olan s i klosporin
ve a z o t i o p r i n ' in teratojenik etki patonsiyeli d-
ßktr; fakat metotreksat, takrolimus ve m i k o f e n o l a t
mofetil teratojenik ilalardÝr; gebelerde kullanÝlmamalÝ-
dÝrlar. Metotreksat alan kadÝnlar bu ilacÝ kestikten sonra
en az 6 ay gebe kalmamalÝdÝrlar ve erkek hastalar ila alm
Ýßlarsa aynÝ srede ocuk yapmaya niyetlenmemelidirler.
Mikofenolat alan kadÝnlarda bu sre 6 haftadÝr.
Ülalardan baßka, alkol ve sigara gibi grece yaygÝn
kullanÝlan kimyasal etkenlerin gebeler tarafÝndan devaml
Ý kullanÝlmalarÝ da ftusa zarar verir. SÝk alkol alan gebelerden
doÛan bebeklerde, doz pek fazla olmasa bile f-
tal alkol sendromu olußabilir (bak. 61. Konu). Alkolden
vcutta olußan, asetaldehidin de teratojenik olduÛu kanÝtlan
ÝnÝßtÝr. Sigara tiryakisi gebeler daha fazla dßk yaparlar;
doÛurduklarÝ bebeklerin vcut aÛÝrlÝÛÝ dßk olur.
Bu bebeklerde perinatal mortalite ve ani lm oranÝ fazla
bulunmußtur. Son zamanlarda farkedilen yeni bir teratojen,
kokain dir. GebeliÛi esnasÝnda kokain kullanan kad
Ýnlarda dßk, plasenta anormallikleri ve doÛurduklarÝ
bebeklerde gelißme geriliÛi, eßitli sakatlÝklar, zeka katsay
ÝsÝ (IQ) dßklÛ, konußma yetisinin gelißmesinde
bozukluk artmÝß olarak grlr. Üilen kahvenin iinde
bulunan kafeinÕin, antihistaminik ve antiemetik etkili
* Gnde 2.700Ð3.300 µg retinol eßdeÛerini gememesi tavsiye edilir; bu sÝnÝrÝn stnde A vitamini teratojenik olarak kabul edilir.
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 141
ilalar olan meklizin ve siklizinÕin, lokal anesteziklerin,
opioidlerin ve suistimal edilen bir madde olan LSDÕnin
deney hayvanlarÝnda teratojenik etki yaptÝÛÝ gzlenerek
insanda da aynÝ etkiyi olußturabileceÛi ileri srlmßtr.
Fakat yapÝlan etraflÝ incelemeler, bu maddeleri kullanan
gebe kadÝnlardan olußan gruptaki malformasyonlu do-
Ûum oranÝnÝn, bunlarÝ kullanmayan gebelerden olußan
gruptakinden istatistiksel bakÝmdan anlamlÝ bir derecede
farklÝ olmadÝÛÝnÝ gstermißtir.
GebeliÛin erken dneminde aspirin alÝnmasÝnÝn, f-
tusta Fallot tetralojisi ve aorta koarktasyonu dahil eßitli
kalp ve byk damar bozukluÛu insidensini yaklaßÝk iki
kez artÝrdÝÛÝ bildirilmißtir (Zierler ve diÛ., 1985). Ancak
gebeliÛin ilk aylarÝnda kullanÝlan aspirinin teratojenik etki
yapmasÝ birok araßtÝrÝcÝ tarafÝndan kabul edilmemektedir.
Bir ihtiyat nlemi olarak gebelikte aspirin ve benzeri
non-steroidal antiinflamatuvar ilalarÝn (NSAÜÜ'lerin)
gebelik sÝrasÝnda kullanÝlmasÝndan mmkn olduÛu
kadar kaÝnÝlmalÝdÝr. DiÛer aÛrÝ kesici ilalar olan asetaminofen
(parasetamol), dekstropropoksifen ve kodein
gebelerde gvenlidir. DoÛumdan nceki gn veya haftalarda
yeterli bir sre alÝnan aspirin ve diÛer prostaglandin
sentez inhibitrleri ise gebeliÛi ve doÛum eylemini uza -
tÝr , doÛum kanamasÝnÝ artÝrÝr, bebekte duktus arteriosus
Õun erken kapanmasÝna, srekli plmoner hipertansiyona
ve kanamalara neden olabilir. Aspirin, diÛer bazÝ
antiinflamatuvar analjezikler ve uzun etkili sulfonamidler
gibi plazma albminine yksek oranda baÛlanan
ilalar doÛumdan nceki birka gn iinde alÝnÝrlarsa
yenidoÛanda serbest bilirubin dzeyini ykselterek ker -
nikterus yapabilirler. Bu olay, bilirubinin plazma alb-
mini zerindeki baÛlanma yerlerinden kovulup serbest
kalmasÝna baÛlÝdÝr.
Ünsanda teratojenik etkinliÛi olduÛu bilinen ilalara
maruz kalan gebelerin hepsinde malformasyonlu do -
Ûum olmaz. Bu ilalara veya ila gruplarÝna maruz kalan
gebelerde malformasyonlu doÛum insidensi aßaÛÝda
gsterilmißtir (Stanley ve Bower, 1986).
Talidomid % 20 Antineoplastik ilalar (tm)% 17
Fenitoin % 10 Üzotretinoin ve diÛer
Trimetadion %60 sentetik retinoidler % 20
Valproik asid %1 Varfarin ve diÛer kumarinler % 7
Antiepileptikler (tm) % 6 Lityum % 11
Folik asid antagonisti Androjenler ve androjenik
antineoplastik ilalar % 30 projestinler
% 0.3Ð18
DavranÝßsal teratojenler : Az sayÝdaki bazÝ ilalarÝn
gebe deney hayvanlarÝna uygulandÝklarÝnda, doÛan yavrularda
fiziksel bozukluklarla beraber veya onlarsÝz
davranÝßsal (behevyoral) bozukluklara neden olduklarÝ
saptanmÝßtÝr. Bu tr ilalara behevyoral teratojenler denilir.
Kronik olarak alkol veya fenitoin ve trimetadion gibi
antiepileptik ilalar kullanan gebe kadÝnlardan doÛan bebeklerde
ortaya Ýkan ftal alkol, ftal fenitoin ve ftal
trimetadion sendromlarÝnda fiziksel bozukluklar yanÝnda
behevyoral bozukluklar da bulunur. Deney hayvanlarÝnda
propoksifenÕin saf bir behevyoral teratojen olduÛu
gzlemlenmißtir. Ün utero fensiklidinÕe maruz kalan bebeklerin
ani ajitasyon krizleri gsterdiÛi, davranÝßlarÝnÝn
labil olduÛu ve sakinleßtirilmelerinin g olduÛu bildirilmi
ßtir. DavranÝßsal teratojenler, ftusta SSSÕnin olußmas
ÝnÝ bozan ilalar iinden Ýkarlar.
Ge Olarak Beliren Teratojenik Etkiler
GebeliÛi sÝrasÝnda, ilk ayda sentetik bir estrojen
olan dietilstilbesterol ile tedavi grmß kadÝnlardan do-
Ûan kÝz ocuklarÝnda, erißkin yaßa geldikleri zaman, g-
rece sÝk olarak vajina kanseri olußtuÛu ve ayrÝca daha da
sÝk bir oranda selim vajina adenozisi gelißtiÛi retrospektif
incelemelerde saptanmÝßtÝr. Bu olay mutajenik bir etkinin
rneÛi sayÝlabileceÛi gibi, transplasental karsino -
jenik bir etkinin rneÛi olarak da kabul edilebilir. Benzer
rojenital bozukluklar erkek ocuklarda da grlmß-
tr. Ancak szkonusu ilacÝn byle bir etki yapma olasÝlÝ-
ÛÝ prospektif incelemelerde doÛrulanmamÝßtÝr.
Antiepileptik ve antitberkloz ilalarÝ konu alan geni
ß bir incelemede, gebeliÛinde kronik olarak bu ilalarÝ
alan annelerin ocuklarÝ 15 yaßa kadar izlenmiß ve kanser
insidensinde bir artma saptanmamÝßtÝr.
III. Üla Alerjisi
Ülaca karßÝ reaksiyon, immn sistemin aktive edilmesine
baÛlÝ ise ila alerjisinden sz edilir. Ülaca karßÝ imm
n sistemin yanÝtÝ, lenfositlerin antijene karßÝ verdiÛi
btn yanÝt tiplerini ve onlarÝn sonularÝnÝ kapsar; yanÝtta
sadece T veya B lenfositleri ve oÛu zaman her ikisi de
rol oynar. Alerjik reaksiyon, antijenÐantikor ve/veya antijen
ÐT lenfositi etkileßmesinden doÛan reaksiyon olarak
da tanÝmlanabilir. Ülaca karßÝ alerji olußmasÝ iin temel
koßul; ilacÝn antijen zelliÛi kazanmasÝdÝr. Bakteriyel
antijenler genellikle protein veya polisakkarid tabiatÝnda
olan ve molekl aÛÝrlÝklarÝ belirli bir sÝnÝrÝn zerinde bulunan
makromolekllerdir. Ülalar ise genellikle ufak molek
ll maddelerdir ve bu nedenle gerekte antijen de-
Ûilllerdir. Vcutta ila veya, oÛu kez, ondan olußan bir
metabolit, proteinlerle kovalent biimde birleßir ve tam
bir antijen haline gelir. Bu zelliÛi gsteren maddelere
hapten veya yarÝmÐantijen adÝ verilir. Bazen hapten,
basit bir metal de olabilir. Antijen olußumu, lenfositlerin
duyarlÝ kÝlÝnmasÝ ve bunlarÝ izleyen antijenÐantikor veya
antijenÐlenfosit etkileßmesi gibi bir olaylar dizisinin so142
12. Konu
nunda dokularda ilaca baÛlÝ alerjik reaksiyonlar ortaya
Ýkar. Alerji, ilaca ve diÛer kimyasal etkenlere karßÝ aßÝ-
rÝÐduyarlÝk (hipersensitivite) eßanlamlÝ olarak kabul edilir.
DiÛer bazÝ kaynaklar ise alerjiyi, aßÝrÝÐduyarlÝÛÝn ßekillerinden
biri olarak kabul ederler ve bu deyimi cildi ve
mukozalarÝ ilgilendiren tip I reaksiyon (lokal anafilaksi)
ile eßanlamlÝ olarak kullanÝrlar. Bu kitapta alerji ile aßÝ-
rÝÐduyarlÝk tamamiyle farklÝ anlamlarda kullanÝlmÝßlar
ve ona gre tanÝmlanmÝßlardÝr. AßÝrÝÐduyarlÝk tanÝmÝ ve
rnekleri ileride bu blmden sonra verilmißtir.
Pratik bakÝmdan nemli olan bir nokta, herhangi
bir ila mstahzarÝnÝn alerjik etkisinin her zaman onun
iindeki aktif ilaca deÛil, fakat bazen farmastik ßekil iine
konulan boya, prezervatif vb. katkÝ maddelerine ve -
ya aktif ya da katkÝ maddelerinin kontaminantlarÝna
(bulaßÝntÝlarÝna) baÛlÝ olmasÝdÝr.
Ülaca baÛlÝ alerjik reaksiyonlarÝn diÛer istenme -
yen etkilerden farklarÝ: ÜlalarÝn alerjik nitelikteki istenmeyen
etkilerini, diÛer tip istenmiyen etkilerden (yal
Ýn toksik etkiler, dayanÝksÝzlÝk reaksiyonlarÝ, idiyosenkrazi
gibi) ayÝran zellik sadece oluß mekanizmasÝ deÛildir.
DiÛer bazÝ zellikler ynnden de alerjik reaksiyonlar
ile diÛerleri arasÝnda farklar vardÝr. Bunlar ßyle sÝralanabilirler:
(i) Alerjik reaksiyon kißinin ilala ilk temasÝnda
ortaya Ýkmaz. Antikor yapÝlmasÝ veya dokuda duyarlÝ
kÝlÝnmÝß lenfositlerin olußmasÝ iin aßaÛÝ yukarÝ 7Ð14
gnlk bir srenin gemesi gerekir. Reaksiyon, bylece
duyarlÝ kÝlÝnmÝß kißilerde ortaya Ýkabilir. Ancak, kißi ilac
Ý, metabolitini veya benzer yapÝdaki kimyasal maddeleri
farkÝnda olmadan besinler iinde ve diÛer bazÝ ßekillerde
almÝß, bylece farkÝnda olmadan duyarlÝ kÝlÝnmÝß olabilir.
rneÛin, penisilin ve diÛer bazÝ antibiyotikler k-
mes hayvanlarÝnÝn ve kasaplÝk hayvanlarÝn yemine katÝld
ÝÛÝndan, bunlarÝn etlerinde mevcut olabilir. AyrÝca kflenmi
ß besinler iinde, bir kf mantarÝ eßidi tarafÝndan
salgÝlanan penisilinin bulunmasÝ olasÝlÝÛÝ az da olsa vard
Ýr. Kißi bu besinler iinde nceden ila almÝß olabilir.
DuyarlÝ kÝlÝnmÝß bir kißide, ilala yinelenen temas
halinde bazÝ alerjik reaksiyon tipleri hemen ortaya Ýkmaz
ve ortaya ÝktÝÛÝnda maksimuma erißmesi zaman
alÝr.
rneÛin Arthus reaksiyonu tipi alerjik belirtiler 4Ð8
saatte ve gecikmiß reaksiyonlar 24Ð48 saatte maksimuma
erißirler; fakat anafilaktik reaksiyonlar hemen baßlar ve
15Ð30 dakikada maksimuma erißirler. Oysaki yalÝn toksik
etkiler (yapÝsal olanlar hari) ve dayanÝksÝzlÝÛa baÛlÝ
reaksiyonlar, ila ile ilk olsun, yinelenen ßekilde olsun
her temasta ve doz yeterli ise, veriliß yoluna gre, hemen
ya da bir veya birka saat iinde ortaya Ýkarlar. Ancak,
bir kezlik doz yeterli deÛilse, bu tip reaksiyonlar bazen
birikme sonucu ge olarak meydana gelebilirler.
(ii) Doza baÛÝmlÝlÝk durumu: Alerjik reaksiyonlar
Ýn insidensi veya kißideki ßiddeti ilacÝn dozu ile ilißki
gstermez. ÜlacÝn ok ufak, farmakolojik etki gstermeyen
dozlarÝ bile bu tip reaksiyona neden olabilir.
te yandan
ok ufak dozu ile bir kißide alerjik reaksiyon yapan
bir ilacÝn yksek dozu diÛer kißilerde hi alerjik reaksiyona
neden olmaz.
rneÛin penisiline alerjisi olan kißilerde
bu Ýnaddenin cilt testi iin kullanÝlan 1 µgÕdan ufak
miktarlarÝ veya sterilize edildikten sonra, eskiden yapÝld
ÝÛÝ gibi, tekrar kullanÝlan injektr ya da injektr iÛnesi
iinde kirlilik olarak kalmÝß miktarÝ, alerjik reaksiyona
neden olmußtur; fakat ok yksek dozlarÝ bile insanlarÝn
oÛunda alerjik belirtiler olußturmaz.
(iii) Ünsidens: Üla yeterli dozda verildiÛinde yalÝn
toksik etkinin tm bireylerde olußmasÝ mmkndr.
Alerjik reaksiyonlar, idiyosenkrazi ve dayanÝksÝzlÝk halleri
gibi durumlar ise belirli bir poplasyondaki kißilerin
grece ufak bir kÝsmÝnda grlr.
rneÛin, eßitli istatistikler
penisiline baÛlÝ alerjik reaksiyon insidensinin
%10Ðl5Õi gemediÛini gstermektedir.
(iv) Molekler etken: Alerjik reaksiyonda etkiyi
meydana getiren, direkt olarak ila deÛil, ilacÝn veya metabolitinin
olußturduÛu antijen ile antijenin olußturduÛu
antikorun yaptÝÛÝ komplekstir. Oysaki diÛer tip reaksiyonlarda
etki, bizzat ila veya onun metabolitinin molek
lleri tarafÝndan meydana getirilir.
(v) Alerjik zeminin katkÝsÝ: BazÝ kimseler alerjik
reaksiyon olußturmaya diÛerlerinden daha elverißlidirler;
bunlarda alerjik reaksiyon hem daha sÝk ve hem da daha
ßiddetli olur. Bunun en yaygÝn ßekli atopiÕdir; poplasyonun
yaklaßÝk %10Ð15Õinde grlr ve herediterdir. Atopili
kißiler alerjene maruz kaldÝklarÝnda hemen olußan
tipteki alerjik belirtiler ortaya Ýkar. Bu durumun alerje-
Þekil 12.2. Penisilinlerin penisiloik aside dnßmek suretiyle
protein ile kompleks olußturmalarÝ.
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 143
ne maruz kalmanÝn, normal kimselerde olduÛundan ok
daha fazla ÜgE olußturmasÝna ve bunun sonucu aßÝrÝ derecede
mast hcresi paralanmasÝna baÛlÝ olduÛu anlaßÝlm
ÝßtÝr. Penisilinler gibi grece sÝk alerjik reaksiyon yapt
ÝÛÝ bilinen ilalarÝn atopili kimselere uygulanmasÝndan
nce zellikle dikkatli olunmalÝdÝr. Kißinin atopili olup
olmadÝÛÝ zgemißinden anlaßÝlabilir ve serumda ÜgE l-
m yapÝlarak saptanabilir. Atopili kimselerde ilalarÝn
yalÝn toksik etkilerine karßÝ duyarlÝk artmasÝ sz konusu
olamaz.
(vi) Patognomonik belirtiler : Cilt ve kan tablosu ile
ilgili bazÝ belirtiler (rneÛin rtiker, kaßÝntÝ, anjiyodem,
eßitli vasklitik lezyonlar ve kanda eozinofili gibi) alerjik
reaksiyona sÝklÝkla eßlik ederler ve meydana gelen
olayÝn alerjik nitelikte olduÛunu hatÝrlatÝrlar. Bu belirtiler
alerjenin kimyasal yapÝsÝna baÛÝmlÝlÝk gstermez. Halbuki
yalÝn toksik etkilerde yapÝÐetki ilißkisi belirgin bir durumdur.
Hapten ve antijenik determinant: Alerji, antijenlerin
neden olduÛu bir olaydÝr. OlaÛan antijenler molekl
aÛÝrlÝÛÝ 10 kilodaltonun stnde olan proteinler veya 100
kilodaltonun stnde olan polisakkaridler gibi byk
molekll maddelerdir (inslin gibi bazÝ istisnalar vard
Ýr). Oysaki ilalarÝn, byk kÝsÝm, molekl aÛÝrlÝÛÝ 1 kilodaltonu
gemeyen organik maddelerdir. ÜlalarÝn ve di-
Ûer kimyasal etkenlerin, antijen (alerjen) zelliÛi kazanabilmeleri
iin protein molekllerine kovalent baÛlarla
baÛlanÝp byk molekll bir kompleks haline dnßmeleri
gerekir. Ülalar; plazma albminine veya hedef hcrelerdeki
reseptrlerine baÛlanmalarÝ halinde olduÛu gibi,
kovalent baÛ dÝßÝnda kalan zayÝf baÛ tipleriyle reversibl
olarak proteine baÛlanÝrlarsa antijenik zellik kazanamazlar.
Ülalardan baßka, nikel ve krom gibi metaller
de hapten zelliÛine sahiptirler.
Ülalar genellikle, diÛer maddelerle kolay reaksiyona
girip kompleks olußturan yani reaktif olan maddeler de-
Ûildirler. Buna karßÝlÝk, vcutta ilalarÝn biyotransformasyonu
sonucu olußan metabolitler reaktif olabilirler.
Bundan dolayÝ, antijen olußturmak zere proteinle birle-
ßen madde, oÛu kez ilacÝn kendisi deÛil, fakat ondan v-
cutta olußan bir metabolitidir.
rneÛin penisilin protein
ile birleßecek kadar reaktif bir madde deÛildir; fakat onun
vcutta veya vcut dÝßÝnda yÝkÝlmasÝyla olußan penisiloik
asid reaktif bir madde olup gerek hapteni temsil eder.
HaptenÐprotein kompleksine tam antijen adÝ verilir. Penisilinlerden
hapten ve tanÝ antijen olußumu Þekil
12.2Õde gsterilmißtir.
DoÛrudan doÛruya protein ile birleßen reaktif bir
haptene rnek dinitroklorobenzen maddesidir. Bu madde,
kimya endstrisinin bazÝ dallarÝnda alÝßan ißilerde
alerjik temas dermatiti yapar; ayrÝca, deney hayvanlarÝnda
deride deneysel alerji yapmak iin kulanÝlabilir.
Belirli bir ilacÝn yaptÝÛÝ alerjik reaksiyonda rol oynayan
esas maddeye (ilacÝn kendisi veya metaboliti), aler -
jik veya antijenik determinant (belirleyici) adÝ verilir.
Alerjik reaksiyondan ilacÝn birden fazla metaboliti sorumlu
ise, alerjik belirtilerin oÛundan sÝklÝkla sorumlu
olan determinanta, majr determinant, diÛerlerine ise
minr determinant adÝ verilir.
rneÛin penisilin alerjisinde
majr determinant, penisiloik asiddir.
Tam antijen haline gemiß haptenin veya diÛer yabanc
Ý antijenlerin (mikrobik antijenler gibi), antijenik etkinli
Ûinden molekln tm deÛil, belirli bir kÝsmÝ veya
kimyasal grubu sorumludur. Molekln bu kÝsmÝna determinant
blge veya grup ya da epitop denilir. Antijene
zg immunoglobulin moleklnn Fab blgesine veya
T lenfositlerinin o antijene zgl reseptrlerine antijen,
determinant blgesi aracÝlÝÛÝ ile kovalentÐolmayan
baÛlarla baÛlanÝr. AynÝ determinant grup, farklÝ ila sÝ-
nÝflarÝna giren yelerde bulunabilir.
rneÛin antibakteriyel
sulfonamidler, asetazolamid, slfonilre trevi oral
antidiyabetikler, furosemid ve tiazid trevi diretikler gibi
farklÝ farmakolojik gruplarda bulunan ilalarÝn ortak
antijenik determinant grubu vardÝr ve bu, molekln benzen
sufonamid grubudur.
aprazÐalerji: Moleklnde aynÝ antijenik determinant
gruba sahip olan (yukarÝda sayÝlan benzensulfonamid
trevleri gibi) veya vcutta o determinant grubu ieren
maddeye dnßebilen, fakat aralarÝnda bunlar dÝßÝnda
baßka bir kimyasal yakÝnlÝk bulunmayan, bir dizi ilatan
birine karßÝ alerjisi olan bir kißi, o dizideki diÛer ilalara
karßÝ da alerjik reaksiyon gsterir. Buna aprazÐalerji denir.
Bir ilaca karßÝ alerji gsteren kißilerde diÛer ilalarla
tedavi yaparken daima hatÝrda tutulmasÝ gereken bir durumdur.
ALERJÜK REAKSÜYON (ÜLACA ÜMMN YA -
NIT)
Alerji proesinin olußumunda iki dnem vardÝr: i)
kißinin duyarlÝ kÝlÝnmasÝ (primer yanÝt) ve ii) duyarlÝ kÝ-
lÝnmÝß kißinin antijenle tekrar temasa gemesi (sekonder
yanÝt).
Alerji proesi ßeklinde ortaya Ýkan immn yanÝt,
adaptif immnite nin bir tipidir. Olußumu, ana hatlarÝ
ile, fakat sonularÝ bakÝmÝndan deÛil, bakteriyel antijenlerin
tetiklediÛi immn yanÝta benzer. Üla ve diÛer kimyasal
etkenlerin tetiklediÛi immn yanÝt, yukarÝda deÛinildi
Ûi gibi, onlara maruz kalanlarÝn genellikle az bir kÝsm
Ýnda meydana gelir ve bu yanÝt sonucu dokularda meydana
gelen deÛißiklikler zarar verici niteliktedir; bu nedenle
bu tr immn yanÝt istenmiyen bir olaydÝr. Ünsan
iin zararlÝ olan diÛer iki immn yanÝt tr, otoimmni -
144 12. Konu
te ve organ transplantasyonu sÝrasÝnda gelißen red (re -
jeksiyon) reaksiyonu dur.
te yandan, bakteriyel ve di-
Ûer mikrobik antijenlerin tetiklediÛi yararlÝ immn yanÝt
(aßÝlamada olduÛu gibi), zararlÝ olan ve bazen yaßamÝ
tehdit edebilecek lde tehlike yaratan yabancÝ mikroorganizmalar
Ýn yok edilmesi veya yayÝlmasÝnÝn engellenmesi
ile sonulanÝr. Ümmn yanÝt, hangi tr antijene
baÛlÝ olursa olsun yanÝtÝn temel Ûesi lenfositler dir.
BunlarÝn iki ana tipi vardÝr: (i) B lenfositleri: Kemik ili-
Ûi (Òbone marrowÓ) kaynaklÝ lenfositlerdir. Antijen taraf
Ýndan B lenfositlerinin aktive edilmesi, antikorÐaracÝlÝ
(ÒantibodyÐmediatedÓ) yani hmoral immn yanÝta yol
aar. Ancak antikorÐaracÝlÝ immn yanÝtÝn olußmasÝ iin
genellikle T lenfositlerinin katkÝsÝna da gerek vardÝr. Antijen,
B hcrelerini aktive ederken, onlarÝn yzeyinde
yerleßmiß olan ve immnogloblin D (IgD) moleklle -
rinden ibaret olan zgl reseptrler le birleßir. (ii) T
lenfositleri: B lenfositleri gibi, kemik iliÛindeki kk
hcrelerden (Òstem cellsÓ) olußan ve olgunlaßÝp fonksiyonel
hale gelebilmeleri iin timus bezinin iinden ge-
mesi gereken lenfositlerdir. Antijen tarafÝndan T hcrelerinin
aktive edilmesi hcreÐaracÝlÝ (ÒcellÐmediatedÓ)
immn yanÝt olußmasÝna yol aar. T lenfositleri, B hcreleri
tarafÝndan antikor sentez edilmesinde ve salgÝlanmas
Ýnda yardÝmcÝ rol oynarlar. Bu nedenle T hcreleri
adaptif immnitenin temelini teßkil ederler. Antijen molek
lleri T hcrelerini aktive etmek iin, determinant
gruplarÝ ile bu hcrelerin yzeyindeki zgl T hcresi
reseptrleri ne kovalentÐolmayan baÛlarla baÛlanÝrlar. T
hcresi reseptrleri iki zincirli (a ve b zincirleri) glikoprotein
moleklleridir; basitleßtirilmiß immnogloblin
molekllerine benzetilebilirler. Ancak antijeni baÛlayan
blgeleri, sadece antikordan ibaret olan B hcresi resep -
trleri ne gre daha karmaßÝk bir yapÝya sahiptir. Bu resept
rler, antijeni tek baßÝna tanÝyamazlar; aßaÛÝda aÝkland
ÝÛÝ gibi, ancak sÝnÝf II majr histokompatibilite
kompleksi (MHC) moleklleri* ile kombine edilmiß
antijeni tanÝrlar ve bu kombinasyon tarafÝndan aktive edilirler.
T lenfositinin reseptr molekllerine T3, T4 ve T8
denilen ufak molekller eßlik eder; bu molekller hcre
Ðhcre etkileßmesinde rol oynarlar ve ayrÝca marker
grevi yaparak T lenfositi altÐtiplerinin, zel monoklonal
antikorlarÝ test aracÝ olarak kullanmak suretiyle, belirlenmesine
yararlar.
Ümmn yanÝtlann ortak zellikleri : Ümmn yanÝtÝ
tetikleyen ister bir alerjen olsun veya bir bakteriyel antijen
ya da diÛer bir yabancÝ protein olsun, yanÝtÝn belirli
ortak zellikleri vardÝr. Bunlar ßunlardÝr: (i) Sunu (Òpre -
sentationÓ): Antijenler, Òantijen sunan hcrelerÓ (antigen
presenting cells, APC) denilen hcreler tarafÝndan,
T hcrelerine sunulurlar. T hcrelerinin sunulan antijeni
tanÝmasÝ iin, ancak antijeni sunan hcrenin yzeyindeki
sÝnÝf II MHC moleklleri ile birleßtirilmiß olarak sunulmas
Ý gerekir. Antijen ancak bu ßekilde, kendine zg T
lenfositlerini aktive edebilir. Antijen sunan hcrelerin
eßitli trleri vardÝr (dalak ve lenf dÛmlerinin dendritik
hcreleri, cildin Langerhans hcreleri, diÛer organlardaki
benzer hcreler ve bizzat B hcreleri gibi). Csseli
molekll veya partikl ßeklindeki antijenlerin sunulmadan
nce ißlenmesi veya yÝkÝlmasÝ gerektiÛinden, bunlar
ancak makrofajlar tarafÝndan sunulabilirler. Antijenin
sitotoksik (T8 fenotipi) T lenfositleri ni aktive edebilmesi
iin ise; onun, sunan hcrelerin yzeyindeki sÝnÝf I
MHC moleklleri ile kombine ßekilde sunulmasÝ gerekir.
B hcrelerinin antijen tarafÝndan tetiklenmesi,
antijen molekllerinin bu hcrelerin yzeyindeki imm-
nogloblin yapÝlÝ reseptrlere baßka bir molekln aracÝ-
lÝÛÝ olmaksÝzÝn doÛrudan baÛlanmasÝ sonucu olur. Ancak
antijen sunan hcrelerin salgÝladÝklarÝ faktrler, B lenfositlerinin
tetiklenmesini artÝrÝrlar. (ii) S e l e k s i y o n
(ayÝrtÐetme) ve klon olußturma: Antijen btn T ve B
lenfositlerini deÛil, onlarÝn bir blmn ayÝrt ederek onlar
Ý aktive eder. Sekonder yanÝt ta ayÝrt edilen lenfositler,
o antijene zgl reseptr taßÝyanlardÝr. AyÝrt edilen hedef
lenfositler sekonder yanÝt sÝrasÝnda aßÝrÝ mitoz (proliferasyon)
sonucu oÛalarak aynÝ zgllkte hcrelerden
olußan bir klon olußtururlar. Aktivasyon ve proliferasyon
iin hcreler zerinde antijenin yaptÝÛÝ stimlan etkinin,
antijen sunan hcrelerin salgÝladÝÛÝ bir sitokin tr olan
interlkinÐ1 (ÜLÐ1) tarafÝndan ve aktive edilmiß yard
ÝmÐedici T lenfositlerinin salgÝladÝÛÝ i n t e r l k i n Ð 2
(ÜLÐ2) tarafÝndan pekißtirilmesi gerekir. T ve B lenfositlerinin
yzeyinde antijen reseptrlerinden baßka, ÜLÐ1 ve
ÜLÐ2 reseptrleri bulunur. ÜLÐ 1, lenfositleri stimle ettikten
baßka onlarÝn yzeyindeki ÜLÐ2 reseptrlerinin
sentezini ve sÝklÝÛÝnÝ artÝrÝr. Ünterlkinler, antijene z -
glÐolmayan sitokinler dir. (iii) FarklÝlaßma (diferan -
siyasyon): Aktive edilmiß T lenfositlerinin salgÝladÝÛÝ
ÜLÐ2Õnin kÝsmi katkÝsÝyla meydana gelen proliferasyon
sonucu olußan zgl B lenfositi klonu, zgl antikor salg
Ýlayan plazma hcreleri ne (plazmositlere) dnßtr-
lrler. Bu dnßmede T hcrelerinin salgÝladÝÛÝ ÜLÐ4,
ÜLÐ5 ve ÜLÐ6 adlÝ interlkinler rol oynar. Plazma hcreleri,
B lenfositlerinin efektr hcre ßekilleri olarak kabul
edilirler.
Üstirahat halindeki zgl T hcreleri de aktive edilip
proliferasyona uÛradÝktan sonra kendilerine uyan efekt
r hcrelere farklÝlaßtÝrÝlÝrlar. Bu duruma gelmiß T lenfositleri
yukarÝda belirtilen bazÝ olaylardan baßka, salgÝ-
ladÝklarÝ interferonÐgama (ÜFNÐ ) aracÝlÝÛÝ ile makro-
* Ünsanda HLA (human leucocyte antigen) diye ile adlandÝrÝlÝr. Bu nedenle szkonusu kombinasyona HLAÐantijen kompleksi adÝ verilir.
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 145
fajlarÝn eßitli etkinliklerini artÝrÝrlar. Bu etkinliklerden
biri, onlarÝn TNFÐ (tumor necrosis factorÐa) salgÝlamalar
ÝnÝn artÝrÝlmasÝdÝr; bu faktr proinflamatuvar, antit
mral ve antiviral etkinlik gsterir. (iv) Bellek olußtur -
ma: FarklÝlaßma sÝrasÝnda zgl B ve T lenfositlerinin az
bir kÝsmÝ bellek hcreleri ne dnßrler ve bunlar daha
sonraki antijenik sataßmaya kadar istirahat halinde kalÝrlar.
(v) Dzenleme: Alerjik nitelikteki ve diÛer tr imm
n yanÝtlarÝn diÛer bir zelliÛi, eßitli mekanizmalar taraf
Ýndan dzenlenmesi ve bylece ßiddetinin ve sresinin
kontrol edilÝnesidir. B ve T lenfositlerinin yukarÝda belirtildi
Ûi ßekilde aktivasyonu ve proliferasyonu, antijeni
yok ederek immn yanÝtÝ sona erdirebilir. AyrÝca spre -
sr T lenfositleri nin stimlasyonu ve antijene zgl antikorlar
yanÝnda, antiidiotipik antikorlarÝn salgÝlanma -
sÝ da immn yanÝtÝ baskÝ altÝna alÝr. Spresr T hcreleri
zgl T ve B hcrelerini inhibe ederler ve olasÝlÝkla onlar
Ý ldrebilirler.
Antikor (immnogloblin) trleri: Ümmnoglob-
linler 150Ð900 kilodalton molekl aÛÝrlÝÛÝnda glikoproteinlerdir.
Birbirine iki dislfr (SÐS) kprs ile baÛlÝ
iki ÒaÛÝrÓ (heavy) zincir ile bunlarÝn NÐucu tarafÝndaki
yarÝsÝna boylu boyunca yaslanmÝß ve bir dislfr kpr-
s ile baÛlanmÝß daha kÝsa iki ÒhafifÓ (light) zincirden
olußurlar. Molekln iskeletini olußturan iki aÛÝr zincirin
CÐucu ve bu uca yakÝn yarÝsÝ, hafif zincir bu kÝsma uzanmad
ÝÛÝndan serbesttir. Molekln hem H ve hem de L
zincirinin ucunu iine alan NÐucu ise, antijeni baÛlayan
(antijeneÐzgl) kÝsÝmdÝr ve Fab kÝsmÝ (Fab portion)
adÝnÝ alÝr. Molekln sadece H zincirinden olußan CÐucu
yarÝsÝ, immnogloblinÕin eßidine gre deÛißir ve onun
lenfositlerin, makrofajlarÝn ve benzeri hcrelerin yzeyindeki
reseptrlere baÛlanmasÝndan sorumludur;
molekln bu kÝsmÝna Fc kÝsmÝ (Fc portion) adÝ verilir.
Ümnogloblinler elektroforezde gamaÐgloblinler
gibi hareket ederler. Beß eßitleri vardÝr. ÜgE, ÜgG, ÜgM,
ÜgA ve ÜgD. BunlarÝn herbiri kendilerine zg fonksiyonlara
sahiptirler. ÜgG ve ÜgM, kompleman kaskadÝnÝ aktive
etme yeteneÛine sahiptir ve tip II ve tip III alerjide rol
oynarlar. ÜgM en byk molekll immnogloblindir
(m.a. 900 kilodalton, diÛerlerininki ise 150Ð190 kilodalton);
zerinde 10 tane baÛlanma yeri olduÛu iin kompleman
Ý aktive etme ve yabancÝ materyeli agltine etme
bakÝmÝndan ok etkilidir; moleklnn byklÛ nedeniyle
kan dolaßÝmÝna hapsedilmißtir. ÜgG grece ufak
moleklldr ve 4 altÐtipi vardÝr. Serumda en fazla bulunan
immnogloblin trdr (7Ð19 µg/ml) ve kandan dokulara
ve gebelerde ftusa geebilir; fagositik hcrelere
baÛlanabilir. ÜgE serumda ok az bulunur (50 nanogram/
litre). ÜgA gz, burun, bronß ve barsak bezleri ve
bbrek tarafÝndan salgÝlanÝr; mukozalarÝn yzeyini korur.
ÜgD, B lenfositlerinin yzey reseptrdr ve onlarÝn antijen
ve eßitli lenfokinler ve diÛer sitokinler tarafÝndan
tetiklenmesine aracÝlÝk eder. Alerji olayÝndaki nemleri
nedeniyle ÜgE, ÜgG ve ÜgMÕye aßaÛÝda daha ayrÝntÝlÝ olara
deÛinilmißtir.
ÜgEÕnin byk bir kÝsmÝ, dokulardaki mast hcrele -
ri ve kandaki bazofil lkosit lerin yzeyi zerine baÛlÝ
olarak bulunur. Bu nedenle sitotropik antikor adÝnÝ alÝr:
reajin veya reajinik antikor adÝ da verilir. Molekl
aÛÝrlÝÛÝ 185 kilodalton dolayÝndadÝr. Tip I alerjik reaksiyonlar
sÝrasÝnda, antijene duyarlÝ kÝlÝnmÝß kißinin vcuduna
giren bir antijen molekl adÝ geen hcrelerin y-
zeyinde en az iki komßu ÜgE moleklne Fab blmlerinden
baÛlanarak, onlar arasÝnda kpr olußturur (bridging)
(Þekil 12.3); bu olay mast hcrelerinin ve bazofil
lkositlerin ilerinde sentez edilen ve bazÝlarÝ depolanm
Ýß bulunan otakoidleri (lokal hormonlarÝ) salÝvermelerine
ve onlarÝn degranlasyonuna neden olur (bak. 86. Konu).
SayÝlan otakoidler iltihap reaksiyonunu olußtururlar;
zellikle dem ve dz kaslarda kasÝlma (bronßlarda
olduÛu gibi) yaparlar. Lokal veya sistemik anafilaksi bu
ßekilde meydana gelir (Þekil 12.3). Belirli bir alerjene
karßÝ vcutta olußan zgl ÜgE antikorunun varlÝÛÝnÝn
gsterilmesi alerjenin izik testi (scratch test), iÛneleme
testi (prick test) veya intaktan injeksiyon ßeklinde uygulanmas
Ý suretiyle yapÝlÝr. AyrÝca radyoalergosorbent
test (RAST), onun modifiye ßekli ve lkositten histamin
salÝverilmesi gibi in vitro yntemlerle de inceleme ve zg
l antikorun lm yapÝlabilir.
Plazmositlerin salgÝladÝÛÝ ÜgG ve ÜgM, esas olarak
plazmada kalÝrlar. Plazmada antijen ile birleßtiklerinde
kompleman kaskadÝnÝ aktive ederler. Komplemanlar,
serumda normal olarak bulunurlar, antijenÐantikor birle
ßmesi sonucu indirekt olarak ya da bakteriyel endotoksinler
veya belirli polisakkaridler ve makromolekl
agregatlarÝ tarafÝndan alternatif yolak zerinden direkt
olarak aktive edildikleri zaman, dokularda bir sr
nemli biyolojik olaylara neden olurlar. Kompleman
sistemi, 20 serum proteininden olußur; sistemin eßitli etkenler
tarafÝndan tetiklenmesi, sistemi teßkil eden proteinlerin
bir kaskad halinde birbirini izleyerek aktive
edilmesine yol aar. En nemli komplemanlar nc ve
kÝsmen de beßinci komplemandÝr (C3 ve C5). Aktivasyon
sonucu komplemanlarÝn enzimatik yÝkÝlmasÝ ile olußan
aktif paracÝklarÝn bir kÝsmÝ (anafilatoksinler), mast hc -
relerinden veya bazofil lkositlerden histamin ve diÛer
otakoidlerin salgÝlanmasÝna neden olurlar, diÛer bazÝlarÝ
ise polimorf lkositler iin gl kemotaktik etkinlik
gsterirler ve bazÝlarÝ da kemik iliÛinden polimorf lkositlerin
salÝverilmesini artÝrÝrlar. AyrÝca, aktive edilmiß
kompleman molekl, antijenÐantikor kompleksini sararak
(opsonizasyon), onun sabit makrofajlar tarafÝndan
ÒtemizlenmesiniÓ saÛlar; bu olayda makrofajlar zerindeki
C3 reseptrleri aracÝlÝk eder. Btn bu olaylar sonucu,
kompleman aracÝlÝÛÝ ile olan reaksiyonlar adÝ da
verilen tip II ve tip III alerjik reaksiyonlar olußur. Du146
12. Konu
yarlÝ kÝlÝnmÝß kißilerde ilatan olußan antijenin bu tr reaksiyon
yapabilmesi iin, plazmada mevcut ÜgG ve ÜgM
miktarÝnÝn yeterli bir dzeye ykseltilmesi gerekir. Ancak
ondan sonra belirtiler ortaya Ýkabilir, onun iin bu
tr reaksiyonlar, anafilaktik reaksiyonlara oranla daha
ge ortaya Ýkarlar. Szkonusu tipte alerjik reaksiyon yapan
ilalarÝn vcutta olußturduklarÝ antijen orada uzunca
bir sre kalÝr; ilacÝn tek bir dozu hem duyarlÝ kÝlÝnmayÝ
ve hem de alerjik reaksiyon olußumunu saÛlayabilir.
ÜgG, ayrÝca, ila alerjisine baÛlÝ hemolitik reaksi -
y o n l a r dan da sorumlu esas antikordur. AlyuvarlarÝn
membranÝ zerindeki proteinlere baÛlanÝp antijen zelli-
Ûi kazanan ilalar, serumdaki ÜgG molekllerini alyuvar
membranÝna baÛlayarak alyuvarlarÝn agltinasyonuna ve
hemoliz ile paralanÝnasÝna neden olurlar. Kanda dolaßan
antijenÐantikor kompleksinin kompleman aracÝlÝÛÝ ile alyuvar
zerine kmesi de alyuvarlarÝn agltinasyonuna
ve hemolizine neden olabilir. ÜlalarÝn yaptÝÛÝ lkopeni
ve trombositopeni olaylarÝnda, yukarÝda alyuvarlar iin
belirtilene benzer ßekilde, lkositlerin ve trombositle -
rin lizisi nin ya da agltinasyon a uÛradÝktan sonra dola-
ßÝmdan RES hcreleri tarafÝndan uzaklaßtÝrÝlmalarÝnÝn
katkÝsÝ olabilir.
T lenfositi trleri: Daha nce belirtildiÛi gibi T lenfositleri,
immn yanÝtÝn en nemli Ûesidir ve onun temel
direÛini teßkil ederler. T lenfositlerinin 2 ana tipi vardÝr:
(i) Efektr T lenfositleri: Hcresel immniteden
(hcreÐaracÝlÝ immn yanÝttan) sorumludurlar. Ge aßÝ-
rÝÐduyarlÝk reaksiyonlarÝ, allograftÝn reddi, ÒgraftÐversus
ÐhostÓ reaksiyonu, tmr hcrelerinin ve virusla infekte
hcrelerin yokedilmesi bunlar aracÝlÝÛÝ ile yapÝlÝr.
BunlarÝn bir tr, diÛer hcreleri ldrme yeteneÛine sahip
olan sitotoksik efektr T lenfositleri dir ve T 8 fenotipine
ait markeri* taßÝrlar. Ge aßÝrÝÐduyarlÝk reaksiyonlar
Ýnda rol oynayanlar ise T 4 fenotipine ait markeri taßÝrlar.
(ii) Reglatr (dzenleyici) T lenfositleri: Bunlar,
efektr T lenfositleri ile B lenfositleri ya amplifiye ederek
veya suprese ederek immn yanÝtÝ ayarlarlar. Amplifiye
edenlere yardÝmÐedici (helper) T lenfositleri, di-
Ûerlerine ise supresr T lenfositleri denilir. Yard
ÝmÐedici T lenfositleri, T 4 (CD4 +) markeri taßÝrlar.
Bunlar B lenfositleri tarafÝndan yapÝlan immunoglobulin
sentezini ve sitotoksik T lenfositlerinin etkinliÛini artÝrÝrlar;
bir diÛer altÐgrubu ise supresr T lenfositlerine yard
Ým eder ve onlarÝn etkinliÛini indkler. Supresr T lenfositleri
T 8 (CD8+) markeri taßÝrlar. Bunlar B lenfositlerinin
ve efektr T lenfositlerinin aracÝlÝk ettikleri imm
n reaksiyonlarÝ suprese ederler (baskÝ altÝna alÝp azalt
Ýrlar); ayrÝca yardÝmÐedici TÕlerin etkinliÛini de inhibe
ederler. Supresr TÕler, vcutta otoimmn reaksiyon
olußmasÝnÝ devamlÝ baskÝ altÝnda tutarlar.
YardÝmÐedici ve supresr T lenfositlerin kendi ara -
larÝnda karmaßÝk bir ßekilde etkileßirler. Bu etkileßme
ya bunlarÝn salgÝladÝÛÝ dzenleyici proteinler olan lenfokinler
aracÝlÝÛÝ ile veya hcreler arasÝnda direkt temas
suretiyle olur. Lenfokinler aracÝlÝÛÝ ile B lenfositlerini de
etkilerler. YardÝmÐedici T lenfositleri, daha nce belirtilen
ÜLÐ2, ÜLÐ4, ÜLÐ5 ve ÜLÐ6 gibi lenfokinler ve interferon
Ðgama salgÝlarlar. ÜnterferonÐgama yukarÝda belirtilen
etkisine ilave olarak, antijen sunan hcrelerde MHC
sÝnÝf I ve sÝnÝf II antijen molekllerinin sentezini artÝrÝr
ve bylece T lenfositlerine bu hcrelerin antijen sunumunun
etkinliÛini ve verimini ykseltir. Antijen ile aktive
edilmiß T lenfositlerinin salgÝladÝÛÝ diÛer bir lenfokin interl
kinÐ3 (ÜLÐ3) yani diÛer adÝyla granulositÐmakro -
faj koloniÐstimle edici faktr (GMÐCSF)Õdr; bu
madde hematopoiezin dzenleyicilerinden biridir; T lenfositi
yapan myeloid ana (progenitor) hcrelerin oÛalmas
ÝnÝ ve olgunlaßmasÝnÝ saÛlar ve ayrÝca dokularda
mast hcrelerinin proliferasyonunu artÝrÝr.
Lenfositlerin ne T ve ne de BÕye zg marker taßÝyan
ÒdzÓ tipleri de vardÝr (null cells). BunlarÝn oÛunda
kompleman (C3) reseptrleri ve antikora ait Fc reseptrleri
vardÝr. Dz lenfositlerin iki tr vardÝr: (i) K hcre -
leri (killer cells, ldrc hcreler): Antikora baÛÝmlÝ
bir ßekilde hcreleri ldrrler, antikora baÛÝmlÝ ve hcre
ÐaracÝlÝ sitotoksik reaksiyonlardan sorumludurlar.
Þekil 12.3. Mast hcresinde tip I alerjik reaksiyon ile ilgili olaylar
ve sonularÝ. Bir mast hcresi zerinde 400.000Ð500.000 ÜgE
reseptr bulunabilir; duyarlÝ kÝlÝnmÝß kimselerde antijeneÐzg
ÜgE moleklleri hcre membranÝnda bulunan ÜgE reseptrlerine
baÛlanmÝß durumdadÝrlar. Ülatan (haptenden) meydana gelen antijen
makromoleklleri, yanyana duran iki ÜgE moleklne kpr
olußturacak ßekilde baÛlanÝrlar. Bunun sonucu mast hcrelerinden
histamin ve diÛer mediyatrler (M) salÝverilir. Bunlar sal
Ýverildikleri dokularda eßitli yapÝlarÝ etkileyerek tip I alerjinin
belirtilerini meydana getirirler. Mast hcrelerinden salÝverilen
mediyatrlere 86. Konuda deÛinilmißtir.
* T lenfositlerinin monoklonal antikorlarla idantifiye edilen zel yzey antijenlerine (markerlere) gre ayÝrt edilen T1, T3, T4, T8, T11 vb. (baßka
bir nomenklatura gre sÝrasÝyla CD1+, CD3+, CD4+, CD8+, CD11+ vb.) fenotipik trleri vardÝr.
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 147
(ii) NK hcreleri (natural killer cell, doÛal ldrc
hcreler): Sitotoksik etkinlik yani hcre ldrme iin,
daha nceden duyarlÝ kÝlÝnmaya ve antikora gerek gstermezler.
K hcrelerinin bir kÝsmÝ antikor yapabilirler, bu
tr hcrelerin B lenfositi kaynaklÝ olmasÝ olasÝdÝr. K ve
NK hcrelerinin infeksiyon etkenlerine ve dokuda spontan
olarak olußan maliny hcrelere karßÝ organizmayÝ savunmada
nemli rolleri vardÝr.
ÜMMNOLOJÜ BAKIMINDAN ALERJÜK
REAKSÜYON TÜPLERÜ
Gell ve Coombs sÝnÝflandÝrmasÝna gre immn reaksiyonlar,
tip I, II, III ve IV ßeklinde 4 tipe ayrÝlÝrlar. Bu
tiplere uyan tanÝtÝcÝ adlar aßaÛÝda gsterilmißtir:
Tip I reaksiyonlar Anafilaktik reaksiyonlar
Tip II reaksiyonlar Sitotoksik reaksiyonlar
Tip III reaksiyonlar Toksik immn kompleks kmesine
baÛlÝ reaksiyonlar
Tip IV reaksiyonlar Hcre aracÝlÝÛÝ ile olan (hcre
ÐaracÝlÝ) reaksiyonlar veya
gecikmiß reaksiyonlar
ÞurasÝ zellikle vurgulanmalÝdÝr ki bu sÝnÝflandÝrma
temel immnopatoloji ynnden pratik deÛer taßÝr, fakat
izafi olarak yapÝlmÝßtÝr ve gereÛi tam yansÝtmaz. nk
alerjik ila reaksiyonlarÝnÝn klinik trlerinin bazÝlarÝ,
zellikleri bakÝmÝndan birden fazla tipe girerler. AyrÝca
tip II ve tip III reaksiyonlar kompleman aracÝlÝÛÝ ile oluß-
malarÝ nedeniyle birbirlerine benzerler ve ayÝrt edilmeleri
bazÝ olgularda zorlaßÝr.
Bu sÝnÝflandÝrmanÝn yerini alabilecek diÛer bir sÝnÝf -
lardÝrmaya gre alerjik reaksiyonlar: i) Antikorlar ara -
cÝlÝÛÝ ile olußan (veya hemen olußan) ve ii) Hcre ara -
cÝlÝÛÝ ile olußan (gecikmiß olarak olußan) reaksiyonlar
ßeklinde iki gruba ayrÝlÝrlar. Birinci grup, anafilaktik
(ÜgEÕyeÐbaÛÝmlÝ) reaksiyonlar ve kompleman aracÝlÝÛÝ
ile olan (ÜgG ve ÜgMÕyeÐbaÛÝmlÝ) reaksiyonlar ßeklinde
iki altÐgruba ayrÝlÝr.
Alerjik reaksiyonlarÝn tedavisinde kullanÝlan temel
ilalarÝn teraptik etkinliÛi, reaksiyonun grubuna gre
deÛißir. Antihistaminikler, kromoglikat ve benzerleri ile
vazokonstriktr ve bronkodilatr ilalar olan adrenalin
ve benzeri sempatomimetik ilalar esas olarak tip I alerjide
kullanÝlÝrlar; diÛerlerinde genellikle yararlarÝ yoktur.
Tip II, III ve IV alerjilerde yararlÝ olan ilalar glukokortikoidlerdir;
bunlar aÛÝr tip I reaksiyonlarda yukarÝda say
Ýlan diÛer ilalara ilave olarak kullanÝlabilirler.
l. Anafilaktik (tip I) reaksiyonlar: En sÝk grlen
alerjik reaksiyon eßididir. BunlarÝn olußumunda rol oynayan
ÜgE tr antiÐila antikorlar (reajinÕler), molek
llerinin Fc kÝsmÝ ile dokularda mast hcreleri nin ve
kanda bazofil lkositleri n hcre membranÝ zerine sÝkÝ-
ca yapÝßmÝß ve bu hcreleri duyarlÝ kÝlmÝß durumdadÝrlar.
Ülaca tekrar maruz kalÝndÝÛÝnda ilatan olußan antijen,
vcut sÝvÝlarÝnda serbest durumda bulunur; onun duyarlÝ
hcreler zerindeki sabit antikorlarla birleßmesi, hcrelerin
degranlasyonuna ve etkin otakoidlerin salÝverilmesine
neden olur (bak. 86. Konu). DiÛer tip reaksiyonlarÝn
oÛundan farklÝ olarak, antijenÐantikor reaksiyonunun
meydana geldiÛi hcreler kalÝcÝ biimde zedelenmezler
ve degranlasyon, yeni otakoid sentezi ile kÝsa zamanda
dzeltilir. Sistemik ve lokal anafilaksi esas olarak bu tip
reaksiyon sonucu olußur. Bunlar, en abuk baßlayan ve
gelißen reaksiyonlardÝr. Hemen olußan (immediate) tip -
te reaksiyonlar adÝnÝ da alÝrlar. Klinik belirtiler duyarlÝ
mast hcrelerinin bulunduÛu yani antijenÐantikor reaksiyonunun
meydana geldiÛi yere gre deÛißir. Duruma g-
re sistemik (yaygÝn) veya lokal anafilaksi ßeklinde ortaya
Ýkarlar.
Anafilaktik reaksiyona grnße gre benzeyen bir
ila reaksiyonu tr, anafilaktoid reaksiyon dur. Bu, imm
nolojik bir temele dayanmaz; ilacÝn, direkt etkisine
baÛlÝ olarak mast hcrelerinden histamin ve diÛer otakoidleri
salÝvermesine baÛlÝdÝr; genellikle ilacÝn i.v. verilmesi
sÝrasÝnda grlr. Anafilaktoid reaksiyon yapan
ilalar arasÝnda radyoopak organik ilalar, morfin, tiopental,
dÐtubokrarin ve organik arsenik ve antimon bile
ßikleri bulunur.
2. Sitotoksik (tip II) reaksiyonlar: Bu tr reaksiyonlarda
antijen hcrelerin yzeyine tesbit edilmiß durumdad
Ýr. Þyle ki ila veya genellikle onun metaboliti,
kan hcrelerinin veya damar endotelinin belirli bir protein
komponentine kombine olarak onu antijen haline getirir;
immn sistem o proteini artÝk vcudun kendi proteini
gibi deÛil, yabancÝ protein imiß gibi tanÝr (otoalerji). Bu
antijene karßÝ olußan ÜgG ve ÜgM tr antiÐila anti -
korlar kan dolaßÝmÝnda ve vcut sÝvÝlarÝnda bulunurlar.
Bu antikorlarÝn bir kÝsmÝ hcre yzeyindeki antijen molek
llerine baÛlanÝrlar. BaÛlanma sonucu ya kompleman
aktivasyonu nedeniyle doÛrudan doÛruya veya hcre y-
zeyinde baÛlanmÝß antikoru tanÝyan fagositik ve nonÐfagositik
tipteki ldrc (killer) hcreler aracÝlÝÛÝ ile hc -
reler sitolize uÛrarlar ve yok olurlar. Sonuta hemoliz
(alyuvar erimesi). lkosit ve trombositlerde lizis ve benzeri
sitolitik olaylar meydana gelir. Ufak damarlarÝn endotelinin
btnlÛn kaybetmesi ve diÛer bazÝ olaylar
sonucu purpura, diÛer hemorajik lezyonlar, vasklit mak
lopapler dkntler ve bll lezyonlar ortaya Ýkabilir.
Alerjik endotel lezyonlarÝnÝn bir kÝsmÝ tip III olaylar
sonucu da meydana gelir. Tipik bir tip II reaksiyon,
transfzyon reaksiyonu dur; diÛerleri arasÝnda ilalara
baÛlÝ dissemine lupus eritematosus, ilalara baÛlÝ alerjik
lkopeni ve agranulositoz ile penisilin, metildopa ve benzeri
ilalara baÛlÝ hemolitik anemi bulunur.
Tip II alerjik reaksiyonlar yukarÝda belirtilen istenmiyen
lezyonlardan baßka sorunlara da yol aabilirler. Bun148
12. Konu
lardan biri, vcutta tutulmasÝ istenen yabancÝ materyelin
yÝkÝlmasÝ veya atÝlmasÝdÝr (kan transfzyonu sÝrasÝnda v-
cuda giren alyuvarlarÝn ve diÛer kan hcrelerinin yÝkÝlmas
Ý ve organ transplantlarÝnÝn reddedilmesi gibi). DiÛer bir
sorun, antikorun, yabancÝ bir antijene karßÝ deÛil, bazen
vcuttaki belirli hcrelerin selfÐantijenine karßÝ olußmasÝ-
dÝr; bu nedenle tip II reaksiyonlarÝn bir kÝsmÝ otoimmnite
erevesi iinde ve dÝßardan giren yabancÝ bir materyelle
tetiklenme olmaksÝzÝn ortaya Ýkabilir.
3. Toksik immn kompleks kmesine baÛlÝ (tip
III) reaksiyonlar: Ülalara karßÝ olußan alerjik reaksiyonlar
Ýn tip I alerjiden sonra, en sÝk grlen tipidir. Vcutta
ilatan olußan antijen, ÜgG ve ÜgM tr antiÐila antikor
yapÝmÝnÝ artÝrÝr. Normal durumda, kanda ve dokularda
hergn milyonlarca antijenÐantikor kompleksi olußur ve
bunlar esas olarak fagositik hcreler (polimorfonkleer
lkositler ve makrofajlar gibi) tarafÝndan veya kompleman
ÕÝn eritici (solubilizan) etkisi altÝnda kandan veya dokudan
temizlenirler. Bu temizlenme bozulmußsa veya
aßaÛÝda belirtilen serum hastalÝÛÝnda olduÛu gibi dÝßardan
aßÝrÝ miktarda antijen girmißse, belirli bir sre sonra kanda
ve vcut sÝvÝlarÝnda antikor konsantrasyonu yeterli d-
zeye gelir; bu, antijen ve antikor miktarÝnÝn yaklaßÝk olarak
eßit olduÛu eßdeÛerlik dzeyidir. Bu durumda sitotoksik
niteliÛi bulunan en byk antijenÐantikor kompleksleri
olußur. Bu komplekslerin, diÛer bir zelliÛi kolay keb
i l m e l e r i dir; periferik damarlarÝn ve bbrek glomerllerinin
endoteli ve endotel altÝndaki bazal membranÝ zerine
kerler. Orada komplemanÝ aktive ederek ntrofil l-
kositlerin dokuya toplanmasÝna neden olurlar. Bunlardan
salÝverilen lizozomal enzimler (katepsinler, elastaz, kolajenaz
vb. gibi) dokunun harap olmasÝna yol aar. Bu arada
ufak kan damarlarÝnÝn eperinin bozulmasÝ ve tÝkanmas
Ýna baÛlÝ olarak dokularda vasklit gelißir. Aktive edilmi
ß kompleman, mast hcrelerinden histamin ve diÛer
otakoidlerin salÝverilmesine de neden olabilir.
Antijen vcuda akut olarak bol miktarda girmiß ve
aßÝrÝ miktarda immn kompleks olußmußsa, kme yayg
Ýn olarak meydana gelir ve ilaca baÛlÝ serum hastalÝÛÝ
olußur. Antijen girißi ve dolayÝsÝyla immn kompleks
olußumu kÝsÝtlÝ lekte ve aralÝklÝ ise, kme ve ona baÛ-
lÝ lezyon yerel olarak meydana gelir ve bu reaksiyona
Arthus reaksiyonu denilir. Orijinal Arthus reaksiyonu
ilk olarak tavßan cildinde tanÝmlanmÝßtÝr. Ülalara baÛlÝ
bazÝ rtiker trleri, akut glomerlonefrit, nefrotik sendrom,
interstisyel nefrit, eritema multiforme, eritema nodozum.
romatoid artrit, vasklite baÛlÝ bazÝ cilt dknt-
leri, interstisyel pnmoni, alveolit ve ilaca baÛlÝ hematolojik
reaksiyonlarÝn oÛu tip III reaksiyonlarÝn diÛer rnekleridir.
Bunlar Arthus reaksiyonunun analogu sayÝ-
lÝrlar. Daha nce belirtildiÛi gibi, rtiker olgularÝnÝn o-
Ûu tip I reaksiyona ve bazÝ vasklit olgularÝ tip II reaksiyona
baÛlÝ olarak da meydana gelebilirler. Ümmn kompleks
olußturan antikorlar, bazen vcudun kendi molekllerine
karßÝ meydana gelebilir ve bunlarÝn yaptÝÛÝ komplekslerin
kmesi bazÝ otoimmn hastalÝklara yol aar.
rneÛin sistemik lupus eritematozusÕta ift zincirli
DNAÕya karßÝ olußan antiÐDNA komplekslerin glomer
llere kmesi ve romatoid artritte antiÐÜg komplekslerin
eklemlere kmesi patojenezde rol oynar.
4. Gecikmiß tipteki (tip IV) reaksiyonlar: Bu tip
reaksiyonlar, dokularÝn duyarlÝk kazanmÝß T lenfositleri
aracÝlÝÛÝ ile olußan reaksiyonlardÝr. Bu hcreler dokuda
yerleßmißlerdir ve ilaca duyarlÝ kißilerde serumda zel
antikorlar bulunmaz. Antijen vcuda girdiÛinde duyarlÝ
lenfositler aktive edilirler ve salgÝladÝklarÝ lenfokinlerle,
dokuda makrofajlarÝn ve monositlerin toplanmasÝna neden
olurlar. Bylece lokal iltihap belirtileri ortaya Ý-
kar. Bu tr reaksiyonlar esas olarak, ilalar lokal uyguland
ÝklarÝnda uygulanma yerinde meydana gelirler; sistemik
ila uygulandÝÛÝnda olußmalarÝ seyrek olur (nitrofurantoine
baÛlÝ akciÛer infiltrasyonu gibi). Ancak lokal
uygulama ile duyarlÝ kÝlÝnmÝß kimselerde, aynÝ ilacÝn sistemik
uygulanmasÝ duyarlÝ blgede alevlenme yapabilir.
Bu tip reaksiyonlar, dokularÝn viruslara, ok hcreli organizmalara
ve maliny hcrelere karßÝ korunmasÝnda ve
organ transplantlarÝna karßÝ gelißen red olayÝnda da rol
oynar.
Burada gecikmiß deyimi immnolojik anlamda kullan
ÝlmÝßtÝr; antijenle ikinci kez karßÝlaßmanÝn ardÝndan
bu tip reaksiyonlarÝn mutlaka ge olarak olußtuÛu anlam
Ýna gelmez. Bununla beraber, gecikmiß tipteki reaksiyonlar,
15Ð30 dakika iinde maksimuma erißen anafilaktik
reaksiyonlara ve 4Ð8 saatte maksimuma erißen ciltteki
Arthus tipi reaksiyonlara gre daha ge gelißirler ve en
erken 24Ð48 saatte maksimuma erißebilirler. Daha yavaß
olußmalarÝ yanÝnda, genellikle daha uzun srerler. Bu tr
reaksiyonlarÝn tipik rneklerinden biri, bazÝ ilalarÝn veya
meslek nedeniyle maruz kalÝnan maddelerin cilde temas
ettikleri yerde olußan ekzamatz bir lezyon olan temas
dermatiti Õdir. Baßka bir rnek tberkloz mikobakterisine
daha nce maruz kalanlarda cilt iine tberklin
veya PPD injekte edildiÛi zaman meydana gelen lokal reaksiyondur
(Mantoux testi). Tip IV reaksiyon bazen
kendini granuloma olußmasÝ ßeklinde gsterir; bu, sz
konusu reaksiyonlarÝn en ciddi ßeklidir. Granuloma, esas
olarak makrofajlardan olußan katÝ bir kitledir; iindeki
makrofajlarÝn bazilarÝ fzyon sonucu dev hcrelere ve di-
Ûerleri, protein sentez eden epiteloid hcrelere dnßrler.
Kitle iine T lenfositleri ve eozinofil lkositler de infiltre
olur. Granlomatz lezyonlarla kendini gsteren
alerjik reaksiyon, akciÛer fibrozisi veya karaciÛer sirozu
ßeklinde de ortaya Ýkabilir.
OTOÜMMNÜTE
Ünsan organizmasÝ kendi vcudunda olußan ve ger-
ekte antijen zelliÛi bulunan bir maddeye karßÝ immn
yanÝt olußturmaz. Vcudun kendi komponentlerine karßÝ
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 149
normal olarak gsterdiÛi bu immn tolerans, bazÝ durumlarda
kaybolur. Bylece belirli hcrelere karßÝ otoantikorlar
ve immn yanÝt olußur; bu durum otoimmnite denilen
olayÝn esasÝnÝ olußturur. Sonuta otoimmn hastal
Ýk denilen hastalÝk trleri ortaya Ýkar. Bu durum henz
bilinmeyen nedenlerle olußabildiÛi gibi virus infeksiyonlar
Ý sÝrasÝnda veya bazÝ ilalarla tedaviden sonra ya da
yaßlanma sonucu olabilir. Otoimmnite olußturan komponent
bazen yaygÝn olur ve belirtiler yaygÝn ßekilde ortaya
Ýkarlar (sistemik lupus eritematozusÕta olduÛu gibi).
Bu komponent bazen bir veya birka organ veya yap
Ýda lokalizedir ve sadece bunlarda primer bozukluk olur
(jvenil diyabet veya Sjgren sendromunda olduÛu gibi).
Otoimmn hastalÝklarÝn olußmasÝnda genetik predispozisyonun
da katkÝsÝ vardÝr. Ülaca baÛlÝ veya doÛal nedenlerle
otoimmn hastalÝk olußanlarda, insan lkosit antijenlerinin
(HLA veya rodentlerdeki adÝyla majr histokompatibilite
antijenlerinin), belirli bazÝ tiplerinin, kontrol
(normal) poplasyondakine gre daha sÝk bulunduÛu
saptanmÝßtÝr. bunlar HLAÐDR antijeninin 2, 3 ve 4 numaral
Ý tipleridir.
Otoimmniteye baÛlÝ ila reaksiyonlarÝndan bazÝlar
Ýnda, antinkleer antikorlarÝn da olußtuÛu gsterilmiß-
tir. Bunlar DNA tekÐzincirine (ipliÛine), DNA iftÐzincirine
veya DNAÐprotein (rneÛin DNAÐhiston) kompleksine
karßÝ olußan antikorlardÝr. Bunlardan en fazla patojenik
olanlar DNA iftÐzincirine karßÝ olußan IgG grubu
antikorlardÝr; bunlar ok sayÝdaki yatkÝnlÝk genlerini
taßÝyanlarda meydana gelirler. Antinkleer antikora baÛ-
lÝ patolojik lezyonlarÝn tipik rnekleri, sistemik lupus
eritematozusÕta ve onun benzeri ila reaksiyonlarÝn -
da grlr.
ÜLA ALERJÜSÜNÜN KLÜNÜK TÜPLERÜ
Üla alerjisinin klinik tiplerinin baßlÝcalarÝ ßunlardÝr:
1. Sistemik anafilaksi ve anafilaktik ßok, 2. Lokal anafilaksi,
3. Temas dermatiti, 4. Ülaca baÛlÝ serum hastalÝÛÝ
sendromu, 5. rtiker ve temas dermatiti dÝßÝnda kalan cilt
dkntleri, 6. Lkositlerin immn bozukluklarÝ (lkopeni
ve agranlositoz), 7. Aplastik anemi (anemi, agran
lositoz ve trombositopeni kombinasyonu), 8. Alyuvarlar
Ýn immn bozukluklarÝ (ilaca baÛlÝ immn nitelikte
hemolitik anemiler), 9. Trombositlerin immn bozukluklar
Ý (ilaca baÛlÝ immn nitelikte trombositopenik purpura),
10. Hepatit ve kolestatik sarÝlÝk, 11. Üla ateßi, 12.
Otoimmn hastalÝklara benzeyen sendromlar (ilaca baÛlÝ
sistemik lupus eritematozusÐbenzeri, romatoid artrit
Ðbenzeri ve periarteritis nodozaÐbenzeri sendromlar),
13. Nefropati (akut glomerlonefrit veya interstisyel nefrit
ßeklindeki reaksiyonlar) ve intertisyel pnmoni, 14.
Fotoalerji. Bunlardan ilk iki tip (1.ve 2. tipler) immnoloji
bakÝmÝndan tip I reaksiyonlar ve 3.Õs tip IV reaksiyon,
diÛerleri genellikle tip II ve tip III reaksiyonlardÝr.
Bu klinik alerji tiplerinden bazÝlarÝna grece sÝk olarak
yol aan ila ve madde rnekleri Tablo 12.5Õte gsterilmi
ßtir. YukarÝda yazÝlÝ 14 grup reaksiyondan grece
sÝk grlen 1., 2. ve 14. tipler aßaÛÝda aÝklanmÝßtÝr; di-
Ûer tiplere ait aÝklamalar KitabÝn 7. BaskÝ 1. Cildinde
(bak. s. 378Ð81) bulunabilir.
Sistemik anafilaksi ve anafilaktik ßok: DuyarlÝ kÝ-
lÝnmÝß kimselerde ilaca tekrar maruz kalma durumunda
10Ð20 dakika iinde ortaya Ýkar. Üla i.v. verilmißse bu
sre 1Ð2 dakikaya iner. Hafif bir ÒfenalÝkÓ duyumsama
ve bulantÝdan kÝsa zamanda lmle biten dolaßÝm ßokuna
kadar deÛißen ßiddette olur. AÛÝr ßekline kan basÝncÝnda
dßme, hipovolemi, ßok, bronkospazm, larinks demi,
asfiksi, aritmiler ve bilin kaybÝ gibi ciddi belirtiler eßlik
eder. rtiker, anjiyodem, kaßÝntÝ ve hiperperistaltizm de
gelißebilir.
Lokal anafilaksi: Esas itibariyle aßaÛÝdaki drt belirtiden
birinin veya birkaÝnÝn ortaya ÝkmasÝ ile kendini
gsterir ve yukarÝdaki gibi abuk olußur: (i) Ciltte rtiker
tipinde dknt ve kaßÝnma, (ii) Anjiyodem (iii)
Bronkospazm ve (iv) Rinore, hapßÝrma, burun tÝkanÝklÝÛÝ
ve nazal prutitus. Bu belirtilerden ilk ikisi ila alerjisinin
en sÝk grlen belirtilerini olußturur. Bazen sadece injeksiyon
yerinde olurlar. Anjiyodemin sÝk olarak meydana
geldiÛi yerler gz kapaÛÝ, yz ve dudaklardÝr; nadir olarak
larenkste olur ve trakeostomi yapÝlmasÝnÝ gerektirebilir.
Drdnc (nazal) belirtiler, ilaca baÛlÝ olarak nadiren
olußur. rtiker ve anjiyodem genellikle tip I reaksiyona
baÛlÝdÝr; bazen tip III reaksiyona baÛlÝ olabilir (serum
hastalÝÛÝndaki rtiker ve anjiyodem gibi).
Fotoalerji: Gneßli yerlerde ve mevsimlerde ilacÝn,
ÝßÝnlarÝn (zellikle ultraviyole ÝßÝnlarÝnÝn) katkÝsÝ ile yapt
ÝÛÝ alerjik dkntlerdir. Burada alerji, cilt iinde yerle-
ßen ilatan gneß ÝßÝÛÝnÝn etkisi altÝnda hapten rol oynayan
bir metabolitin olußmasÝna baÛlÝdÝr. Fotoalerji genellikle
tip IV reaksiyona baÛlÝ olarak olußur. ÜlacÝn dozuna
baÛÝmlÝ deÛildir. Tip IV reaksiyona baÛlÝ diÛer olaylar
gibi ilaca maruz kaldÝktan 2 hafta sonra alerjik belirtiler
ortaya Ýkar. Fenotiazinler (klorpromazin ve tioridazin
gibi), slfonilreler ve tiazidler fotoalerji yapan ila rnekleridir.
ÜlalarÝn gneß ÝßÝÛÝnÝn katkÝsÝ ile ciltte olußturduÛu
alerjik nitelikte olmayan iki ayrÝ reaksiyon tr de vardÝr.
Bunlardan biri fototoksik reaksiyon dur; lezyonun ßiddeti
ilacÝn dozuna ve maruz kalÝnan ÝßÝk miktarÝna ba-
ÛÝmlÝdÝr. ÜlacÝn ve ÝßÝÛÝn yeterli miktarÝna maruz kalan
herkeste olußur. Meydana gelmesinde immnolojik bir
mekanizma rol oynamaz. Bu tr lezyona neden olan ila-
larÝn moleklleri ltraviyole ÝßÝÛÝnÝn fotonlarÝnÝ absorbe
ederek reaktif sitotoksik trevlere dnßrler ve sonu-
ta hcre komponentlerinde kalÝcÝ bozukluk yaparlar. Bu
tr ilalara rnek demeklosiklin, doksisiklin ve nalidiksik
asiddir. Klorpromazin yksek dozda, fototoksik reak150
12. Konu
siyon da olußturabilir. Üla ve ÝßÝk etkileßmesine baÛlÝ di-
Ûer bir reaksiyon tr, ilacÝn neden olduÛu sistemik hastal
ÝÛÝn cildi ÝßÝÛa duyarlÝ kÝlmasÝna baÛlÝ ÝßÝk dermatit -
leridir.
rneÛin izoniazid pellagraÕya neden olduÛu iin.
oral kontraseptifler ve barbitratlar, yatkÝnlÝÛÝ olan bireylerde
hepatik porfiriaÕya neden olabildikleri iin bu tr
cilt reaksiyonlarÝ olußturabilirler.
Ülaca baÛlÝ SLE, baßlangÝta sadece ÝßÝÛa duyarlÝ cilt
lezyonu ile kendini gsterebilir.
IV. DAYANIKSIZLIK (AÞIRIÐDUYARLIK)
REAKSÜYONLARI
Kißide varolan bir hastalÝk hali nedeniyle; onun, ilac
Ýn belirli etkilerine normal kißilerden daha fazla duyarlÝ
bulunmasÝ sonucu ortaya Ýkan istenmiyen reaksiyonlard
Ýr. Bronßiyal astmalÝlarÝn histamin, histamin salÝvericiler,
kolinerjik ilalar ve betaÐadrenerjik blokrler gibi
bronkokonstriktr ilalara karßÝ gsterdikleri dayanÝksÝzl
Ýk ve buna baÛlÝ olarak ortaya Ýkan astma krizi bu tr
reaksiyonlarÝn bir rneÛini olußturur. Sigara tiryakilerinin
betaÐblokr ilalarÝn bronkokonstriktr etkilerine sigara
imeyenlere gre daha duyarlÝ olduklarÝ da saptanm
ÝßtÝr.
DayanÝksÝzlÝk reaksiyonlarÝnÝn diÛer birka rneÛi
ßunlardÝr: (i) Hipertiroidililerde adrenalin ve diÛer sempatomimetiklerin
kardiyak etkilerinin artmÝß olmasÝ, (ii)
AynÝ hastalarda kolinerjik ilalarÝn atriyum fibrilasyonu
yapmasÝ, (iii) Hipotirodizm halinde morfin ve diÛer narkotik
analjeziklerin daha gl santral sinir sistemi depresyonu
yapmasÝ, (iv) Glokomlularda, atropinÐbenzeri
ilalarÝn glokom krizine neden olmasÝ, (v) Myastenia
gravisÕli hastalarda pankronyum, kinin, lidokain ve n-
romskler aßÝrÝmÝ bozan benzer ilalarÝn normal kißilerde
iskelet kaslarÝnÝ etkilemeyen dozlarÝnÝn bile kas felcine
neden olmasÝ.
DayanÝksÝzlÝk reaksiyonlarÝ genellikle, hastalÝk halinin
hedef organlarda hazÝrladÝÛÝ zemin zerinde ilacÝn,
mutad ve hatta ufak dozlarÝnÝn yalÝn toksik etkilerinin
abartÝlmÝß bir ßekilde olußmasÝ esasÝna dayanÝr.
Eliminasyon organlarÝnÝn bozukluÛuna baÛlÝ farmakokinetik
temele dayanan etki artmalarÝ bu tanÝmÝn kapsam
Ýna sokulmamÝßtÝr.
V. ÜDÜYOSENKRAZÜ VE GENETÜK FARKLI -
LIÚA BAÚLI REAKSÜYONLAR
ÜlacÝn yan tesirleri yukarÝda sayÝlan gruplardan birine
sokulamÝyorsa ve belirlenmiß bir genetik yatkÝnlÝkla ilgili
grlmyorsa idiyosenkrazi tipinde bir reaksiyon olarak
kabul edilir. Baßka trl sylemek gerekirse, bu tr
reaksiyonlarÝn doÛasÝnÝn ne olmadÝÛÝ bellidir, fakat ne
olduÛu bilinmemektedir. Eskiden idiyosenkrazi olarak
kabul edilen bazÝ ila reaksiyonlarÝnÝn kißide varolan genetik
bir yatkÝnlÝÛa baÛlÝ olduÛu son zamanlarda anlaßÝlm
ÝßtÝr. Genetik yatkÝnlÝÛa baÛlÝ olarak ilaca karßÝ reaksiyonun
deÛißmesinin ve istenmiyen etki olußmasÝnÝn rnekleri
giderek artan bir ßekilde ortaya ÝkarÝlmaktadÝr.
Kißideki genetik farklÝlÝÛa baÛlÝ ila reaksiyonlarÝ farmakogenetik
ile ilgili blmde belirtilmißtir (bak. 13. Konu).
Üdiyosenkrazi ßeklindeki reaksiyona bir rnek, bir
zamanlar kullanÝlan bir betaÐadrenerjik reseptr blokr
olan praktalol (Eraldin)Õin yaptÝÛÝ ÒgzÐmukozaÐderiÓ
sendromudur. Bu ilacÝ kullanan hastalarÝn bazÝlarÝnda
olußan bu sendromda anÝlan yerlerde lserasyona kadar
giden ciddi lokal lezyonlar olußmußtur. Sendromun alerjik
temele dayandÝÛÝnÝ gsteren incelemeler varsa da bu
durum diÛer bazÝ incelemelerde saptanmamÝßtÝr.
ÜLA TOKSÜSÜTESÜNÜN DENEYSEL OLARAK
LM VE TEDAVÜ ÜNDEKSÜ
Toksik etkiler, ilalar normal tedavi dozlarÝnda verildikleri
zaman da meydana gelebilirler. Bu bakÝmdan, bir
hastaya ila uygularken o ilacÝn tedavi edici zelliÛinin
saÛlayacaÛÝ yarar ile ilacÝn toksik etkilerinin neden
olacaÛÝ zararÝ kÝyaslamak gereklidir. EÛer saÛlanacak
yarar, toksik etkileri makul gsterecek kadar fazla ve
nemli ise ilacÝn uygulanmasÝ uygun olur.
ÜlalarÝn akut toksisitesini deney hayvanlarÝnda de-
Ûerlendirmek iin kullanÝlan nicel bir gsterge m e d y a n
(ortanca) letal doz ( L D5 0) dir. Bunu insanlarda saptamaya
olanak yoktur. Medyan letal doz bir grup deney hayvan
Ýna uygulandÝÛÝ zaman bu gruptaki hayvanlarÝn % 50Õsini
ldren dozdur. Medyan letal doz, deney hayvanÝ gruplar
Ýna, ilacÝ artan dozlarda vermek suretiyle her bir grupta
len hayvanlarÝn yzdesini saptamak ve sonularÝ grafiklemek
veya istatistiksel olarak deÛerlendirmek suretiyle
hesap edilir. Fare, sÝan, kobay, tavßan ve gerekirse k-
pek gibi eßitli deney hayvanlarÝnda saptanan LD5 0 d e-
Ûerlerine bakarak yeni bir ilacÝn insandaki toksik dozu
hakkÝnda kabaca bir fikir edinilebilir. Medyan letal dozdan
baßka, deney hayvanlarÝnda eßitli toksik belirtilerden
her biri iin medyan toksik doz ( T D5 0) saptanabilir.
rne
Ûin, incelenecek toksik tesir uyku olußumu ise, uyku
meydana getirme ßeklindeki toksik tesir iin medyan toksik
doz deney hayvanlarÝnÝn %50Õsinde uyuma yapan dozu
ifade eder. Ünsanlarda kusma, aÛÝz kuruluÛu, ishal vb.
gibi hafif ve yaßamÝ tehlikeye dßrmeyen toksik tesirler
iin TD5 0Õyi saptamak mmkn olabilir.
Bir ilacÝn gvenli bir ila olußunda rol oynayan fakt
r, tek baßÝna medyan letal doz veya medyan toksik doz
deÛildir. Bu bakÝmdan nem taßÝyan esas gsterge, teda -
vi indeksi (teraptik indeks) diye adlandÝrÝlan deÛerdir.
Tedavi indeksi hayvan deneylerinde, medyan letal dozun,
medyan tedavi edici (insandaki tedavi edici etkinin
yerini tutan etkiyi olußturucu) doza (ED50Õye) oranÝdÝr:
ÜlalarÝn Toksik Tesirleri ve Toksikolojinin Temel KavramlarÝ 151
LD50 Tedavi indeksi = Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ
ED50
Deney hayvanlarÝnda elde edilen tedavi indeksi, ilac
Ýn insandaki gvenlilik ("safety") derecesi hakkÝnda kabaca
bir fikir verebilir. Tedavi indeksinin en baßta gelen
pratik nemi, aynÝ etkiye sahip eßitli yeni maddelerin
deney hayvanlarÝnda farmakolojik deÛerlendirilmeleri sÝ-
rasÝnda, bunlardan hangisinin insana uygulanma baÛlam
Ýnda en gvenli olabileceÛini saptamada yararlÝ olmasÝ-
dÝr.
rneÛin byle bir incelemede A ilacÝnÝn ED50Õsi
1mg/kg ve LD50Õsi 3 mg/kg, B ilacÝnÝn ED50Õsi 3 mg/kg
ve LD50Õsi 90 mg/kg olarak bulunmuß olsun. Bu duruma
gre A ilacÝ B ilacÝndan mutlak aÛÝrlÝk hesabiyle 3 kez
daha gl etkiye sahiptir. Fakat B ilacÝ daha gvenli bir
ilatÝr. nk tedavi indeksi 90/3= 30Õdur; oysa A ilacÝ-
nÝn tedavi indeksi 3Õtr. Tedavi indeksine gvenlilik in -
deksi adÝ da verilir.
Tedavi indeksi olarak, medyan toksik dozun
(TD50Õnin) medyan tedavi dozuna oranÝ da kullanÝlabilir:
TD50 Tedavi indeksi = Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ Ñ
ED50
Bu formlle tanÝmlanan tedavi indeksini insanlarda da
saptamak bazÝ hallerde mmkn olabilir. YukarÝdaki iki
farklÝ formlle bulunan tedavi indeksi deÛerleri ile ilacÝn
gvenlilik derecesi her zaman tam bir ßekilde ifade edilemez.
Tedavide erißilmesi istenilen ideal durum hibir hastada
toksik etki olußturmaksÝzÝn ya da ok az sayÝda kaÝ-
nÝlmaz olarak toksik etki olußmasÝna karßÝlÝk btn hastalar
Ý tedavi etmektir. Bundan dolayÝ tedavi indeksi olar
a k , T D1/ E D9 9 oranÝ yukarÝdaki oranlardan daha yararlÝ
olabilir. Bu oran insanlarÝn %1Õinde toksik etki yapan dozun,
insanlarÝn %99Õunda tedavi edici etki olußturan doza
oranÝnÝ gsterir. Bu oranÝ bir gvenlilik kriteri olarak almak
suretiyle, ilalarÝ yukarÝda szkonusu edilen ama
bakÝmÝndan daha rasyonel bir ßekilde deÛerlendirmek
mmkn olur. Deney hayvanlarÝndaki incelemelerde
L D1/ E D9 9 oranÝ da saptanabilir; LD1 deney hayvanÝ grubunda
%1 oranÝnda lm yapan dozdur.
Ülalar, hastalÝk tedavisi veya diÛer tÝbbi amalarla
oÛu zaman yinelenen dozlar halinde ve uzun bir sre
kullanÝldÝklarÝndan bunlarÝn subakut (subkronik) ve
kronik toksisiteleri de incelenmelidir. Yeni ilalar geliß-
tirilirken insanda kullanÝlacak ila adaylarÝnÝn insana uygulanmadan
nce preklinik incelenmesi sÝrasÝnda bu tr
ve diÛer tr toksisite alÝßmalarÝ yoÛun ßekilde yapÝlÝr.
Bu testler iin en azÝndan sÝanlar ve fareler kullanÝlÝr.
Subakut testler iin ila, deney hayvanÝnÝn ortalama
mrnn genellikle altÝda birine eßit bir sre (sÝan ve farelerde
90 gn) hergn ve mutad olarak aÛÝzdan verilir.
Kronik toksisite incelemeleri aynÝ ßekilde, fakat ilacÝn
hayvan trnn mrne yaklaßÝk olarak eßit bir sre (sÝ-
an ve farelerde 2 yÝl) vermek suretiyle yapÝlÝr. Yeni geli
ßtirilen ilalarÝn subakut ve kronik toksisite incelemeleri
iin belirlenen sreler, ilacÝn ileride insanda kullanÝlmas
Ý ngrlen sreye gre kÝsa veya uzun olur; sreler
yeni dzenlemelerde olduka kÝsaltÝlmÝßtÝr (Kayaalp,
2002). Subakut ve kronik toksisite deneylerinde ilacÝn
aÛÝzdan verilißi, hayvanÝn yemine gnlk doza uyan miktarda
ila katmak suretiyle yapÝlabilir. Bu tr toksisite
deneylerinde deney hayvanlarÝ ila verilißi sÝrasÝnda e-
ßitli bakÝmlardan incelenir ve ayrÝca testlerin bitiminde
hayvanlar ldrlerek eßitli organlarÝn histolojik yapÝ-
sÝnda deÛißme meydana gelip gelmediÛi bakÝmÝndan da
inceleme yapÝlÝr. Kronik toksisite deneylerinin zel bir
ßekli, gelißtirilen yeni ilacÝn ve diÛer maddelerin mutajenik
ve karsinojenik etki bakÝmÝndan incelenmesidir.
Þekil 12.4. Deney
hayvanlarÝnda saptanan
dozÐetki ve dozÐlm
eÛrileri.
pdf dosyadaki eksik bölümler de eklendi; tümü .rar dosya halinde hazırlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder